|
Zorunlu din dersi tartışmalarına derkenar (2)

Devletin din eğitimine el atması, hangi niyetlerle olursa olsun, istenilen sonucu vermekten çok uzak kalıyor. Aslında bu, genel anlamda eğitimin sorunudur. Meselâ, Tanzimat döneminde modern bürokratik kadroları oluşturmak için açılmış olan okullardan, Yeni Osmanlılar nâmıyla mâruf, bizzat Tanzimat''ın doğrultularına muhalefet eden kadrolar çıkmıştı. Yine bunun gibi, Jön Türklerin eğitim kökleri, askerî zâyiatı en aza indirmek için açılmış olan Askerî Tıbbiye Mektebi''nde bulunuyordu. Başka bir örnek verelim; Amerikalıların Türkiye"de kurulmasına katkıda bulunmuş olduğu ODTÜ, bir on sene içinde Amerika karşıtı siyâsal eğilimlerin cirit attığı bir yer hâline geldi. Bütün bunlar gösteriyor ki, endoktrinasyon sanıldığı kadar kolay işleyen ve umulan sonuçların birebir alınabildiği bir alan değildir. Hattâ, tam tersine olarak çalışabilir.

Devletin belli bir müfredat doğrultusunda din eğitimini üstlenmesi, din eğitiminden elini çektiği; hattâ bunu istemediği kuruluş dönemlerinin pratiğine tepki olarak işledi. Her tepki hareketi şu yâhut bu sâikle câziptir ve bir çekim alanı doğurur. Gerçekten de, toplumu dinden uzaklaştırma siyâsetlerinin yürürlükte olduğu dönemlerde; meselâ İmam Hatip Okulları, dindar ailelerin benimsediği ve iştiyakla sarıldığı kuruluşlar hâline geldi. Ama, devletin din eğitimini üstlendiği bir "normalleşme" dönemi; çok sayıda İmam-Hatip Lisesi için durum aynı olacak mıdır? Emin değilim.

Daha derinde ise başka bir sorun yatıyor. Bu, genel olarak eğitimin genel sorunlarıyla alâkalıdır. Bunlarla halâ yeteri kadar yüzleşebildiğimizi sanmıyorum. Türkiye"de eğitim ve öğretim hayâtı, geride bıraktığımız on yılların kireçlenmiş, kemikleşmiş sorunlarını taşıyor. Şunu apaçık görmeliyiz ki, eğitim-öğretim müfredatları köhnemiş bilgileri taşıyor. Hafif tertip yapılan reformların, tabloyu uzun boylu değiştirmiş olduğunu düşünmüyorum. Dahası, Türkiye"de çok ciddî bir öğretmen meselesi var. Mesleğin kutsallığını arkasına almış; bu sûretle bir bakıma da dokunulmazlık kazanmış; düşük maaşlarla çalıştığı için her türlü sorumluluğundan kendisini âzâde hisseden büyük bir kütle var. Doğrusu, bu insanların Türkiye"de nesilleri gerektiği gibi yetiştireceğinden emin değilim. Türkiye"nin açık, belirgin bir eğitim siyâsetinin, yâhut stratejisinin de olduğunu sanmıyorum. Devlet okullarındaki katı bürokratik tutum ve davranışların bıktırdığı insanlar için özel okullaşma bir kurtuluş gibi gözüküyor. Ama değil. Özel okullar, ya sözümona aktivite zenginliği görüntüsü vererek bir başıboşluğa savruluyor, yâhut nesilleri yarış atı kılarak test başarısı odaklı okullara dönüşüyor. Bildiğim şu; Türkiye"de ister devlet okulu olsun, ister özel okul olsun, bir öğrencinin aldığı her ders, eğer çok özel bir hocaya çatmamışsa, o dersten soğumayla bitiyor. Şöyle özetleyeyim: Fizik dersi çocukları eşyâdan, matematik dersi soyut düşünceden, beden eğitimi dersi de ter kan içinde bırakarak vücûdundan soğutuyor. Sonuç maalesef bu. Böyle bir tabloda, din derslerinin durumu da kabul etmeliyiz ki farklı olmayacaktır.

Buraya kadar işâret etmeye çalıştığım hususlar zorunlu eğitim olmalı mı, olmamalı mı tartışmalarıyla âlâkalı değil. Öncelikle, modern din algısının kaçınılmaz eksilmesiyle (metafizik kaybı) yapılacak din eğitiminin sorunların odaklı hususları dile getirmeye çalıştım. İkinci olarak, yine modern dünyada eğitim-endoktrinasyon ilişkisinin sorunlarına değindim. Üçüncü olarak da, Türkiye"deki eğitim ve öğretim hayâtının sorunlarının din eğitim ve öğretimi için de geçerli olabileceğini hatırlattım.. Ama zorunlu din eğitim ve öğretimi için benim de bâzı düşüncelerim yok değil. Şimdi kısaca bunlara değineyim.

Öncelikle Türkiye"de din öğretimi ile din eğitimini ayırmak gerektiğini düşünüyorum. Din eğitimine dâhil olmak tercih meselesidir. Din eğitimini mecbûrî kılarak, olsa olsa ikiyüzlülüğe ve dinden soğumaya hizmet edilir. Unutmayalım ki bugün Îran"da çok ciddi bir ateist oluşum yaşanıyor.

Diğer taraftan din öğretiminden kaçış yoktur. Din öğretiminin zorunlu olması, bu ülkede doğmuş olmayı târihsel bir kaza addeden yabancılaşmış kültürlerin taşıyıcısı âileleri tedirgin ediyor. Oysa böyle yaparak çocuklarını nasıl bir cehâlete mahkûm etmiş olduklarını bilmiyorlar. Daha önemlisi, bu bilgisizliğin erdemine inanıyorlar. Dinsel hayât ve dinler târihi konusunda birşeyler öğrenmiş, yâhut biliyor olmayı bir kültürel zehirlenme addediyorlar. Unutmayalım ki, içine doğduğumuz dünyâ ağırlıklı olarak dinsel bir dünyâdır. Dinsel dünyayı bilmemek, pek çok açıdan bir dünya bilgisizliği ve görgüsüzlüğü anlamına gelir....

10 yıl önce
Zorunlu din dersi tartışmalarına derkenar (2)
Kara dinlilerle milletin savaşı
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü