|
Sanat Kurulu’na kimler kurulacak?

Aslına bakılacak olursa Türkiye'de esaslı bir sanat kurulu kurulması fikrini ilk dile getiren kişi, muhterem hocam Yalçın Tura'dır. Sanat kurulu hakkında bundan bir süre önce Yalçın Tura hocamın önerileri doğrultusunda bir çalışma yapmış, bazı gelişmiş ülkelerdeki sanat kurullarını incelemiş, kurulması amaçlanan sanat kurulu hakkında da epey bilgi toplamıştım. İhdâs edilmesi planlanan sanat kurulunun, -eksikleri ve tartışmaya açık yanlarıyla birlikte- aşağıyukarı bir şeması ortaya çıkmış. Dolayısıyla bu kurulun kimlerden oluşacağı önemlidir.



Duyduğum ve bildiğim kadarıyla yıllardır tanıdığım ve isimlerini açıklamaya lüzum görmediğim birkaç kişi, sanat kurulu meselesini epeydir dillendiriyor, bu konuda kendilerine göre birtakım şeyler yapıyor ve kulis faaliyetleriyle sanat kurulunun öncüleri gibi hareket ediyorlar. Hatta bu faaliyetleri öyle ilerletmişler ki, bu işi kendilerinden başka kimsenin kotaramayacağına dâir bir kanaat oluşturmayı da başarmışlar diye duyuyorum. Duyduklarım doğruysa, bu zevatın, ihdâs edilecek kurulun kurucu başkanı, üyeleri olacağından şüphe yok. Yani sanat kurulu hemen hemen tamam gibi. İsimler, birbirine referans olan, birbirini kayıran, koruyan, destekleyen kişilerden oluşuyor. Yani tam bir kültür- sanat locası ve bu loca, ülkenin sanat kurulunu oluşturacak, sanata birtakım (muhafazakâr) normlar koyacak, su başlarını tutacak, sadece bu locaya mensup ahbablarına görev verecek, kafalarına göre kararlar alacak, kültür-sanat politikaları üretecek, ülkenin kültür-sanat geleceğini şekillendirecek ! Uygulanacak birtakım kültür-sanat projeleri, bu locaya mensub kimselerin referans olacağı yakınları ve arkadaşları tarafından sanat kuruluna sunulacak ve kurulun onayıyla da gerçekleştirilecek ! Bu şekilde ve bu kişilerle kurulan bir sanat kurulu, Türkiye'nin kültür-sanat birikim ve zenginliğinin ağırlığını ve sorumluluğunu taşıyabilecek sıklette olmayacaktır. Şunu ifade etmeliyim ki, bir topluma, bu tür kurulların belirlediği normlara uygun sanat materyallerinin sunulması, o toplumu aptal yerine koymak ve kültür-sanat geleceğini köreltmek demektir.



Avrupa'da Kilise, MS 375 yılından sonra sanata muhafazakâr normlar koydu ve bu normları neredeyse Rönesans'a kadar, sanatçıya dayattı. Ama sanatçı bu normları Rönesans ile birlikte yerle bir etti, kilisenin koyduğu muhafazakâr normları yıkarak kendine yeni bir ufuk açtı. Bu tecrübeye rağmen hâlâ sanata birtakım normlar koymaya kalkmanın izah edilebilir tarafı olmayacağı gibi, Türkiye'de de nitelikli sanatçı, bu tür normlara direnecek ve günün birinde yıkıp geçecektir. Ayrıca bir sanatçının, birtakım sanat kurulları tarafından sınırlandırılması ve kurulların kurallarına ve normlarına göre yönlendirilmesi düşünülemez. Çünkü sanatçı, bu kalıplara sığmaz.



Ülkemizde besbelli bir sanat kurulu kurulacak, iş o tarafa doğru gidiyor. Ama hiç değilse bu kurul, ahbab-çavuş ilişkilerine, kifayetsiz muhterislerden oluşan kültür-sanat localarına bırakılmamalı ve sanatın çeşitli dallarına mensup, dünya çapında kültür ve sanat adamlarımız bu kurulda yer almalıdır. Kültür ve sanat, bir topluma ışık tutmalı, yön vermelidir. Bunu yapacak kişi de sanatçıdır. Çünkü sanatçı, bir toplumun öncüsüdür.



Türkiye, Osmanlı'dan miras kalan kültür-sanat birikimi ve Anadolu'nun muhteşem zenginliği ile, dünyanın en köklü kültür-sanat geleneğine sahip ülkesidir ve bu zenginliği önce kendi insanına hatırlatmalı, sonra dünyaya tanıtmalıdır. Sanat kurulu, bu kültür sanat geleneğini özümsemiş, bu geleneğin içinde yetişmiş seçkin ve üst düzey kişiliklerden oluşmalıdır ki ülkemizin bu zenginliğini önce kendi insanına hatırlatabilsin, sonra da dünyaya tanıtabilsin.



Bir ülkenin sanatçısı, önce kendi ülkesinin kültür sanat değerlerini bilmeli, tanımalı ve bu değerler ışığında, dünyanın diğer sanatçıları ile kültür sanat alışverişi gerçekleştirebilmelidir. Sanat kurulu, sanatçısına bu fırsatı vermelidir. Ama sanatçısına bu fırsatı verebilmesi için de hem bunun farkında hem de bu alışverişi birtakım önyargılarla engellemeyecek düzeyde olmalıdır. Sanat kurulunun sanat politika ve uygulamaları; “onlar modern dedi, biz klasik diyelim”, “onlar piyano dedi, biz tanbur diyelim”, “onlar dışarıdan getirdiler, biz dışarıya götürelim”, “onlar batı dedi biz doğu diyelim” gibi “biz ve onlar” karşıtlık ve çatışması üzerine kurulmamalıdır.



Türkiye'de sanat, bir kesimin; batılılaşmacı elitin, Kemalist solcuların elinde ve yönetiminde; cumhuriyetten beri bu kesim ülkenin kültür ve sanatında söz sahibi, halkın değerlerini hiçe saymakta. Buraya kadar doğru olabilir. İhdâs edilecek sanat kurulunun bildiğim ve tahmin ettiğim kadarıyla mensuplarının tezi de, sanatı bu kesimin elinden kurtarıp halka iade etmek. Bu amaç ve tez de zaten hep dile getirdiğimiz bir tez ve yersiz değil. Ama bu tez ve amaca sahip kişilerin elinde, bu değişimi sağlayacak bir birikim olmadığı gibi, kültür-sanatın yönetimini bir tarafın batılılaşmacı elitinden alıp diğer tarafın paracı ve ufku dar elitine vermenin ne kadar doğru olacağı tartışılır.



Kurulacak sanat kurulunun, Almanya, Fransa ve İran ulusal sanat kurullarını ve bu ülkelerin kuruluş ve çalışma prensiplerini incelemelerini tavsiye ederim. Sanat kurulu, bu ülke için çok önemli. Bu kurul, bir loca gibi hareket eden kifayetsiz muhterislerle değil, ülkemizin kültür ve sanattan gerçekten anlayan, uluslarararası başarıları olan, kültür-sanat ufku geniş kişilerle ve sivil toplum kuruluşları ile ve uluslararası düzeyde sanatçıları ile birlikte oluşturulmalıdır.



Sanat kurulu, birtakım kimselerin gelip kuruldukları ve ülkenin sanatını kendi görüş ve ufuksuzluklarına göre yönettikleri değil; geleneğimize bağlı kalarak bugünün kültür ve sanatını üretebilmenin yollarını açan, dünyaya alternatif bir sanat ufku açmayı teşvik eden ve başaran bir sanat kurulu olmalıdır. Ama maalesef duyduğumuz ve ortalıkta dolaşan isimler, bunu başaracak vasıf ve kalitede kişiler değildir. Bu kişilerin kuracağı bir sanat kurulunun kurulmaması, kurulmasından hayırlı olabilir.


#Osmanlı
#Sanat
#Kültür
7 yıl önce
Sanat Kurulu’na kimler kurulacak?
İslâmî hareketten kavramlar savaşına…
Yaşama Sanatı ve Sinema
Bizim sorunumuz ne?
İran’da değişimin ayak sesleri…
İslâmcılık, milliyetçilik ve tam bağımsızlık