|
Bir cinayet öyküsü

Yeni Şafak dahil neredeyse bütün gazetelerde dün aynı ''ilginç'' haber vardı: Polonyalı gerilim romanları yazarı Krystian Bala''nın yayınlanır yayınlanmaz ''çok satan kitaplar'' listesine giren son eseri meğer gerçek bir cinayet üzerine kurgulanmış; yazarın kendisinin işlediği cinayetin...

Böyle öyküler benim çok hoşuma gider, "Kusursuz cinayet yoktur" diyenleri yanlış çıkaracak öyküler... Krystian Bala''nın kitabında işlettiği cinayet en ince ayrıntısına kadar eski karısının yakın bir arkadaşının başına gelene benziyormuş. Kurbanı bağlamakta kullanılan ip, ölüm öncesi yapılan işkence, kurbanın hayatının son dakikaları, hayal ürünü sanılanla gerçek olayda tıpatıp aynıymış... Yazar, fâili meçhul kalmış cinayetten üç yıl sonra yazdığı ''Amok'' adlı romanı okusun diye başsavcıya da göndermiş; iyi mi... deta "Yakalayın beni"davranışına girdiği anlaşılıyor adamın… Şimdi 25 yıl hapis cezasına çarptırılabileceği dâvâda yargılanıyormuş Krystian Bala.

Öykünün hiçbir orijinalliği yok aslında. Cuba Gooding, Jr.''un başrolünü oynadığı ''A Murder of Crows'' adlı filmde daha önce anlatılmıştı benzer bir öykü çünkü. Orada da romancının eserinde anlattığı, faili meçhul bir cinayetin tıpatıp aynısıdır; orada da savcılık basılmış eser postayla gönderilerek uyarılır ve orada da romancı hakkında cinayetle ilgili dâvâ açılır…

Filmin sonuna doğru eseri yazanın cinayeti işlediği tezinin doğru çıktığı anlaşılır, ama sorun da zaten oradadır: Bir üniversitede edebiyat dersleri veren gerçek kâtil romanı yazıp müsveddeyi başarısız bir yazara göndermiştir; o da dayanamayıp kendi adıyla yayınlatmıştır kısa sürede çok satanlar listesine girecek kitabı… Tabii sonraki gelişmeler, gerçek yazar-kâtilin sahte yazara korkutucu bir sürprizidir…

Ne dersiniz, Krystian Bala''nın Polonya''yı sarsan öyküsünden de bir başka ''sürpriz'' çıkabilir mi?

Bütün Türkiye''nin Rodos Şövalyeleri ile aramızda süregiden savaşa yoğunlaştığı bir sırada Kulis''i bir cinayet öyküsüne ayırdığımı görüp "Bu ne iş?" diye sorduğunuzu duyar gibi oluyorum. Ne yapalım, hergün aynı kişileri yazıp duracak değiliz ya, biraz da teneffüs yapın istedim işte…

Bizde de, bazı suçlar, kendilerini gizlemeyi bilen fâiller tarafından fütursuzca işleniyor -hem de defalarca- ve suçu işleyenler, yaptıklarını gözlerimize soktuktan sonra, yılışık gülüşlerini bir maske gibi suratlarına iliştirerek yeni eylemlerine kadar bir kenara çekiliyorlar…

Siyasete siyaset dışından müdahale edilen, patronların yalnız şirketlerini yönetmeyle yetinmeyip ülkeyi de yönetme sevdasına kapıldıkları, az roman mı yazıldı bugüne kadar… Sinema tarihinin başından beri, yapımcıların sonuç almada en garantili gördüğü senaryolar güç ve ihtiras üzerine yazılanlardır. Bir Amerikan medya baronunun hayatının anlatıldığı Orson Welles''in ''Yurttaş Kane'' filmi müthiştir.

"Neden Rodos?" demeyin sakın, özellikle cinayet romanlarına ve gerilim filmlerine âşina iseniz bu soruyu siz sormamış, ben de duymamış olayım. Dedektifler cinayet mahallinde etrafa çok dikkatle bakarlar; orayı terk etseler bile gelen-gideni gözetleyecek bir nöbetçi bırakırlar. O işe karışanlar olay mahalline mutlaka dönerler de ondan…

Cinayet işlemeyi kafaya koyan, eğer kafası çalışıyor ve zamanı da varsa, eylemini baştan sona asla kendisiyle ilişki kurulamayacak tarzda planlar. Ancak sorunlu tipler ''kusursuz cinayet'' işledikten sonra yakalanmayışını içine sindiremez. ''Seri kâtiller'' arasında uzun yıllar yakalanmadığı halde bir gün kendisine mutlaka erişileceğini düşünerek her eyleminden sonra etrafta küçük bir işaret bırakanlar da vardır. Sondaki cinayeti kimin işlediğini bulduğunuzda, geriye dönüp o kişinin başka hangi eylemlere karıştığını kolayca keşfedebilirsiniz.

Her eylemci, her ihtiras sahibi hedefine varmak için bir güç harcar… Dünyada hiçbir güç sınırsız değildir; hele siyasî güç veya siyaset için harcanan güç pek sınırlıdır. Daha önce de yazmıştım, tekrarında yarar var: Güç pil gibidir; hiç kullanmazsanız biter, aşırı kullanıldığında bitişi de çabuk gelir. Geçmişte Günaydın gazetesi bir milyon satışı yakalamıştı; patronu taze başbakan Süleyman Demirel ile güç çatıştırma sevdasına düştü; bugün Günaydın bir gazetenin eki olabiliyor ancak...

Polonyalı yazar Krystian Bala yakalanmayı çok istemiş olmalı. Kitabı yazıp savcıya göndermesi, dalış için gittiği Endonezya''dan ülkesi gazetelerine ''kusursuz cinayet'' ile ilgili mesajlar göndermesi bunu gösteriyor. Kurbanın cep telefonunu internet üzerinden satışa çıkarmak gibi akıl almaz bir işe bile kalkışmış herif…

Bazıları da çok fütursuz oluyor, canım…

17 yıl önce
Bir cinayet öyküsü
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet