|
Biz bize kalınca, kendimizi kaybettik

Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Bardakoğlu''nun Mardin''de hâlihazırda cami olarak kullanılan bir ibadethanenin aslında kilise olduğunu öğrendiğinde tekrar kiliseye iade edilmesi yönünde verdiği talimat bir hayli yankı bulduğu halde, şaşılacak derecede olumlu karşılandı.

Şaşılacak tarafı son zamanlarda izlediğimiz ulusal kabarmanın bu tür adımlara kendiliğinden engel teşkil edeceği beklentisinden kaynaklanıyor. Garip bir biçimde din ile uzaktan yakından hiçbir ilişkileri olmadıklarını ilan etmekten çekinmeyen ulusalcı örgütler açıkça Hıristiyan (ve Yahudi) düşmanlığı yapmaktan da geri durmuyorlar. Son zamanlarda misyonerlerin memleketin dört bir yanında kol gezdiğinden hareketle bir duyarlılığı harekete geçirmeye çalışan da onlar. O yüzden, Sayın Bardakoğlu''nun bu yerinde müdahalesine dindar kesimden değil, ulusalcı kesimden daha fazla tepki bekleniyor ve gelmeyince şaşırabiliyoruz artık.

İzleyebildiğim kadarıyla henüz bu harekete karşı ciddi bir eleştiri yapılmadı. Aksine olay hemen Anadolu İslamiyet''inin kendine özgü hoşgörülü karakterine bağlanarak genel manada tebrik ile karşılandı.

Oysa olay Anadolu İslamiyet''ine bağlanırsa, Sayın Bardakoğlu''nun hareketindeki akıl ve basiret yeterince takdir edilmemiş olur. Ayrıca Türkiye''yi evrensel bir ufka bir adım daha yaklaştırması beklenen bu adımı yine dar bir milliyetçi gururla etkisiz hale getirmiş olur.

Doğrusu Müslümanların gayr-ı Müslimlerin hayat tarzlarına saygı göstermesi, onların mabetlerine ve dini yaşama özgürlüklerine her türlü saygıyı göstermeleri İslam dünyasının her tarafında rahatlıkla görülebilecek bir modeldir. Bugün bile Halep, Şam, Kahire ve diğer bölgelerdeki gayr-ı Müslim unsurlar kendi ibadethanelerinde yüzyıllardır bu modelin sağladığı barış ve medeniyet ortamı teneffüs ediliyor.

Gerçi kilisenin camiye dönüştürülmesi eğer bölgede bir Hıristiyan cemaati kalmamışsa ve Müslümanların da ibadet edecekleri başka bir yerleri yoksa yadırganacak bir durum değildir. Tarih boyunca Müslümanların böyle birçok kiliseyi camiye dönüştürmüş olmaları vakidir. Oysa anlaşılan Mardin''deki kilisenin henüz hak iddia eden bir cemaati var ve böyle bir kilisenin camiye dönüştürülmesi asla doğru değildir. Hz. Ömer''in Kudüs''ü fethederken kendi isteğiyle ziyaret ettiği kilisede namaz vakti girdiğinde rahibin ikram kabilinden “namazını oracıkta kılma” teklifine karşılık, kilisenin dışına çıkarak namazını kılmakta ısrar etmesiyle ilgili gerekçesi müthiş bir ileri görüşlülük örneğidir. Hz. Ömer, şayet kilisede namaz kılarsa gelecekte Müslümanların buraya bir kutsallık atfederek camiye dönüştürmek isteyebilecekleri endişesini ifade etmiş ve fethetmiş olduğu Kudüs''te (ve tabii ki her yerde) kilisenin kilise olarak havranın da havra olarak kalması konusundaki İslami ilkeyi lafta bırakmadığını bilfiil göstermiştir.

Ali Bulaç Mardin''de Hıristiyanlarla Müslümanların birbirleriyle muaşeretleri üzerine nefis bir yazı yazdı (
). O yazıyı okuyanlar belki de Cumhuriyetten sonra neyi kaybetmiş olduğumuza dair yeni ipuçları yakalayabilirler. Garip bir biçimde Türkiye''nin neredeyse bütün nüfusunun Müslümanlaşması Cumhuriyet zamanında gerçekleşmiştir. Mübadele anlaşmasıyla, Anadolu''dan gayr-i Müslim unsurlarla Balkanlardaki Müslüman unsurlar mübadele edildi. Tabii ki bunun şartları ve gereği ayrı bir tartışma. Ama bunun sonuçlarında genellikle göze çarpmayan bir vahamet vardır. Bu esnada biz Müslümanlar, biz bize kaldık ya! Bunun bize çok yarayacağını zannettik. Hâlbuki farklı unsurlarla bir arada bulunmanın, onlarla aynı havayı teneffüs etmenin şartlarının ne kadar bereketli bir şey olduğunu bugün bilemiyoruz bile.

Medeniyet inceliktir. İncelikler ne kadar farklı insanlara ne kadar farklı davranış kodları geliştirilebilirse o kadar özenle işlenir, gelişir. Ali Bulaç''ın yazısı, Mardin''de cenazelerde, düğünlerde şu veya bu vesilelerle bir kültür paylaşan farklı dinden, kültürden insanların birbirlerine ne kadar büyük incelikler kattığını örnekliyor,

Biz bize kalınca ne mi olduk? Korkarım kendimizi kaybettik. Fena halde megalomanlar haline geldik. Birbirimize yaptığımız propagandalarla kendi kendimize hayranlığımızı arttırdık. Biz bize kalınca birbirimize karşı saygımızı da yitirdik. Birbirimizi çok kolay kırar hale geldik. Bu arada megalomanlaşmayı ve kabalaşmayı başkalarına fütursuzca hakaret etmeyi milliyetçilik belledik. Bu kabalığı ve yontulmamışlığı benimseyip paylaşmayanların vatan haini sayılması da vakayı adiyeden sayıldı. En büyük sorunlarımızdan birisi kültürel veya siyasal karşılaşmalarımızın giderek her türlü medeni nezaketsizlikten yoksunlaşması değil mi?

Oysa sayın Bardakoğlu''nun sergilediği incelik bir tarz olarak yaygınlaşıp gerekli yankıyı bulduğunda, Türkiye''nin medeniyet ufkunu genişleteceğinden kuşku duymamak lazım..

Yeter ki kitlenin cehaleti, birilerinin şu veya bu nedenle sürmesinden yararlandığı bir siyasal araca dönüşmesin.

17 yıl önce
Biz bize kalınca, kendimizi kaybettik
İrancı olmak
Medyanın sonu
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı