|
Anadolu"da kentsel devrim ve girişimcilik kültürü

Beş-on yıl önce yolu bir şekilde herhangi bir Anadolu şehrine uğramış olan birinin yolu aynı şehre bugünlerde bir daha düştüğünde büyük bir sürprizle karşılaşması çok yaygın bir durum. Bu sürpriz ya aynı kenti bulamamanın burukluğu veya bir şehrin bu kadar kısa sürede bu kadar hızlı değişmiş olmasının yarattığı bir şaşkınlıkla karışır.

Anadolu şehirlerinin büyük bir çoğunluğunda son yıllarda çok hızlı bir değişim yaşanıyor. Kentlerin çehresi değişiyor, yepyeni yollar, köprülü kavşaklar, çarşı ve alışveriş merkezleri, planlı yapılanmalar, sanat ve kültür merkezleri, tarihsel dokunun önplana çıkması kentleri yeni baştan şekillendirirken hayat tarzlarını ve kültürünü de yeni baştan formatlıyor. Hakkını yemeyelim, Anadolu''da bunlar olurken İstanbul, Ankara ve İzmir de bu gelişmeden uzak değil ama özellikle Anadolu''da yaşanmakta olan bir tür “kent devrimi”nin adını koymanın vakti gelmiştir.

Bu devrimin kuşkusuz birçok boyutu var. Birincisi, belediyecilik hizmetlerinde yaşanan zihniyet değişiminin ve pratiklerinin bu devrimde en büyük payı olduğunda kuşku yok. Ancak sadece bu değildir.

İkincisi, üniversite yerleşkelerinin şehir planlamasına kendiliğinden getirdiği bir şekil vardır. Ancak artan üniversiteleşme oranı şehre üniversite kültürünün kaçınılmaz etkisini hissettirirken üniversitenin ürettiği bilgi ve insan kaynaklarının her şehrin kendi üzerinde düşünmesini, kendisini bilimsel temellerde biraz daha geliştirmesini de yine kaçınılmaz olarak sağlıyor. Üniversitenin belki bu dolaylı ama çok büyük etkisinden dolayı, her il''e bir üniversite kurulması yeni dönemin kalkınma konsepti açısından son derece rasyonel bir fikirdir.

Sadece basit bir örnekle yetinelim. Her ilin üniversitesi o ilin mevcut tarihsel, kültürel, ekolojik ve sosyal rezervlerine bir kazı çalışması yapmayı kuruluşunun öncelikli bir gereği olarak biliyor ve bu sayede kıyıda köşede unutulmuş bir çok tarihsel-kültürel rezervler en etkili bir biçimde ülkenin gayrı safi milli kültürel hasılasına kazandırılıyor.

Sanayi-sonrası şartları idrak ettiğimiz bu çağda bilgi ve eğitimin ana sermayeyi oluşturduğu göz önünde bulundurulduğunda üniversitenin de kalkınmanın merkezine biraz daha oturacağını görebiliriz.

Üçüncüsü, Anadolu''da son yirmi yıldır kendini hissettiren girişimciliğin de yaşanan kentsel devrimde çok büyük bir payı vardır. Anadolu asırlarca sosyal konumların neredeyse sabit kaldığı ve toprağın sağlayabildiği kadar ürünün fazlasını merkeze aktarmaktan başka bir işlevi olmayan bir yer olarak düşünülmüştür. Oysa ellilerden sonra yaşanan hızlı kır-kent hareketliliği insanların zihin dünyalarını da alt üst etmiştir. Şehirlerde babasının mesleğini sürdürerek geçimini sürdüren klasik zenginlerin yerini bu süre içinde baba mesleğini dünyanın yeni şartlarına uyarlayarak geliştiren, hatta terk ederek başka iş alanlarına dalan girişimciler aldı. Üstelik bunların sayısı eski şehir esnafına veya onların çocuklarına da bağlı kalmadı.

Göçün bereketi burada da kendini gösterdi. Mekansal ve zihinsel hareketliliğin sonucunda bireysel ufuklar yeni fırsatlar gördükçe bu fırsatlardan yeni inisiyatifler yarattı. Bugün artık Türkiye''nin sosyolojisinde yirmi yıl önce bile pek öngörülemeyecek yepyeni bir toplumsal tabakadan söz edebiliyoruz.

Anadolu girişimcileri denilen bu tabakanın belki bu aşamada şöyle bir durup tarihsel gelişmenin neresine denk düştüğünü sormasında yarar vardır. Kendi üzerinde düşünmek, kendine ayna tutmak, kendini bilmek… Bunlar bir toplumsal aktörün tarih karşısındaki konumunun farkına varmasını sağlayan ve bu tarihin istikametini tayin etmeye talip olmayı gösteren önemli hasletlerdir.

Geçtiğimiz hafta sonu Konya''da İttifak Holding''in kuruluşunun 20. yıl dönümü etkinlikleri çerçevesinde düzenlenen “Anadolu''da Girişimcilik Kültürü Sempozyumu” bu tabakanın artık kendini tanıma ihtiyacını duyma aşamasına (öz-düşünümsellik aşaması) geldiğini de gösterdi.

Holding başkanı Seyit Mehmet Buğa, gerçekten de Anadolu girişimciliğinin en iyi örneklerinden biri ve kişisel biyografisi Türkiye''de son elli yıldır yaşanmış olan toplumsal değişimi anlamak için baz alınabilecek mükemmel bir tipoloji (
nin geçen sayısında Zafer Özcan bu tipolojinin diğer örneklerine yer vermiş).

Sempozyumun giriş konuşmasında Mustafa Özel dünyada ve Türkiye''de girişimcilik, ahlâk ve din ilişkisini kurarak, Türkiye''deki girişimciliğin zengin kültürel kaynaklarına ve özelliklerine ışık tutarken uyarılarını yapmayı da ihmal etmedi. Girişimcinin sahip olması gereken vasıfları zevkle izlenen bir ders gibi anlattı. Aile şirketlerinin bazı özelliklerinin altını da girişimciliğin handikap sınırları olarak çizdi.

Anadolu girişimcileri önlerine çıkan fırsatları iyi değerlendirerek bu noktaya geldiler. Yaptıklarıyla belki farkına varmadan Anadolu''daki kent devriminin daha genelde de Türkiye''nin toplam değişiminin en önemli aktörlerinden oldular. Ama bu noktadan sonra tarihin önünde savrulmamak için kendi üzerlerinde biraz daha düşünmelerinde, kendilerini biraz daha tanımalarında büyük fayda var.

Sanayi sonrası toplum içinde ekonominin aktörleri büyük oyunu sanayi toplumunun kuralları veya tarzıyla değil bu dönemin kendine özgü tarzıyla oynayacaklardır.

16 yıl önce
Anadolu"da kentsel devrim ve girişimcilik kültürü
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle