|
Doğramacı da laikliği yok etmeye çalışmıştı!

İhsan Doğramacı''nın tam da bugünlerde konuşmasında fayda var diye düşünüyordum…

Ekrana çıktı, “netekim!”

YÖK eski Başkanı Prof. Dr. Doğramacı, yirmi iki yıl önce yaşadıklarını anlatırken dedi ki:

“Evren''in cumhurbaşkanı olduğu dönemde başörtüsü konusunu devamlı tartışıyoruz…

''İncitmeden başörtüsü sorununu nasıl çözeriz?'' diye uykularımın kaçardı, o günlerde…

Evren, bir gün bana ''bakan eşlerinden birisinin (Keçeciler''in eşini kast ediyor) güzel ve medenice bir şekilde örtündüğünü'' vurgulayarak, ''üniversitelerde başını örtmek isteyenler bu şekilde örtseler ne iyi olur'' dedi…

Daha sonra lügatlere baktık. Bu tarz örtünmeye Fransa''da ''türban'' dendiğini gördük. Bone gibi bir şey. Ardından örtünmek isteyenlere bu önerildi.”

* * *

Evren Cumhurbaşkanı, Doğramacı da YÖK Başkanı iken Başbakan kimdi? Turgut Özal!

“Türban”ı öneren Evren veya Doğramacı olsa da; başörtüsü yasağını çözmek için formül arayan Turgut Bey''den başkası değildi…

Evren''i ve Doğramacı''yı “bir şekilde etkileyen” Özal''dı. (Sonrasında “Statüko” çözüm sürecini baltaladı; Turgut Özal''ı da durdurdu!)

Şimdi tam bu noktada söylemek istediğim temel bir husus var…

Başörtüsü sorununun patladığı o dönemi şöyle bir gözümüzün önüne getirelim: 12 Eylül''ün “laik” lideri, “etkili” bir Cumhurbaşkanı olarak yoluna devam ediyor. Darbeden iki yıl sonra hayata geçirilen YÖK''ün “laik” başkanı da “güçlü bir konumda” görevini sürdürüyor…

Dikkat ediniz, başörtüsüne “türban” demek suretiyle “belli bir örtünme formu belirlemek üzere” dahi olsa…

Netice itibarıyla “yasağa karşı” formül arıyorlar…

Yasağı devam ettirmeye değil; “bir şekilde” sonlandırmaya çalışıyorlardı!

O dönemde hiç kimse çıkıp da “laikliğe aykırılıktan dolayı Özal''ın ANAP''ına kapatma davası açalım” falan demedi…

“Türban diyerek üniversitelerde kimi öğrencilerin başını örtmesine müsaade etmek istedikleri için” Evren ve Doğramacı''ya hiç kimse “rejimin başına türban örmek istiyorlar” gibilerinden bir muameleye girişmedi…

(Dahası 1986-87 ve sonrasında yasak yüzde 90 gibi bir oranla fiilen uygulanmıyordu: KTÜ''deki Kemal Gürüz gibi rektörler haricinde müsamaha gösteriliyordu.)

Yıl olmuş, 2008: Yargıtay Başsavcısı çıkıyor “Türbana serbestlik laiklik ihlali olur” diyor. Yargıtay''ın eski Başsavcısı ise hadiseyi “İç Hizmet Kanunu”na taşıyıp türbana serbestlik ihtimalinden parti kapatmaya oradan darbeye kadar faşizan hayaller kuruyor!

Günümüzdeki laikçi tavrın ne denli “konjonktüre dayalı” ve aynı zamanda ne denli yalınkat, temelsiz ve kurmaca olduğunu anlatmaya çalışıyorum…

“Statüko” tümüyle değişmişken; aba altından “rejim krizi” gösterip, “Meclis iradesi üzerinde iktidar kurmaya” yönelik bağırıp çağırmaların hiçbir hükmü de yok, onu da söyleyeyim…

* * *

Anayasa Mahkemesi''nin 1991''de tamamen siyasi bir kararla “hukuka aykırı” olarak türban yasağı getirmesi de…

28 Şubat''ın karanlık günlerinde türban yasağının faşizm sınırlarını bile zorlarcasına uygulanması da (“İkna Odaları” gibi) bir “Statüko” tercihiydi: “Laiklik” bahane idi!

Şimdilerde bazıları “Türbana GATA formülü”nden bahsedip; “başörtüsünün çenenin altından fiyonk gibi bağlanmasını” öneriyorlar…

Birkaç yıl önce de “eşarp” filan denmişti!

Örtülerini fiyonk gibi bağlayanlar, eşarpla veya tülbentle gelenler hiç fark etmez: Başı örtülü olanlar hiçbir şekilde üniversitelere alınmadılar! Alınmıyorlar!

O yüzden kimse laf cambazlığı yapmasın: Yıllardır kanayan ciddi bir toplumsal yara var. Bu sorunun gerçekten çözülmesini isteyen kim varsa, buyursun!

“Bir iki yıl hiç konuşmayalım, bu konu kendiliğinden çözülür” diyen sol liderler kamuoyunu yanıltıyorlar. Bu yaklaşım, yasağı devam ettirmeye yönelik bir tavırdır…

“Korku filmi” oynatarak yasağı devam ettirmeye çalışmak çok zorlaştı, artık!

16 yıl önce
Doğramacı da laikliği yok etmeye çalışmıştı!
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!