|
Hür ve müstakil siyasete müdahale

28 Mayıs sonrasında Millet İttifakı açısından oluşan denklem, ittifakın iki ana partisi olan CHP ve İYİ Parti’de birtakım sorgulamaları beraberinde getirdi. CHP’de bu durum, politik açıdan farklılaşmasa da aktörel açıdan bir değişimin söz konusu olduğu bir pratik ortaya çıkarttı. Nitekim CHP, kurultay marifetiyle (her ne kadar liderliği tartışılsa da) bir Genel Başkanlık değişim süreci yaşadı. 28 Mayıs sonrasında İmamoğlu’nun da büyük bir çaba ile dahil olduğu bu değişim süreci, bugün hem CHP hem de İYİ Parti içerisindeki tartışmaları anlamlandırma noktasında önemli. Nitekim Genel Başkanlık değişimi sonrasında liderin kim olduğu yönündeki belirsizliklerden tutun da parti meclisinin şekillenme sürecine kadar ciddi bir İmamoğlu etkisi tartışıldı. Bugün İYİ Parti’nin hür ve müstakil siyaseti ile yakından ilişkili olan bu durum, yerel seçimler öncesinde siyasetin ana gündemlerinden birisi olacaktır.

28 Mayıs sonrasında İYİ Parti’de seçimin neden kaybedildiği ile ilgili özeleştirilerin odaklandığı nokta, seçmen nezdindeki İYİ Parti algısı idi.
Akşener başta olmak üzere birçok kurmayın da ifade ettiği gibi, partinin temel problemi, hür ve müstakil bir siyaset izlenmediği ve CHP’nin gölgesinde kalındığıdır.
Aslında süreci seçimler öncesinden kronolojik bir bağlam üzerine oturtup analiz ettiğimizde bugünkü tartışmaları da rahatlıkla analiz edebiliriz. Nitekim 14 Mayıs öncesinde özellikle İYİ Parti ve CHP’nin karşı karşıya geldiği birçok konu bugünkü tartışmaların yanı sıra hür ve müstakil siyasetin de ilk evresi olarak değerlendirilebilir.
Hür ve Müstakil Siyasetin İlk Sınavı

Akşener’in 6’lı masanın 12’nci toplantısının yapıldığı 3 Mart tarihinde masayı terk ederken yaptığı açıklamalar hür ve müstakil siyaset izleğinin miladı sayılabilir. Nitekim Akşener masadan kalktığında, masanın ortak akıl platformu olmaktan çıktığı ve partisinin bir dayatmaya maruz kaldığını ifade etmişti. Akşener’in buradaki temel itirazı, masanın diğer bileşenlerinin belirli pazarlıklarla ikna edilerek İYİ Parti’nin Kılıçdaroğlu adaylığına icbar edilmesi idi. Masanın kişisel ikbal hesapları için bir dayatma ile karşı karşıya kaldığı gerçeğini en üst perdeden ifade eden Akşener’in 3 Mart ve sonrasında maruz bırakıldığı eleştiri ve eleştiri sınırlarını aşan söylemler, Akşener’in bu konuda bir revizyon yapmasını da beraberinde getirdi. Bu sırada Akşener ve İYİ Parti’nin baskılara dayanamayarak masaya dönüşü, bir fırsat olarak gündeme gelen hür ve müstakil siyaset politikasının kaçırılması anlamına geliyordu.

Hür ve Müstakil Siyasetin Sancıları
İYİ Parti’de 28 Mayıs sonrasında başlayan 3. Yol tartışmalarının evrildiği nokta, hür ve müstakil siyaset politikasıdır. İddialı bir motto ile yerel seçimlere hazırlanma ve 81 ilde aday çıkartma kararına dayanan bu politikanın çeşitli mukavemetlerle karşı karşıya olduğu görülmektedir. İlk ve öncelikli mukavemet, parti içerisinden gelmiş ve seçimler öncesinde hem ana akım medya hem masa içerisinde aktif bir rol alan bir kurmayın istifası söz konusu olmuştur. Sonrasında muhalif medyanın Akşener’e yönelik sert ve eleştirel tutumu gelmiş ve bugün partiye dışarıdan bir müdahale sürecinin yaşandığı tartışmaları ağırlık kazanmıştır. İstanbul ve Ankara’da aday çıkartmama noktasında tebarüz eden ve arka kapı diplomasisi olarak adlandırılan bu tutum, Akşener ve parti sözcüsü tarafından sert bir dille eleştirilmiş ve partiye yönelik kurumsal bir operasyon yapıldığı iddia edilmiştir. İYİ Parti’nin İstanbul Büyükşehir Belediyesi Meclis üyeleri aracılığıyla yürütülen arka kapı diplomasisinin, parti yetkili organları ve Genel Başkanın inisiyatifi dışında şekillenmiş olması, kurumsal
operasyon iddialarının temelini teşkil etmektedir.
Doğrudan İmamoğlu ve CHP’nin işaret edildiği bu tartışmaların evrileceği nokta hiç kuşkusuz İYİ Parti açısından bir varoluş mücadelesine dönüşecektir. İYİ Parti’nin hür ve müstakil siyaset açısından bir imkan olan 3 Mart’ı değerlendirememesi hatırlandığında benzer bir revizyonun söz konusu olup olmayacağı tartışmalı.

Akşener’in 3 Mart’ta masadan kalktığında kuşatma ve dayatma siyaseti ile ilgili eleştirilerinin yanında İmamoğlu ve Yavaş ile ilgili çıkışları da oldukça önemli idi. Akşener, o gün İmamoğlu ve Yavaş’a, “Millet sizi göreve çağırıyor” ifadeleri ile seslenmiş ve kendilerinin Cumhurbaşkanı adayı olarak ön plana çıkmalarını istemiştir. O dönemde CHP’nin parti içi işlerine müdahale etmekle suçlanan Akşener’in bugün aynı ithamla karşı karşıya kalması, üzerinde düşünülmesi gereken bir husus.

İYİ Parti’nin hem içeriden hem de dışarıdan maruz kaldığı bu mukavemetin Parti açısından yeni meydan okumaları beraberinde getireceği açık. İYİ Parti’nin önündeki en rasyonel yol, hür ve müstakil siyaseti ile ilgili yol haritasının
net biçimde ortaya koyulması ve bir kitle partisi olma yolunda kararlılık sergilenmesidir.
Parti disiplinini belirli bir evreye taşıyan ve kimlik açısından muğlaklıklar içermeyerek yeni bir siyasi projeksiyon ortaya koyacak bir İYİ Parti, kendisi açısından yeni kazanımlar da elde edebilir. Aksi durumda İYİ Parti, belirli ittifak ya da işbirliklerine mecbur bırakılarak edilgen bir pozisyona itilen ve Türkiye siyasi ekosisteminde karşılığı olmayan bir parti olacak.
Karl Marks ve Friedrich Engels’in 1848 yılında kaleme aldıkları Komünist Manifesto eserinde, “Proleterlerin zincirlerinden başka kaybedecekleri bir şey yoktur. Kazanacakları bir dünya vardır” ifadesi İYİ Parti’nin mevcut durumu için de açıklayıcı bir motto.
İYİ Parti’nin bu senaryoda CHP’nin payandasından kurtuluşu bir diğer ifadesiyle hür ve müstakil siyaset izlemesinin kendileri açısından kaybettireceği bir şey yok.
#Siyaset
#Politika
#Turgay Yerlikaya
5 ay önce
Hür ve müstakil siyasete müdahale
Kuklaları oynatan Derin Kuklacılar?
‘Susadım çeşmeye varmaz olaydım’
Türkiye’yi devşirme kurtarıcılardan kurtarma mücadelesi…
Ankara’da vekâletler çekişmesi
Kibirleri boyunlarını aşan muhterisler kim?