|
Sessiz ölüm

Çocukluğumun en unutulmaz sahnelerinden biri, büyük bir heyecan ve dikkatle bant tiyatroları dinlediğimiz anlardı. Mûte Destanı’nı, Zorluk Seferi Tebük’ü ve İslâm tarihinin birçok safhasını hep bant tiyatrolarıyla tanıdım ilk önce. Okumalar sonradan geldi. İnternetin icat edilmediği, televizyonların bile yaygın olmadığı o güzel zamanlarda, bant tiyatroları, bizi İslâm dünyasının farklı coğrafyalarına da rapt ediyordu. Senaryosunu Ahmet Mercan Ağabey’in yazdığı, Mesut Yabanigül Ağabey’in de “Bir sabah, bir güvercin...” ezgisiyle muhteşem bir katkıda bulunduğu “İmamın Öldürülüşü” mesela, o dönemin en seçkin örneklerinden biriydi. Daha ilkokula giderken, Güney Afrikalı Müslüman lider İmam Abdullah Harun’u (1924-1969) o bant tiyatrosuyla tanıdım ve çok sevdim. Sonraki okumalarla, bu sevgim hayranlığa da dönüştü.

Annesi bebekken vefat edince, halası tarafından büyütülmesi… Mekke’de İslâmî ilimler eğitimini tamamladıktan sonra, 1955’te Cape Town’daki bir camide imamlığa başlaması… İlmi, tertemiz ahlâkı, yumuşak üslubu ve şık giyimiyle birden bire odak noktasına dönüşmesi… Güney Afrika’da o dönemde cari olan ırkçı Apartheid rejimine karşı mücadeleye girişmesi… Irkçılık karşıtı her kesimle doğal bir diyalog içinde hareket etmesi… 28 Mayıs 1969 sabahı erkenden ifade için polis karakoluna götürülmesi… Vücudunda çok sayıda kırığa yol açan tam 123 günlük işkencenin ardından, nihayet 27 Eylül günü nezarethanede ruhunu teslim edişi… Yıllardır aklımdan çıkmayan ayrıntılardır.

İmam Abdullah Harun’u yeniden ve yakinen bana hatırlatan şey, bir hafta önce, 15 Ocak’ta Güney Afrika’nın Verulam şehrinden gelen bir haber oldu. 1980’ler ve 1990’lar boyunca Hıristiyanlarla yaptığı uzun soluklu ve ateşli münazalarla dünya çapında şöhrete kavuşan Hint asıllı vaiz Ahmed Deedat’ın -yine kendisi gibi vaiz olan- oğlu Yusuf Deedat, Verulam Aile Mahkemesi binası yakınlarında başından vurulmuştu. Kimliği tespit edilemeyen saldırgan olay yerinden kaçarken, 65 yaşındaki Yusuf Deedat kaldırımda bir süre yattıktan sonra ağır yaralı halde hastaneye kaldırılmıştı. Ailesinin dua çağrıları arasında iki gün hastanede kalan Yusuf Deedat, 17 Ocak Cuma günü öğle saatlerinde son nefesini verdi. Oğul Deedat, ardında sadece Müslümanların değil kendisini tanıyan Hıristiyan arkadaş ve komşularının da hüsn-ü şehadetlerini bıraktı.

1918’de Hindistan’ın Surat şehri yakınlarındaki Tadkeşvar kasabasında dünyaya gelen Ahmed Deedat, çocukluk çağlarında, ekonomik sebeplerle ailesiyle birlikte Güney Afrika’ya yerleşmişti. Gençlik yıllarından itibaren çalışmak zorunda kalması nedeniyle düzenli bir İslâmî eğitim alamayan Deedat, kendi kendisini yetiştirerek, özellikle Hıristiyanların İslâm’a yönelik eleştirilerini cevaplama adına okumalarını yoğunlaştırdı. 1942’den itibaren Durban’da İslâm hakkında seminerler vermeye başladı, binlerce kişiye İslâm’ı ve Kur’ân’ı anlattı. 1957’de davet çalışmalarını kurumsallaştıran Deedat, sonraki yıllar boyunca tamamen tebliğe odaklandı. 1980’lerin ortasında uluslararası seminer ve münazaralara başlayan Deedat, aralarında İsviçre, İsveç, Danimarka, İngiltere, Pakistan, ABD, Kanada ve Avustralya’nın da bulunduğu çok sayıda ülkede konuşmalar yaptı, milyonlarca dinleyiciye ulaştı. 1996’da geçirdiği, konuşmasını tamamen imkânsız hale getiren felce kadar, Deedat sürekli aktifti.

Babasının 8 Ağustos 2005’teki vefatından sonra, onun misyonunu Yusuf Deedat üstlenmişti. Teknolojik imkânların ve iletişimin de gelişmesiyle, davet ve tebliğ çalışmaları yaygınlaşmıştı. Yusuf Deedat, babasını anlattığı bir biyografik eserin yanı sıra Yahudilik, Hıristiyanlık ve Hinduizm eleştirilerine yer verdiği kapsamlı eserler verdi, konuşmalar yaptı. Hitabeti babası kadar güçlü olmasa da, Ahmed Deedat’ın bıraktığı yerden onun çalışmalarını sürdürmeye gayret ediyordu.

Türkiye Müslümanları olarak, bakışlarımız genellikle Ortadoğu coğrafyasına ve yakın çevremize odaklandığı için, uzak ülkelerde sürdürülen İslâmî çalışmalardan ve bireysel önderliklerden ayrıntılı biçimde haberdar değiliz. Vefatlar veya suikastlar, oralara dikkatlerimizi biraz yöneltiyor belki, ancak sürekli ve istikrarlı bir irtibat için daha fazla gayrete ihtiyacımız var. Bilgi kırıntılarımızı güncel ve canlı tutacak vasıtalar, belki işi sadece bu olan kurum ve örgütlenmeler, organik bağlantılar ve irtibatlar gerekiyor. Teknolojinin böylesine geliştiği günümüzde, hâlâ malumat eksikliğimiz varsa, bunun tek açıklaması -herhalde- meraksızlık, gayretsizlik ve ilgisizlik olmalıdır.

#İnternet
#Ortadoğu
#Hindistan
#Abdullah Harun
4 yıl önce
Sessiz ölüm
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî