|
Nermin, Muna ve Gabriel...

Gazze''ye yaptığım ziyaretler en hüzünlendiğim anlardır. İnsanlara ve etrafa baktığımda bir daha göremeyeceğim hissine kapılırım.

Sırtlarında okul çantalarıyla okula koşan veya sokak aralarında oynayan çocuklar, gençler, kadınlar, erkekler ve yaşlılara büyük bir dikkatle bakarım.

Ertesi güne ve yaşama ait beklentilerini düşünürüm. Bilirim onlar gelecek bir vakte ecelsiz ölümü beklemektedirler. Aralık 2008- Ocak 2009''da İsrail''in düzenlediği ''Dökme Kurşun Operasyonu'' üzerine Gazze''ye gitmiştim.

Beit Lahia''da (Beyt Lahya) 8 yaşlarında Muna adlı bir kızla karşılaştım. Babasının kopmuş başı, anne ve küçük kardeşlerinin cansız bedenleriyle üç gün yaşamıştı.

Muna, saldırıların ve üç günün ağır travması altındaydı, konuşamıyordu. Gördüklerini ve duygularını yalnızca kâğıtlara çizdiği resimle anlatıyordu.

18 Kasım 1994''de Bosna-Hersek''in başkenti Sarajevo''da Birleşmiş Milletler Barış Gücü askerlerinin gözleri önünde Sırp keskin nişancılar tarafından öldürülen 7 yaşındaki erkek çocuğu Nermin Divovic''i hatırladım.

Son ziyaretimde, Beyt Hanun''da bir cenaze namazına tanıklık ettim. Sınıra yakın bir alanda koyun otlatan iki genç adam öldürülmüştü.

İsrail, sınıra yakın oluşlarını bir güvenlik tehdidi olarak algıladı, uçaklarını gönderdi ve ölüm yağdırdı. Geride her zaman olduğu gibi gözü yaşlı aileler ve kini daha da bilenmiş bir millet kaldı.

Her gün tekrarlanan bir ritüel bu. İsrail son günlerde Gazze''ye yönelik saldırılarını artırdı. Yıllardır ambargo altında yaşamaya çalışan bir millet.

Bosna-Hersek''in başkenti Sarayevo da dört yıl kuşatma altında kalmış ve Sırp ordusunun saldırılarına uğramıştı. Ne kadar benzeşir bir kader.

Boşnaklar da Filistinliler gibi tünel kazarak hayata tutunmaya ve en asgari ölçekte ihtiyaçlarını gidermeye çalışmışlardı. Bosna-Hersek''te işgal dönemlerinde Sırpların yaptığı katliamlar, tecavüzler, tehcir ve tahkirler dayanılmaz bir hal almıştı.

Bir grup Boşnak milis, Cumhurbaşkanı ve Başkomutan Alija İzetbegoviç''i ziyaret eder ve uğradıkları zulmün aynısını Sırplara yapmak istediklerini söylerler. Ortamda Sırp topçusunun ve askerlerinin silah seslerinin dışında derin bir sessizlik oluşur. Alija, milislere döner ve “Sırplar bizim öğretmenimiz değil” der.

Geçtiğimiz günlerde Fransa''nın Toulouse kentinde bir hafta arayla iki olay oldu. İlkin Fransız ordusunda görev yapan üç Müslüman asker ve ardından Ozar Hatorah Okulu önünde 3''ü çocuk 1''i öğretmen dört Yahudi toplam yedi kişi öldürüldü.

Zanlı Muhammed Merah, 23 yaşında, Selefi anlayışa sahip Müslüman ve suç dosyası kabarık Cezayir asıllı bir Fransız vatandaşı.

Ajansların Fransız polisinden edindiği bilgilere göre: Merah;

“10 yaşından beri 18 farklı suça karışmış, 2007 ve 2009''da şiddet kullanımı nedeniyle hapse girmiştir.

2008''de Fransız ordusuna girmek için müracaat etmiş, fakat sicilindeki suç kayıtları nedeniyle başvurusu reddedilmiştir.

