Böyle gelmiş, böyle de gidiyor...

00:001/03/2000, Çarşamba
G: 11/09/2019, Çarşamba
Taha Kıvanç

Şu yakınlarda birkaç gazetede nostaljik haberler çıktı, ama okurların yeterince bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. ''Devrim'', sanayi tarihimize ''başarısız deneme'' olarak geçmiş ilk Türk otomobiliydi.Bir dost meclisinde, Güney Kore''nin, dışarıda üretilmiş otomobillerin ülkeye ithaline izin vermediği konuşulurken bu habere şaşırmamış göründüm. Meğer, dünyanın öndegelen otomotiv şirketleri, ancak yerli firmalarla ortak olarak girebiliyorlarmış Güney Kore piyasasına... Biz ise otomotiv fabrikası

Şu yakınlarda birkaç gazetede nostaljik haberler çıktı, ama okurların yeterince bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. ''Devrim'', sanayi tarihimize ''başarısız deneme'' olarak geçmiş ilk Türk otomobiliydi.

Bir dost meclisinde, Güney Kore''nin, dışarıda üretilmiş otomobillerin ülkeye ithaline izin vermediği konuşulurken bu habere şaşırmamış göründüm. Meğer, dünyanın öndegelen otomotiv şirketleri, ancak yerli firmalarla ortak olarak girebiliyorlarmış Güney Kore piyasasına... Biz ise otomotiv fabrikası sayısında dünyanın en zengin ülkesiyiz, Güney Koreliler bile ülkemizde otomobil üretiyorlar; ancak ''yerli'' denilebilecek tek bir üretimimiz bile yok.

Türk otomotiv sektörünün liderlerinden Ali İhsan İlkbahar ile yaptığım bir yolculuğu hatırlıyorum. Ali İhsan Bey, önce, "Bizde kaç adet otomotiv fabrikası var?" diye sormuştu. Parmaklarımla 10''a kadar çıktığımı hatırlıyorum; gerçek rakam 14 imiş... Bir sonraki soru "Almanya''da kaç otomotiv fabrikası var?" biçiminde geldi. Böyle tuzak sorulara alışkınım, sustum. Meğer dünyanın sanayi devi Almanya''da sadece dört adet otomobil üreten fabrika varmış... Bizimle Almanya arasındaki fark sadece sayıda değil, Almanya''daki fabrikalar orası için ''yerli'' üretim olduğu halde, bizdekilerin hepsi bir yabancı markanın montajı...

Bu konuları ne zaman düşünsem gözümün önüne 1961''in ''Devrim'' deneyimi gelir...

Şu yakınlarda birkaç gazetede nostaljik haberler çıktı, ama okurların yeterince bilgi sahibi olduğunu sanmıyorum. ''Devrim'', sanayi tarihimize ''başarısız deneme'' olarak geçmiş ilk Türk otomobiliydi. Yıllarca, o projede hiçbir payı olmadığı halde ''Devrim'' ile Necmettin Erbakan arasında mutlaka bir ilişki kuran haberler çıktı bizim basında; şimdi gerçeği yavaş yavaş öğreniyor, ''Devrim'' deneyiminin aslında ''başarısız'' olmadığı ortaya çıkıyor, bu defa Erbakan adını anan yok...

Türkiye Metal Sanayicileri Sendikası (MESS) tarafından yeni yayımlanan "Gelenek ve Gelecek" adlı kitapta ''Devrim'' projesinin sahibi sayabileceğimiz Y. Müh. Şükrü Er''in bir notu bulunuyor. Okuyunca Türkiye''nin nasıl bir fırsatı elinden kaçırdığını daha iyi anlıyor insan. Eğer bir oyuna gelinmeseydi, muhtemelen bugünkü kadar çok sayıda fabrikamız olmayacaktı belki, ama az sayıdaki fabrikalarımızda kendi yapımımız otomobiller üretilecekti...

Şükrü Er şunu yazmış: "Devrim adı verilen otomobil, TCDD Eskişehir, Ankara ve Sivas demiryolu fabrikalarının işbölümü ve işbirliği ile, projesi dahil dört adet prototip olarak, dünya rekoru sayılabilecek dört ay gibi kısa bir zamanda, 30 civarında mühendisin ve yardımcılarının gece gündüz çalışması suretiyle imal edilmişti."

Dönemin devlet başkanı Cemal Gürsel, "Memleketimize has bir binek otomobil motoru ve örnek bir yerli otomobil imal edilsin" talimatını vermiş... Bu sebeple, üretilen ''Devrim'' otomobili (ada 27 Mayıs darbesinin ilham kaynağı olduğunu sanırım anlamışsınızdır) Cemal Gürsel''in önünde denenmiş... Olayı ve ilk yerli üretim otomobilin başına geleni yine Şükrü Er''in anlatımından takip edelim:

"29 Ekim 1961 sabahı, standartlara uygun yol tecrübelerine bile yeterli zaman bulamadan, iki Devrim, gardan TBMM''ne devlet başkanını almaya gitmişti. Rahmetli Gürsel''i alan Devrim''in 200 metre kadar gittikten sonra durması üzerine arkadan gelen ikinci Devrim''e binilmiş ve devlet başkanı Anıtkabir''e, oradan da Hipodrum''a Ankara sokaklarında halkın alkışları ve sevinç gözyaşları arasında Devrim''le gitmişti. Benzini biten Devrim, benzin ikmali yapılarak korteji takip etmişti..."

Bu, o tarihî günde ne olduğunun proje sahibi mühendis tarafından doğru anlatımı. Ancak, Türkiye, şu günlere kadar, bu ''doğru''yu değil, gazetelerin günümüze kadar yazıp durduğu "Devrim otomobili yolda kaldığı için projeden vazgeçildi" yalanını okudu hep. Şükrü Er, "Ne yazık ki" diyor, "Olayı açıklamak üzere birçok defalar basın toplantıları yapmama rağmen, basının ''yerli araba yolda kaldı'', ''Devrim 200 metre gidebildi'' gibi sloganlarla ve karikatürlerle verdiği idam fermanının imajını silmek mümkün olmadı."

Denemenin yapıldığı o gün kimbilir hangi hâin niyetlerle deposuna az benzin konulan ilk yerli üretim otomobilin durması, Gürsel arkadan gelen ikinci Devrim''e geçip turunu eksiksiz tamamlamış olsa bile, basın tarafından projenin öldürülmesi için yeterli bir görüntü oluşturmuş sizin anlayacağınız... Şükrü Er, aradan 38 yıl geçtikten sonra (1999 yazında) Eskişehir''e gidip depodaki Devrim''i yeniden gözden geçirmiş... "Araba çalışır durumdaydı ve zaman zaman kullanılıyordu" diyor... (Gelenekten Geleceğe, s. 71)

''Devrim'' projesi için Türk mühendisleri kollarını sıvamadan önce, bazı ithalâtçılar, kendilerine ''sanayici'' statüsünü de kazandıracak ''otomotiv'' sektörüyle ilgilenmeye başlamışlardı. Aynı kitaptan, yabancı teknolojiyle üretilecek ilk otomobil fabrikasının temelinin 1958 yılında Bursa''da atıldığını öğreniyoruz. O günden buyana geçen 40 yılda 14 ayrı marka altında yüzbinlerce otomobil üretildi ülkemizde; ancak hiçbiri ''Devrim'' gibi yüzde 100 Türk mühendisinin alın teri ve vizyonunun eseri olmadı.

O günün basını acaba hangi güdülerle Devrim''i doğmadan boğma kararı almıştı? Böylesine hayatî bir konuda yalan yazıp Türk sanayiini dışa bağımlı hale getirmenin kapısını açanlar sonradan hiç vicdan azabı duydular mı acaba?

Ben de neler düşünüyorum? Sanki bugün yaptıklarından herhangi bir rahatsızlık duyuyorlarmış gibi... Böyle gelmiş, böyle de gidiyor işte...