|
Diyarbakır"a Erbil üzerinden bir yol

Dış İşleri Bakanı Ahmet Davutoğlu geçtiğimiz hafta Kuzey Irak''ı ziyaret ederek Barzani ile görüştü, Erbil''de bir konsolosluk açmak üzere çalışmalar bu vesileyle başlatılmış oldu. Daha iki hafta önce Suriye sınırının iki tarafın coşkulu katılımıyla açılması ve ilişkilerde yepyeni ve sıkı bir döneme geçilmesinden sonra Kuzey Irak''la da böyle bir girişimin başlatılması neredeyse küçük çaplı bir devrim niteliği taşıyor. Ama bahsi en fazla birkaç gün sürdü. Oysa son on yıldır bu bölgeyle ilişkilerimizdeki seyre bakıldığında, bu noktaya nereden gelmiş olursak olalım bu çok büyük bir olay.

Doğrusu bu büyük açılımın bahsinin bu kadar kısa sürmesi karşısında bir karamsarlık sergilemek yerine, bunun giderek büyük açılımlara alışmakla ilgili olduğunu söylemek istiyorum. Suriye, Kuzey Irak ve evveliyatında Ermenistan, AB, İran ve diğer Orta Doğu ülkeleriyle olan eşzamanlı yoğun ilişkilerin her biri kendi kulvarında birer büyük açılım, ama her bir açılımın etkisi diğerininkine eklenerek bir yandan diğerini gündemden düşürüyor bir yandan da toplam bir etki yapıyor. Bu açıdan dış politikada açılım çıtası o kadar yükseğe konulmuş oldu ki, artık eskiden olsa yeri yerinden oynatacak adımlar sıradan bir gündem maddesi halinde yaşanıp geçiliyor.

Komşularımızla sıfır sorun içinde olmak, yoğun bölgesel ilişkiler içinde olmak, geleneksel Türk dış politikasının derin ezberleri içinde hiç yeri olamayacak ham hayaller gibi görünür. Halen geleneksel dış politika anlayışını sürdürenlerin olup bitenlere bir anlam veremediğini görmek mümkündür. O ham hayallerin gerçekleşmeye yüz tuttuğunu gözleriyle gördüklerinde bile söylemlerinin eski ezberlerine kaydığı görülüyor.

Davutoğlu''nun Erbil gezisi ve Barzani ile görüşmesini tek başına PKK meselesini bitirmeye dönük bir çabaya indirgeyerek anlamaya çalışanlar oluyor. Barzani''nin görüşmeden sonra verdiği bir mülakatta PKK''ya bir tür gözdağı mesajı vermesinden yola çıkılarak yapılan bu yorumlar, Barzani''nin karmakarışık Irak haritası içinde kendi güvenliğiyle başının yeterince dertte olduğuna dikkat çekiyorlar. O yüzden Barzani''nin PKK konusunda istese de Türkiye''ye yardımcı olamayacağı sonucunu çıkarıyorlar.

Oysa Davutoğlu''nun gezisi veya genel anlamda Kuzey Irak''la başlatılan yeni ilişki düzeyi münhasıran PKK ile ilgili değildir. Türkiye''nin adını bile (Kürdistan) adınca söyleyemediğimiz bölgeyle ilgisi PKK sorununun çok ötesinde bir ilişkidir ve ne yazık ki bu ilişki PKK ortaya çıktı çıkalı onun blokajı altında tutuluyor ve bu da bir sürü kompleksimizi besliyor.

Diğer yandan Kuzey Irak''la ilişkilerin geliştirilmesinin terör sorununa hiçbir faydası olmayacağını söylemek de anlamsız bir karamsarlık. Tabii ki bu fayda Barzani''nin eline silah alıp PKK''yı kovalaması şeklinde olmayacaktır. Aksine bu fayda artık sorunun sadece terörle ilgili olmadığının kabul edilmesiyle ilgili olacaktır ve Kuzey Irak''la ilişkilerin normalleştirilmesi de tamamen bu paradigma değişiminin bir ifadesidir. Davutoğlu''nun gezi esnasında “Erbil''de kendimi evimde hissediyorum” sözleri Erbil''de olduğu kadar belki bundan daha fazla Diyarbakır''da yankılanmaktadır.

Amaç terörü veya PKK''yı bitirmek değil PKK''yı bir sığınak veya umut haline getiren duygusal bölünme şartlarını gidermektir. Bu şartları giderecek yolların belki hepsi değilse bile önemli biri de Erbil''den geçmektedir. Yaşadığımız hadiseler ne yazık ki, Diyarbakır''a Erbil üzerinden gitmeyi daha kestirme bir hale getirmiştir.

Sorunlarımızın çözümü konusunda Barzani''den medet umacak duruma düşmüş olmak tabii ki kabul edilebilecek bir şey değil, yapılan da o değil zaten. Aksine bu yaklaşım açılım siyasetinin sırası gelmişken el atılmış konularından sadece bir tanesi gibi görünüyor. Bu açılım siyasetinin toplamda Türkiye için terör sorununu giderek önemsiz hale getirmesi beklenebilir.

Erbil''in neredeyse varlığını bile itiraf etmekten kaçınan bir dış siyaset anlayışından kurtulmuş olmak az bir şey değildir. Bu anlayışın kendisinin Türkiye''de Kürt sorununu bir sorun olarak besleyen en önemli takıntılardan biri olduğunu unutmayalım.

Irak''ın içinde kavgalar cereyan ederken Türkiye''nin “soydaşlarımız” olarak bir tek oradaki Türkmenleri sahiplenip bir tek onların derdine düşen söylemi Diyarbakır''ı Türkiye''ye gittikçe uzaklaştırdı, Erbil''in bile ötesine taşıdı. Oysa Ankara ne kadar dışlasa da Erbil''in yüzü Bağdat''a veya Diyarbakır''a değil İstanbul''a dönüktür.

Neyleyelim kültürel ve duygusal coğrafya her zaman fiziksel coğrafyanın sınırlarına tekabül etmiyor.

14 yıl önce
Diyarbakır"a Erbil üzerinden bir yol
Keşke "yerli" olsaydı
Nerede yanlış yaptık diyecekler kim?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı