|
İzlemeye devam edin

Belki kızanınız da vardır, ama ben yine de konuya “Nedir bu adamın çektiği” türden acıyarak yaklaşanlarınızı muhatap almayı yeğliyorum. Haklısınız, son zamanlarda kendimi gaz odasına kapatılmış gibi hissediyorum. Her yönden üstüme üstüme geliniyor...

Medyada ismi ortaya atıldığında çoğunluğun tanıyacağı herhalde iki düzine kadar kişi vardır. Hangisinin patronundan kaç lira maaş aldığını, televizyon programından ne kazandığını biliyorsunuz?

Eskiden bu tür konuları konuşmak ayıp sayılırdı. Ben de öyle sayanlardanım; para konuşurken yüzüm kızarır. Hiçbir işe girerken, ya da televizyon programı teklifi aldığımda hiç pazarlık etmedim; neyi uygun gördülerse kabul ettim, ne verdilerse cebime attım. Kimin ne kazandığı konusunda en ufak bir merak duymadım.

Oysa bir süreden beri yaptığım işlerden ne kazandığıma dair yalanlar sağda-solda yazılıp duruyor. Aylar önce ilişkimi kestiğim kurumlar bile para-kaynağım olarak gösteriliyor. Bazı yerlerden aldıklarım ikiyle, üçle, hatta beşle çarpılarak gerçekmiş gibi sunuluyor.

Herhalde benden on, yirmi, otuz misli kazananların adları bile anılmazken...

Yalancının yaşı olmaz ya, dün de Akşam''ın televizyon eleştirmeni 25 yıl önce Milli Gazete yayın yönetmenliğinden ''para'' yüzünden kovulduğumu
. Eskiden beri ''para canlısı'' olduğum böylece kayıtlara geçmiş oldu.

Tanıyanlar iyi bilir, en az önem verdiğim metadır para...

Kolonya mı, parfüm mü kullandığım bazıları için merak konusu... Yalıda mı yoksa gecekonduda mı oturduğum ise neredeyse TV tartışmalarına konu olacak. Alın terimle kazandığım Harvard masterim üzerinde bile kuşku uyandırmaya çalışmadılar mı?

Dostlarla biraraya gelerek zihnimizdeki yorgunlukları geride bırakmamızı sağlayan aylık ''fasıl'' olayı bile nerelere çekildi.

Bazen “Bunlara tahammül etmek zorunda mıyım?” sorusunu kendi kendime ben de soruyorum.

Sabır bugünler için lâzım...

Şimdilerde bu tezviratları yapanlar medyada yuvalanmış bir çete; üzerime gelmelerini güncel başka sebeplere bağlayan da var, ama ben en basit açıklamayı kabul ediyorum: Reisleri olan pop-tarihçiye yönelik eleştirilerimden rahatsızlık duyan çetenin diğer üyeleri piranhalara dönüştü. Bunu yaparken ileride kendilerine kol-kanat gereceğini düşündükleri birilerine de ''kıyak'' geçtiklerini sanıyorlar...

Geçmişte, bunların ağabeyi konumunda olan bir çetenin tezviratlarına da göğüs germem gerekmişti. Beni bir ''MİT ajanı'' yaptılar, bir ''Suriye ajanı''; üzerime oturup oturmayacağına bakmaksızın olmadık aşağılayıcı sıfatlarla saldırdıklarını herhalde unutmamışsınızdır.

Bugün geriye dönüp bakıyorum da o kalabalık çeteden geriye hâlâ yazan sadece iki kişi kalmış...

Kardeşim olduğunu iddia eden birini peşime takıp adama sırf benimle uğraşsın diye bir dergi bile çıkarttılar. Yayını yıllarca devam eden, sonra internete taşıdıkları derginin her sayısının yarısı bana, yarısı dostlarıma saldırılara ayrılıyordu.

“Derim kalındır” derken bunları kast ediyorum işte... Geçmişte yaşadıklarım bir örnek teşkil ediyorsa, şu günlerde yaşadıklarımı da aşacağıma iddiaya girebilirsiniz. Bazı insanların üzerine yakışabilecek tezviratlar vardır, bir de yakışmayacak iddialar; beni tanımayanlardan geldiği için şu son tezvirat dalgası, göreceksiniz, üzerimde hiçbir leke bırakmadan geçecek...

Hayatımda herhangi bir menfaat beklentisiyle tek bir satır yazmadım. Devletin herhangi bir yerindeki bir kişi, bir belediye başkanı veya çalışanı, tek bir siyasetçi, bürokrat, hatta işadamı, benden bir talebe muhatap olmamıştır. Kendim için veya yakınlarım için...

Arka çıkmaya değer ve hak eden birileri için başkalarından bir şey isterken bile olağanüstü çekingen davranırım ben. Böyle yetişmişim, böyle alışmışım...

Bir de şu ''birilerinin üzerine gidip istediğimi yaptırmak'' iddiası var. Bilderberg aleyhine beni de çağırsınlar diye aleyhte yazılar yazmışım; çağırmışlar, sesimi kısmışım. Aleyhinde yazılar yazınca Aydın Doğan beni Rodos''a çağırmış, sonunda kendisiyle ''kanka'' olmuşum... Şu yakınlarda da aleyhimde yazılar çıkan Akşam''ın patronu Mehmet Emin Karamehmet''i hedef alan yazılar yazmışım; benimle röportaj yapılmasını sağlamışım...

Hayatı çok basite alıyor bu iddianın sahipleri...

Menfaat karşılığı kimseyi övmem gerekmiyor, çünkü kimseden menfaat beklemiyorum. Kimseye ''şantaj'' yapmam gerekmiyor, çünkü kendi işimi kendim görebilecek durumdayım... Röportaj bana ne kazandırdı bilmem, ama Akşam gazetesinin ve sahibinin itibarını artırdığına eminim.

Siz siz olun bu sütunu izlemeye devam edin; burada yazdıklarımı da ''böbürlenmek'' olarak almayın, nefsi müdafaa sayın...

15 yıl önce
İzlemeye devam edin
Şehrin ikliminin dayanılmaz tekinsizliği…
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…