|
10 Ekim 2009

Cumartesi gecesi A milli futbol takımımızın Güney Afrika''daki 2010 Dünya Kupası hayallerini çimlere gömdüğü saatlerde; Türkiye-Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi yolunda şimdiye kadarki en büyük adım Zürih''te atılıyor, üç saatlik bir gecikme ile de olsa protokol metinleri tarihi törenle imzalanıyordu.

Cumhurbaşkanı Gül''ün de izlediği Ermenistan-Türkiye maçının üzerinden bir yıl bir ay kadar bir süre geçtikten sonra, iki ülke arasındaki “normalleşme” çabalarının geldiği aşamayı hep birlikte görüyoruz.

Yarın Bursa''da oynanacak rövanş karşılaşması, milli takımımızın Dünya Kupası''na havlu atmış olmasından dolayı futbol bakımından yalnızca prestij açısından kıymet taşısa da…

Ermenistan Cumhurbaşkanı Sarkisyan''ın maça bekleniyor olması milli maça çok farklı bir anlam yüklüyor.

***

Türkiye-Ermenistan arasındaki normalleşmenin ''mecburi istikamet'' olduğunu dile getirdiğimiz ilk günlerde; söylediklerimize ısrarla itiraz eden, dudak büken kimileri, bakıyorum da bugünlerde gelinen noktayı takdir ediyorlar.

“Bölgesinde lokomotif güç” haline gelmiş, bambaşka bir Türkiye''nin; dahası “yeni bir gidişat”ın var olduğu gerçeğini artık onlar da görmeye başladılar.

***

Bakınız, Türkiye ile Ermenistan büyük tarihi kapıdan içeriye girmiş bulunuyor:

Bu sürecin geride kalan aşamaları, kimi sıkıntılı görünen kilometre taşları içerse de bütüncül bir çözüme ulaşacak şekilde hitam bulmak zorundadır.

Bu saatten sonra, Ermenistan geri adım atarsa kaybeden taraf olur.

Sarkisyan, gayet tabii bu durumun farkında.

İmza öncesi “ulusa sesleniş” konuşmasında “Normalleşmekten başka alternatifimiz yok” diyordu, Ermenistan Cumhurbaşkanı…

***

Türkiye ve Ermenistan''ın çok uzun yıllar sonra geldiği normalleşme aşamasının özellikle son kısmını çok iyi değerlendirmemiz lazım…

Yani?

Hrant Dink''in katledildiği 2007 Ocak ayının atmosferini hatırlayalım.

O suikastın arkasındaki gizli mekanizmanın…

Temeldeki birkaç karanlık hedefinden birinin Türkiye-Ermenistan ilişkilerini “sonsuza kadar çözümsüz bırakmak” olduğunu görmek hiç de zor değildi.

Buna mukabil amaçlarına ulaşamadılar.

İşte o çok sıkıntılı noktadan, iki buçuk yıl gibi kısa bir sürede bugünkü aşamaya, tarihi eşiğe gelindi.

***

Zürih''teki imzaların “üç saatlik kriz” neticesinde atılmış olması kimseyi yanıltmasın…

Mesela, Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu''nun şu sözlerine dikkat etmelisiniz:

“Türk heyeti olarak çok rahattık. Protokolün imzalanacağından emindik, çayımızı içtik.”

Yani?

Ankara, finaldeki fotoğraftan dönüş olmayacağını biliyordu…

İmza “mecburi istikamet”ti.

Şayet Ermenistan protokolü imzalamasaydı, suçlanacak taraf olacaktı.

“Çözüme engel olan taraf” olarak anılıp, şimşekleri üzerine çekecekti.

O üç saatlik “kriz” olayını…

Ermenistan yönetiminin kendi tribünlerine yönelik “Nasıl direndiğimizi gördünüz. Kolay kolay imzalamadık.” yollu görüntüyü kurtarmaya yönelik bir davranışı, bir nevi gösterisi olarak görmek lazım!

***

Bu arada…

Diaspora, ne kadar da kızgın artı fena halde üzgün öyle…

10 Ekim''i “matem günü” ilan etmişler!

Başta Azerbaycan yönetimi olmak üzere Azeri kardeşlerimiz bunun ne manaya geldiğini çok iyi algılamalı.

Türkiye''nin bundan sonraki aşamada Azerbaycan''ı sıkıntıya düşürecek bir adım atması, bir başka deyişle taviz vermesi mümkün değil.

Karabağ konusu çözülene kadar Türkiye''nin Ermenistan sınırını açmayacağı hususunda…

Ankara''nın Bakü''ye gerekli güvenceyi verdiğini hatırlatalım.

***

Ermenistan''la tarihi normalleşme adımına…

Adeta diaspora ile yarışırcasına üzülenler var, içimizde…

CHP ve MHP''den söz ediyorum…

Tarihi imza, CHP''li Onur Öymen''in iddia ettiği gibi Türkiye''nin temel politikalarından geri adım atması anlamına gelmiyor.

Öymen''in başvurduğu yöntem, kirli propagandadır.

Ayrıca…

10 Ekim, MHP lideri Bahçeli''nin öne sürdüğü gibi asla “kara bir gün” değildir.

15 yıl önce
10 Ekim 2009
Rabbine hasım kesilen insan!
Sosyal çürüme yazıları 8: Sıkıntı yok cumhuriyeti
Belirsizlik ‘algılamayı’ öldürür
Reisi’nin manidar ölümü
İran bu sancılı günleri nasıl atlatacak?