|
Tutsak edilmiş akıl...

Hiçbir inanç veya sembol bu kadar tartışılmadı ve gündem oluşturmadı. Başörtüsü üzerine ulusal ve uluslararası düzlemde her gün yeni bir açıklama veya yeni bir olay oluyor.

Birkaç hafta önce Belçika asıllı başörtülü ve peçeli genç bir kız, Stephanie Djato (25) başkent Brüksel''de bindiği belediye otobüsünde polisler tarafından peçesi açılmaya ve belediye otobüsünden indirilmeye çalışıldı.

Geçen hafta Fransa''nın Franche Comte bölgesinin Belfort kentinde ''Credit Mutuel'' bankasının merkez şubesi türbanlı Kübra Kağıtçı''yı (21) içeri almadı.

Doğrusu bu tür olayların batıda olmasını şaşırtıcı bulmuyorum.

Başörtüsü sorunu ülkemizde de batılılaşma ve modernleşme bağlamında ele alındı, en önemli engel olarak görüldü ve kamusal alanda yasaklandı.

Başörtülü bir kadının kamu ve özel sektörde görev alması halen tartışma konusudur.

Sadece üniversitelerde genelgelerle yasak kaldırılmış gibi duruyor. Üniversiteyi bitirmiş başörtülü bir kadının kamuda iş bulma şansı sıfır. Özel sektör de bundan pek farklı değil.

Geçen yıl ünlü bir markanın otomobillerini ithal eden bir şirket, otomobillerin test sürüşleri ile ilgili televizyon programı yapan başörtülü bir hanımefendinin sponsorluk anlaşmasını feshetti. Bu konu, sosyal paylaşım ağlarında ve medyada önemli bir karşılık buldu. Bunun üzerine ilgili şirket yanlış anlaşılmayla ilgili özür mahiyetinde bir mesaj yayınladı.

Geçtiğimiz günlerde beyaz eşya imalatı yapan yabancı bir firmanın ülkemizdeki tesislerinde başörtülü bir öğrenci iki aylık bir sure için staj başvurusunda bulundu. Firma yetkilileri öğrenciye ''başını açarak staj yapabileceği'' cevabını verdiler.

Sanatçı olarak adlandırılan bir hanımefendi Van''da Toplum Gönüllüleri Vakfı tarafından düzenlenen bir toplantı öncesi yaptığı açıklamada ''başörtüsü benim için bir tekstil malzemesidir'' dedi.

Doğrudur üretim malzemesi olarak başörtüsü tekstil ürünüdür. Buradaki kasıt sanırım imalat ile ilgili değil.

Nedense bu ülkede başörtüsüne yönelik hakaret veya eleştirilerin ardından hemen özür beyanları gelir; ''Aslında benim babaannem veya anneannem de başörtülü, ama ben bunun siyasal simge olarak kullanılmasına karşıyım. Laiklik elden gidiyor veya mahalle baskısı oluşturuyor'' gibi şerhler düşülür.

Cumhurbaşkanımızın eşi Hayrunnisa Gül medya mensuplarıyla yaptığı bir sohbette köşkteki günlerinden bahsederek:

''Köşkün birkaç kapısı var. Resmi törenler, resmi karşılamalar A kapıdan yapılır. Eğer konuk cumhurbaşkanı, eşiyle birlikte gelmişse bizim cumhurbaşkanımız ve eşi beraber karşılar. Bize kadar hep böyle olmuş. Fakat benim, eşimin yanında misafirleri A kapıda karşılamam ilk günden engellendi. Misafirimi karşılama yapılan kapının arkasında kalan C kapıda karşılıyor, tören sonunda eşli fotoğraf çekimi için A kapıya geçiyorduk.''

''C Kapısına ''cezalı kapı'' diyordum. C kapının adı bende cezalı kapı olarak kalmıştır. O kadar ağır bir durum ki, bu bana yapılmış bir şey değil de bütün kadınlara yapılmış bir hakaretti, ülkem adına üzülüyordum. Keşke tarihe böyle geçmeseydi.'' diyor. Şimdi Bayan Gül konuklarını ''A kapıda'' karşılıyor.

Son olarak da askeri tesislere başörtülü girilmesine ve eşi başörtülü olan subayların kurmay olmalarına izin veren düzenlemeler yapıldı.

Bu iki olay üzerine; ''bazı olumsuz tutumlar olmasına rağmen önemli merhaleler de kat ediyoruz'' diye yazmalıyım sanırım.

Neden yasaklandı ve neden serbest bırakıldı? Bu nasıl bir aklın ürünüydü? diye sormayacak mıyız?

Ben kendisine ''Müslüman mısın?'' sorusu yöneltildiğinde ''evet Müslümanım'' veya ''bizim evde yaşlı babaannem de başörtülüydü'' cevabını verecek bir şahsiyetin yasaklama mantığını bir türlü anlamam.

Bu adam ya Müslüman değil ya da insan.

Başörtülü kadın yurttaş olacak ama yurttaşlık haklarının büyük bir kısmından yararlanamayacak, partiye üye olacak, oy isteyecek, seçecek ama seçilemeyecek, vergi verecek ama kamuda çalışamayacak, oğlunu askere gönderecek ve şehid verecek ama askeri mıntıkaya giremeyecek, toplumda kadına yönelik pozitif ayrımcılık yasası çıkartılacak ama yararlanamayacak.

Tamam, Avrupalıların mazereti var. Orada halkın %99,9''u Müslüman değil ya burada?

Anlaşılıyor ki bu toplumun entelektüelleri, sanatçıları, siyasileri, sanayici ve iş adamlarının bir kısmı ''birey hak ve özgürlükleri'' denildiğinde sadece kendilerine ait alanı anlamaktadırlar.

Şimdi de Almanya''da Sünnet tartışması başladı. Köln eyalet mahkemesi sünneti ''yaralama suçu'' olarak kabul etti. Böylece 18 yaşından küçükler Almanya sınırları içinde sünnet olamayacaklar. Sünnet uygulaması İslam ve Musevi inancında var.

Avrupa''da gelinen noktaya bakarak bir soru yöneltebiliriz: ''Burkayı, başörtüsünü, peçeyi, ezanı ve sünneti yasaklayan batı toplumunda bir Müslümanın inancını yaşayabilme şansı nedir?''

Dinler arası hoşgörünün sadece bir retorik olduğuna inanıyorum. İslamofobi ve Musevi karşıtlığı batının bilinçaltını oluşturuyor ve şimdi de gün yüzüne çıkıyor.

Batının Hıristiyan akidesine sahip bir toplum olduğuna dair inancımı kaybetmek üzere olduğumu söylemeliyim.

Ülkemde de başörtüsüyle ilgili düşünce ve davranışları gördüğümde içimde aynı kanaat oluşuyor.

Hani ''Modernite çağı'' diye adlandırılan 20 ve 21. yy ''çok dinli, çok kültürlü ve çok etnik yapılı'' bir çağ olacaktı?

Nerede İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi ve anayasal eşitlik ilkesi?

İnsanın doğuştan kazandıkları ve inançlarıyla ilgili yasaklama düşüncesi ''tutsak edilmiş aklın'' ürünüdür.

12 years ago
Tutsak edilmiş akıl...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle