|
Meşk ve edeb… illâ edeb.

Son günlerde her yerde meşk hakkında konuşuluyor. Meşkin öneminden ve ne kadar esaslı bir sistem olduğundan bahsediliyor. İşin tuhaf yanı, sağda solda, radyolarda televizyon kanallarında meşkten ve meşkin öneminden, bu sistemin mûsikîmizi öğrenmek, öğretmek ve yaygınlaştırmak hususunda en gerekli ve faydalı sistem olduğundan ve ihyâsından bahsedenler, bir hocanın dizinin dibine oturup da sabır ve ihtimam göstererek, geleneksel meşk sistemi ile mûsikî öğrenebilmiş gerçekten kabiliyetli kimseler değil. Bu lâkırdıyı edenler, meşkin sadece adını duymuşlar ve nasıl yapıldığına dâir bazı kitaplarda yer alan bilgileri okuyarak mâlûmât sahibi olmuşlar, hepsi bu. Meşkin zahmetine katlanan yok. Ama meşk hakkında sanki kendileri meşk usulü ile mûsikî öğrenmiş gibi, uluorta konuşan çok.



Bugün hakîkî mânâda meşk usulü ile, işin gerçekten ehli bir üstadın dizinin dibine oturup mûsikî öğrenen kaç kişi var diye saymaya kalksak, herhalde Alâeddin Yavaşca hocamızdan başkasını kolay kolay bulamayız. Yavaşca hocamız, kendi hocası merhum Zeki Arif Ataergin ile ilk kez nasıl karşılaştığını, nasıl bir imtihandan geçiriliverip kabul edildiğini ve derslere aksatmadan nasıl gidip geldiğini, hocasından nasıl bir eğitim aldığını anlattığında bile ürküp cesaretiniz ve kendinize olan güveniniz sarsılıyor, bugün meşk usulünü dillerine dolayanların ne kadar boş konuştuklarını ve söyledikleri şeylerin de hakikatle ilgisinin olmadığını görüyorsunuz. Zaten mûsikîmize ait pek çok değerin nihayete ermiş olduğu gibi, bu esaslı ve zahmetli meşk usulü de galiba Alâeddin Yavaşca hocamız ile nihayete ermiş bulunmaktadır. Bugün Alâeddin Yavaşca'dan hakikî mânâsıyla meşk etmiş olan benim bildiğim en fazla bir veya iki kişi var. Gerisi maalesef kifâyetsiz kimseler.



Bugün meşk yok, çünkü meşkin tabii ortamı yok. Gelenek adını verdiğimiz şey yok. Meşk için, bir genci hocadan önce eğiten medeniyet ortamı yok. Donanımlı ve talebesinin kabiliyetini farkedip hakkını verebilen bir-iki dertli hoca dışında meşki uygulayabilecek hoca yok. Öyle bir genci karşınıza alıp, “eskiden meşk dizdize oturularak yapılıyormuş” deyip dizleri temas ettirip oturarak meşk olmuyor, odanızı veya ders yaptığınız mekânı “bu hoca eski adamlardan, işi biliyor” havası oluşturmak için buhurdanlığı koyup koku yayarak, hatlarla, ebrûlarla süsleyerek de meşk olmuyor; çünkü meşk, sadece dizdize oturmaktan veya bulunduğunuz mekâna Osmanlı havası vermekten, buhurdanlığı koyup koku salmaktan ibaret değil. Hocada “talebe”ye verecek ne var, taleb eden gençte gerçekten samimi bir taleb ve bununla birlikte hocanın taşıdığı emaneti yüklenebilecek kapasite yani kabiliyet var mı, bunlara bakmak gerekir. Meşk, sadece bir öğretim değil aynı zamanda bir “eğitim” usulüdür. Hoca, talebesine sadece bildiklerini değil ama aynı zamanda edeb ve ahlâk da aktarır. Kaldı ki edeb, meşk sisteminde bilgiden daha mühimdir. Demek ki hocanın önce kendisinden, bilgi açısından donanımlı olmasının yanında edeb ve ahlâken de yeterli olgunlukta olması beklenir. Bunun için de evvelâ hocanın bilgi yanında edeb ve ahlâken sıkı bir eğitimden geçmiş olması gerekir ki talebesine de kendisinde olanı verebilsin. Hoca kendisini her zaman bir “müebbed talebe” olarak görmeli, talebesinden daha fazla “öğrenmeye aç” fakat para, pul, makam, mevkî gibi şeylere tok olmalıdır. (Bugün eski hocalardan konservatuarlarda veya evlerde mûsikî öğrendiğini sanıp, gençlere meşk usulü ile öğrettiğini zannedenler için para, pul, makam, mevki daha önemli. Bu kişilerin televizyonlarda, belediyelerde program yapabilmek için atmadıkları taklalar, yapmadıkları yalakalıklar yok. Dolayısıyla bu kifayetsiz ve muhteris adamların kendileri eksik ve açgözlü oldukları için, meşkin ağır sorumluluğunu taşımaları zaten mümkün değildir, bu zevâtı geçtik. Bu kişilerin henüz hayatta olan hocalarına gidip bir sorun bakalım bu talebeleri hakkında ne diyor ! )



Meşk sisteminin sağlıklı ve “geleneksel” usulü ile yaşayabilmesi için, donanımlı, edeb ve ahlâk timsâli hocalar kadar, gerçekten öğrenmeyi isteyen ve kabiliyetli, kararlı, samimi “talebe”ye ihtiyaç vardır. Meşk sisteminde hoca, kendisindeki emaneti devredebileceği ve bu emaneti taşıyabilecek vasıfta, “bu emanete tâlib” olanı arar. (Talebe, öğrenmeye tâlib olan kişidir ve öğrenmek konusunda kararlı ve samimidir, öyle birkaç ders devam edip bırakıp sıvışan kişi samimi ve kabiliyetli talebe olamaz). Bu vasıflarda talebe artık maalesef yok. Zaten samimi talebe azdır, öyle her yerde kolayca bulunabilen biri değildir samimi talebe.



Hoca, talebesindeki samimiyeti, kararlılığı, isteği ve kabiliyeti farkeden, bundan emin olduktan sonra da, talebesinin bu özelliklerine göre sırtındaki emaneti yavaş yavaş talebesinin sırtına yükleyen kişidir. Meşk usulündeki “hoca-talebe ilişkisi” dediğimiz şey böyle bir şeydir ve buna herkes katlanamaz, bu yükü herkes taşıyamaz. Talebede “öğrenme aşkı”, hocada da “öğretme ve eğitme aşkı” olmalıdır. Çünkü “aşk olmadan meşk olmaz”.



“Konservatuarlarda da meşk usulü ile eğitim verilmeli” diye sağda solda konuşan kimselere evvelâ kendilerinin meşkten ne anladıklarını ve hangi hocadan gerçek mânâda, geleneksel yöntemlerle meşk ettiklerini haddim olmayarak sorduktan sonra, meşk usulünün konservatuarlarda uygulanmasının maalesef mümkün olamayacağını bir konservatuar mezunu ve Bekir Sıdkı Sezgin ve Alâeddin Yavaşca gibi meşk usulü ile yetişmiş ve geleneğin son uzantısı olan hocaları tanımış ve onların talebesi olmuş biri olarak söyleyebilirim. Bir kere bu eğitim sistemi içinde ve öğrenci seçme sınavı ile öğrenci alan konservatuarda meşk mümkün değildir. Dün “talebe” vardı… şimdi “öğrenci” var. Bunlar çok farklı şeyler.



Şimdilik yazının sınırlı alanı içerisinde bu kadarını söylemiş olayım. Meşk konusunda sağda solda, radyoda televizyonda, sanki kendileri sıkı bir meşk eğitiminden geçmiş gibi konuşan kimselere, evvelâ bu yaptıklarının meşkle elde edilebilen bilgiye, görgüye, saygıya ve edebe uymadığını da hatırlatayım.



Yunus'un dediği gibi:



“Gezgim Haleb'i, Şam'ı eyledim ilmi taleb



Meğer ilim bir hiç imiş, illâ edeb, illâ edeb”



Meşkte de illâ edeb, illâ edeb. Tekke ve dergâhların girişine “Edeb Yâ Hû” diye boşu boşuna yazmamışlar.




#Meşk
#Edeb
#Osmanlı
#Mûsikî
7 лет назад
Meşk ve edeb… illâ edeb.
Eğer hür olacaksak ancak hep beraber
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…