|
Ramazan ayını bayram gibi karşılamak...

Ramazan ayı başladığında büyük bir kentin ortasında kalabalıklar içinde yapayalnız kaldığında çocukluğundaki Ramazanları düşündü.

Evlerinde Ramazan ayını karşılamak için yapılan hazırlıklar bayramdan daha fazla olur, oruca başlamak törensel bir ortamda gerçekleşirdi. Büyük bir telaş içinde; ev bayrama hazırlanır gibi temizlenir, eşyalar yıkanır, iftarda ve sahurda yenilecek yemekler hazırlanırdı.

Evin dışında ki toprak avluda yere bir kilim yayılır. Büyük bakır sofra sinisi ve üç tane minder dışarıya çıkartılırdı. Minderlerden iki tanesi bakır sininin altına yerleştirilir diğeri üzerine oturulacak şekilde kenara konurdu. İki tas getirilirdi. Birinin içinde su, diğerin de ise beyaz buğday unu olurdu.

Anneleri koltuğunun altına içi hamur dolu olan tekneyi alır ve avluya çıkardı. Tekne bir kenara konur üzerine toz düşmesin diye üstüne örtü serilirdi.

Ateş için üç tane düzgün büyük taş bulunur, arasına ateş yakılır ve üzerine yuvarlak hafif konik saç yerleştirilirdi. Oklava da hazırsa artık oturulur ve besmeleyle yufka açılmaya başlanırdı.

Pişmiş yufkalar sertleşmemesi ve yumuşak kalabilmesi için beyaz bir örtüye sarılırlar. Kıvama geldiğinde yufkalar katlanır keskin bir bıçakla ince ince kıyılmaya başlanırdı. Artık ev makarnası hazırlanmıştır.

Misafirin gelişi veya cami imamına gönderilen iftar yemeği istisna tutulursa; hazırlanan makarnalar genelde sahurda yenirdi.

İlk gece sahura kalkmanın getirdiği heyecanla yatağın içinde bir o tarafa bir bu tarafa dönülerek uykusuz geçirilirdi. Ya uyanamazsan.

Ailenin en küçüğünden en büyüğüne kadar herkes sahura kaldırılırdı. Çocuklar arasında tek rekabet sahura kalkmak ve oruçlu ne kadar süre dayanacağıydı.

O dönemlerde Ramazan ayında vakit ve teravih namazını kıldırmak için imamlar tutulurdu. Maaş, iftar ve sahur yemeklerini köylüler karşılardı. İmama gönderilen yemekler özenle hazırlanır, el sepetine konur ve dökülmeden büyük bir dikkatle camiye götürülürdü.

Yemek çeşitliliği ailenin ekonomik durumuna bağlıydı. Bunu hiç kimse problem edinmezdi. Komşular arasında zenginlik de fakirlik de paylaşılır. Eksikler komşudan tamamlanırdı. Şeker, tuz, çay, pirinç, gibi...

Ramazan ayının onlar için en güzel yanı camide toplu kılınan teravih namazları, mevlidler, mevlid-i şerif okunması, sahura kalkmalar, oruç tutma gayretleri ve annelerinin anlattığı öğüt dolu kıssalardı.

Süleyman Çelebi"nin Mevlid-i Şerif"i sayesinde Allah"ın kudretini, Hz. Peygamberin doğumunu ve miraca çıkışını öğreniyorlardı. İlk siyer dersleriydi.

"Allah adın zikredelim evvela, Vacib oldu cümle işte her kula. Kim ki, Allah adını önce ana, Her işi kolay eder Allah ona…"

Bazı geceler anneleri sahur yemeğini hazırlarken onları kaldırır ve sohbet ederlerdi. İyi insan olmalarını, adaletten, merhametten ayrılmamalarını, canları pahasına yalan söylememelerini, kul hukukuna uymalarını, fakir fukarayı, garip gurabayı gözetmelerini öğütlerdi.

"İnsanız hata yapabiliriz. Başkaları bizi eleştirmeden önce kendimizi hesaba çekmeliyiz, eleştirileri dikkate almalıyız, hata yaptığımızda hatadan dönme ve özür dileme erdemini gösterebilmeliyiz. Ramazan ayı iç yolculuğumuz için bulunmaz bir fırsattır." derdi.

Anneleri üç ayları oruçla geçirir, geceleri teheccüd namazına kalkar, Perşembe geceleri Yasin-i Şerif"i okurdu, muhtaç yaşlı kadınları ziyaret eder (civar köylerdekiler de dâhil) ve bakımlarını yapardı. Onun için en önemli anlardan biri; tekke şeyhi olan büyük amcası ve yine tekke kültürü içinde yetişmiş kardeşinin sohbetlerini dinlemekti. Hikmet sahibiydi.

Anlatırken gözleri doldu ve dudaklarından annesine gönderdiği Fatiha döküldü.

"Ramazan ayını bayram gibi karşılamak gerekir" dedi.

Artık o günler geride mi kalmıştı?

Tanık olduğu olayların ağırlığıyla kalabalıklar arasında yalnızlık içinde yürüdü ve gözden kayboldu.

11 yıl önce
Ramazan ayını bayram gibi karşılamak...
Türk.. Öğün, çalış, güven!..
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit