|
Neden, neden, neden?

Ne ilginç işler oluyor dünyada! Hürriyet, Milliyet gibi gazetelerin, Kanal-D''nin patronu Aydın Doğan ''World Association of Newspapers'' (WAN: Dünya Gazete Sahipleri Birliği) adlı uluslararası kuruluşun yönetim kurulunda; kızı Vuslat Doğan da, ''International Press Institute'' (IPI: Uluslararası Basın Enstitüsü) adlı, yayın yönetmenleri ve yazarlardan oluşan kuruluşun yönetim kuruluna girdi. Aydın Bey medya patronu olduğuna göre WAN''da bulunması doğal, Vuslat Hanım''ın herhalde henüz keşfe açık gazetecilik yetenekleri var...

IPI gazeteciliğin saygın bir meslek olarak devamını sağlamaya çalışan bir kuruluş. Yönetim kurulunda, bugüne kadar, Ahmet Emin Yalman, Abdi İpekçi, Hasan Cemal ve Metin Toker gibi yazarlar bulundu. Bir defa yönetime giren uzun yıllar o görevde kalıyor IPI''da. Vuslat Doğan''a başarılar diliyorum.

İlk başarısını Hürriyet gazetesinde köşe sahibi olan ''ajan-gazeteci'' konusunda gösterebilir. Ben de üyesi olduğum için biliyorum; IPI''in en hassas olduğu konuların başında mesleğin istihbarat örgütleriyle içli dışlılığı geliyor. Hürriyet, kod adı ''Siyah'' olan "MİT''in numaralı ajanı" Fatih Altaylı''yı bünyesinde barındırıyor... IPI''ın ilk yönetim toplantısında, "Bu konuda bilgi verir misiniz?" diye nâzikçe yöneltilen sorularla Vuslat Hanım''ın başını ağrıtanlar çıkabilir...

Aslında, istihbarat örgütüyle Hürriyet ilişkisinden Doğan Ailesi''ni sorumlu tutmanın bir anlamı yok. Çünkü, vaktiyle Hürriyet''i yönetmiş Nezih Demirkent''in tanıklığıyla, bu ilişki, çok öncelere dayanıyor. Kendilerine sızdırılan bir PKK fotoğrafının eski tarihli çıkması üzerine, o sırada Hürriyet''i yöneten Çetin Emeç''in, "Bizde âdet böyledir; istihbarat örgütleri ''büyük kardeşe büyük, küçük kardeşe küçük pay'' esasıyla çalışır" satırları fotoğrafın geldiği adrese ve ilişkiye ışık tutmuştu.

Mehmet Eymür imzasını taşıyan ''1. MİT Raporu''nu da hatırlayın. Bazı istihbaratçılar ve emniyet görevlilerinin, belirli periyotlarla Hürriyet gazetesinde toplandıkları ayrıntısı vardı raporda. ''Hürriyet muhabiri'' sanılan birinin, aslında, teşkilât adına çalıştığını, bütün Türkiye, adlı adınca o rapordan öğrendi. O ''ajan-gazeteci'' de uzun yıllar çifte kimliğini sürdürdü...

Yeni bir örneğim var. Bu örnek de, ne yazık ki, Basın Konseyi başkanı Oktay Ekşi''nin başyazarlığını yaptığı, WAN yönetim kurulu üyesi Aydın Doğan ve IPI üyesi Vuslat Doğan''ın Hürriyet gazetesinden... Hürriyet''in istihbaratçıların özel ilgisine mazhar olduğunu ''1. MİT Raporu'' yanında, Nezih Demirkent gibi Hürriyet kökenli, Tufan Türenç gibi halen orada yazan meslektaşların tanıklıklarından da biliyoruz. Hürriyet, ''Siyah'' kod adlı ajanı, deşifre olduğu halde, bünyesinde tutmaya devam ediyor. Hürriyet bu ilişkiyi ''çirkin'' bulmuyor mu yoksa?

Tesadüf bu ya, şimdi sunacağım yeni tanıklık yine bir Hürriyet mensubuna ait. ''1. MİT Raporu'' olarak ünlenen belge, bir ara Hürriyet''e özel haber ve dizi çalışması yapan Çetin Yetkin''in (eski savcı ve halen prof.), eline ulaşmıştı ilk olarak... O sıralarda altın kaçakçılığı konusunu izleyen Yetkin, takıldığı bazı noktalara açıklık getirecek ipuçları peşindeymiş... Bir ekip halinde çalışıyorlarmış ve ekipte, kendisinden başka Seyfettin Turhan ile İrfan Taştemur da bulunuyormuş... Yetkin, ''Vatan sağ olsun'' adlı kitabında o günlerde yaşadıklarını anlatıyor. "Taraf tutmuş" diyenler çıkabilir diye, o kadro içinden Seyfettin Turhan''ın tanıklığına başvurmuş. Aşağıda okuyacaklarınız, Turhan''ın yazılı ifadesi:

"Çetin Yetkin''in altın kaçakçılığı ile ilgilendiği o günlerde gazetenin polis muhabirlerinden Bedir Seferoğlu''nun Küçük Himmet olayı ile ilgili bir haberi Yetkin''in dikkatini çekti. Haberi pek ciddiye almamakla birlikte yardımcısı İrfan Taştemur''a, biraz takılma tonunda, ''Bedir Seferoğlu ile bir görüşelim'' dedi. Seferoğlu biraz sonra odamızdaydı. Ceketsizdi, belinde kocaman bir tabanca sallanıyordu... Sohbet sırasında çok iddialı konuştu Seferoğlu. İnandırıcı olmaya çalışıyordu. Doğrusu bunda pek sıkıntı da çekmedi. Altın kaçakçılığı konusunda MİT''ten bilgi alınabileceğini söyleyince önce yeni bir şaşkınlık yaşandıysa da çabuk geçti. Çünkü hemen ardından santrale bir telefon numarası verip Ankara''nın bağlanmasını istedi. Bağlantı sağlanınca da karşısındakine ''Başkanım'' diye hitap ederek konuşmaya başladı. Telefonu kapatırken de santrali bulup ''Verdiğim telefon numarasını imha edin'' talimatını verdi."

Seyfettin Turhan''ın ifadesinin devamını, arkanıza yaslanıp yukarıdaki satırlara bir kez daha göz attıktan sonra okuyun lütfen: "İkinci bir Ankara görüşmesi daha oldu. Biz de yeni bir şaşkınlık daha yaşadık. Bu ikinci görüşmede Seferoğlu ''Başkan''ına, ''Tabancam pilotta olacak, havaalanına bizi karşılamaya gelen ekip beni tanımıyorsa, tabancanın bana verilemesiyle beni bulur'' dedi ve buna onay aldı." (Vatan Sağ Olsun, s. 286-87).

Kitaptaki başka satırlardan, Çetin Yetkin''in, Bedir Seferoğlu yanında İrfan Taştemur''dan da kuşku duyduğu anlaşılıyor. İrfan Taştemur, bu olayın geçtiği günlerde Hürriyet muhabiriydi; MİT''te eline tutuşturulan ''1. MİT Raporu''nu götürüp ''2000''e Doğru'' dergisinde yayımlamıştı...

Vuslat Doğan''a, yönetim kurulu üyesi olduğu IPI''da bu konuları sorarlar mı acaba? Ya gerçekten sorarlarsa?

24 years ago
Neden, neden, neden?
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?
Özgürlüğün otoriterliği karşısında Filistin taraftarı öğrenciler
Gazze ışığında üniversitenin misyonu