2010''da Toulouse''da bir camide Selefilikle tanışmış ve ardından Afganistan ve Pakistan''a gitmiştir.

Afganistan''ın Kandehar şehrinde bombalı saldırı teşebbüsü şüphesiyle tutuklanıp ve ABD''li yetkililer tarafından Fransa''ya sınır dışı edilmiştir.”

Zanlının, uzun bir zamandan beri Fransız polisinin takibinde olduğunu da öğreniyoruz.

Nihayet Fransız polisinin iki günlük ikna faaliyeti sonuç vermeyince, operasyon yapılıp Muhammed Merah camdan atlarken başından vurularak ölü ele geçirilmiş oldu.

Beni şaşırtmayan tek şey, dünyada bu tür vakalarda zanlıların asla diri ele geçmediğidir! İllüzyon ve TV hilelerine gerek yok, her şey gözlerimizin önünde oluyor ve bize inanmak kalıyor! İstihbaratçılar derler ki; bir olay kimin işine yarıyorsa ona bakmalı.

Bu olayın, Fransa seçimlerini nasıl etkileyeceğini, bu olaydan sonra Sarkozy''in en yakın rakibine kamuoyu yoklamasında ilk kez nasıl fark attığını ve Marine Le Pen''in Fransa''da “İslamcılığa karşı savaş” başlatılma çağrısını araştırmayacağım.

Ayrıca Avrupa''da İslamofobi''yi tetiklemesinin, Batı''nın, İslam dünyasındaki işgalini meşrulaştırmaya yardımcı olmasının, AB Dışişleri Yüksek Temsilcisi Catherine Ashton''un, Gazze''de de çocukların öldürüldüğünü söylemesi üzerine, İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu''nun sert tepki göstererek; “Toulouse''daki saldırıyla Gazze''de çocukların ölmesi kıyaslanamaz” sözünü söyleme hakkının olup olmadığının da peşinde değilim. Bütün bunlar başka bir yazının konusudur.

Bu saldırıda, Fransa ordusunda Müslüman üç askerin yanı sıra: Yahudi din dersi öğretmeni Jonathan Sandler, çocukları 4 yaşında Gabriel, 5 yaşında Arieh, ve okul müdürünün 7 yaşındaki kızı Miriam Monsonego öldürüldü.

Zanlı, askerleri “Filistinli çocukların intikamını almak için” öldürdüğünü söyledi.

Kur''an-i Kerim tarafından masumiyet ve masuniyetleri garanti altına alınmış insanlara saldırmak veya öldürmek ret edilmiştir. Bunlar cephede ve cephe gerisinde lojistik sağlayanların dışında olan (harbi olmayan) herkestir.

Hz Peygamberimiz (SAV) bir harbin sonunda vurulmuş bir çocuk gördü. Kimin vurduğu belli değildi. Çocuk kimdi, belli değildi. O gün, bütün bir gün mübarek ellerini göğe çevirdi ve “Ya Rabbi, ben bu çocuktan dolayı sana yöneliyorum. Muhammed''in bundan haberi yoktu. Muhammed bundan razı değildir. Muhammed bu günahtan habersizdir”1 diyordu.

Savaşmak zorunda olan ashabına “Kadın öldürmeyin, çocuk öldürmeyin, yaşlı öldürmeyin, kilise yakmayın, yeşillikleri koparmayın.”2 talimatını vermekteydi.

Hiçbir İslami anlayış masum bir insanı öldüremez. Çünkü “Bir insanı öldüren bütün insanlığı öldürmüş gibidir. Bir insanı dirilten bütün insanlığı diriltmiş gibidir.”3 Bu Diriliş Neslinin Amentüsüdür.

“Yeryüzünün öğretmeni olmak için gökyüzünün öğrencisi olmak gerekir”4.

1 Nihat Hatipoğlu, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=10683543

2 Nihat Hatipoğlu, http://arama.hurriyet.com.tr/arsivnews.aspx?id=10683543

3 Maide:32

4 Alija İzetbegoviç

12 yıl önce
Nermin, Muna ve Gabriel...
Köpük ekonomileri çöküyor
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü