|
Orta Doğu"da yeni bir şafak olabilir

İnsanlığın beklentilerini karşılamak için hareket eden herhangi bir kurum yok. Küresel bir savaş var ve herkes kendi çıkarlarının peşine düşmüş. Birleşmiş Milletler 5 ülkenin kararlarına teslim olmuş durumda. Hak, adalet ve özgürlük kavramlarını temsil edecek uluslararası organizasyon olmadığı gibi; ülke de yok.

Son 30 yıl içinde Balkanlar, Kafkaslar, Orta Asya, Orta Doğu ve Afrika"da ölen insan sayısı 2 milyondan fazla ve göç edenler ise 10 milyona yakın, sakat kalanların sayısı bilinmiyor.

1989"da Sovyetler Birliği"nin çözülmesiyle başlayan süreç dünyanın önüne tek kutupluluğu koydu. Böylece ABD tek kutuplu dünyada artık serbest hareket etmeye başlamış ve onu dengeleyecek hiçbir güç kalmamıştı.

11 Eylül 2001"deki Amerikan iç ihtilali "yeni muhafazakârlık (Neo Con)" düşüncesi ekseninde tek kutupluluğun ideolojik dilini oluşturmuştu. Bu dil her ülkeye birey hak ve özgürlüklerden önce "güvenlik kaygılarını" merkeze alacak düzenlemeler yapma mecburiyeti getirdi. Hak ve adalet kavramları ötelenmiş güvenlik kaygısı öne çıkartılmıştı. İspanya, Türkiye ve İngiltere örneklerinde olduğu gibi tereddüt içinde olan ülkelerde de 11 Eylüller gerçekleşiyordu. Terör terbiye edici bir rol üstlenmişti.

Bu durumdan en çok "yeni muhafazakârlıktan" beslenen ülkeler ve İslam dünyasındaki totaliter rejimler yararlanıyordu. Baskı, şiddet, iç savaş ve işgaller sürdürülebilir bir siyaset yöntemi değildi. Dünyanın bu boyutta bir gerilimi taşıması mümkün gözükmüyordu.

2008"de ABD seçimlerini Demokratların ve Obama"nın kazanması yeni bir siyaset tarzının oluşacağı beklentisini artırmıştı. Bu kez dünya üzerinde "yeni muhafazakârların" oluşturmuş olduğu siyasetten daha demokratik ve paylaşımcı bir siyasete geçişin mücadelesi başlamıştı.

Bugün küresel gerilimin nedeni ılımlı ve radikal düşünce arasındaki çatışmanın devam etmesidir. Kazanan sonucu belirleyecek. Orta Doğu da bu sonuç üzerinden şekillenecek.

Yeni muhafazakârların ve paydaşlarının dünyayı soktukları bu savaş sarmalından kurtulmak için küresel ve bölgesel yeni ittifaklar oluşuyor. Bu ittifakın en önemli aktörlerinden birisi Rusya ve diğeri İran gözüküyor.

İslam dünyasındaki halkların, içinde bulundukları totaliter sistemlerden kurtulma düşüncesinin ilk esin kaynağı "1979 İran İslam Devrimi" olmuştu.

Bu etkileşim demokratik yöntemlerin dışında mevcut totaliter sistemlerin, halk kitlelerinin ayağa kalkmasıyla değişebileceğine olan inancı güçlendirmişti.

İran"da kurulan İslami yönetim bunun liderliğini yapmak ve yeni müttefikler edinmek üzere kısa sürede "devrim ihraç etme" düşüncesiyle; Orta Asya ve Orta Doğu"da müttefik bulma arayışına girdi. Kısa sürede devrim iç ve dış etkenlerle temel felsefesinden ve evrensel İslami bir anlayıştan ayrılarak mezhebi bir eksene oturdu. Ayrıca İslam dünyası üzerindeki olası etkileşimini durdurmak için Irak"la savaşa sokuldu. İran-Irak savaşı Arap ve Farisi, Sünni ve Şii ayrımını pekiştirdi.

İran İslam Cumhuriyeti"nin Şiilik karakteri, bölgede mezhebi temelde oluşan gerilim, seçim sonuçlarına yönelik iç tartışmalar, uluslararası sistemin propagandaları, ambargo ve savaş devrimin İslam dünyası üzerindeki etkisini azalttı. Böylece devrimler çağı sona ermiş ve devrim ihracı durdurulmuştu.

İslam dünyasında İran"ın müttefiki olarak Suriye Baas yönetimi, Lübnan"daki Şiiler, Filistin"deki bir kısım İslami gruplar ve uluslararası sistem tarafından şeytanileştirmiş yönetimler kalmıştı.

İran son seçimlerden sonra yeni bir siyaset izlemeye başladı. Bölgedeki mezhebi gerilim ve savaşlarla birlikte yükselen radikal düşüncelere karşı "mutedile" yöneldi.

İran İslam Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Hasan Ruhani"nin mezhebi bir siyaseti öncelemeyeceklerine ve nükleer silah elde etmeyeceklerine yönelik kararlı açıklamalarından sonra; BM Genel Kurulu"nda iki gün önce "dünya ile yapıcı angajmanı" savunan konuşması yeni siyasetinin rotasını belirliyordu. Ruhani söylediklerini uygulayabilirse bölgede yeni gelişmeler kaçınılmazdır.

2002"de AK Parti"nin iktidar olması ve ilk dönemde AB ekseninde oluşan demokratik reformlar İslam dünyasını İran İslam devriminden daha fazla etkilemişti. Halklar iktidarların seçimle değişebilir olduğunu görmüşlerdi.

2010 tarihinden itibaren bölgemizde meydana gelen olayların oluşturduğu iklim Türkiye"nin izlediği siyasetin farklı algılanmasına ve taraf gibi gözükmesine neden oldu. Tüm olumsuz gelişmelere rağmen halen Müslüman halklar nezdinde Türkiye"nin önemli bir karşılığı var.

30 Eylül"de Başbakan"ın açıklayacağı demokratikleşme paketiyle birlikte içteki sorunlarını çözüm yoluna koymuş Türkiye"nin, bölge politikalarını da yeniden gözden geçirmesi gerekir.

Türkiye"nin misyonu yeryüzünde hakkı, adaleti ve özgürlüğü savunmaktır.

Türkiye, İran"la birlikte başta Suriye olmak üzere İslam dünyasındaki sorunlarının çözümünde yeni bir şafak başlatabilir. Böylece küresel çatışmaya değil, barışa destek vermiş olurlar.

11 yıl önce
Orta Doğu"da yeni bir şafak olabilir
Erdoğan’ın asgari ücret açıklamasındaki ince nokta
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit