|
Hani bunlar sığınmacıların gönderilmesini istiyorlardı?
Sığınmacılar konusunda artık
“meselenin sığınmacılar meselesi değil başka bir şey”
olduğuna dair tablo giderek daha fazla netleşiyor.
Konu giderek Türkiye’ye karşı bir operasyonun bütün işaretlerini ortaya koyuyor.
Türkiye 10 yıldır bütün dünyaya övünç kaynağı ve örnek olacak bir göç politikası yürütüyor. Bu politika dünya göç politikaları tarihinde model sayılacak bir referans oluşturmuş, üstelik bu halkla devletin yine model oluşturacak bir ortak katılımıyla yürütülmüştür.
Bununla birlikte sığınmacılığı teşvik gibi bir politikası olmamıştır, olamaz da zaten.
Adı üstünde sığınmacı kendisini vatanından, evinden, yurdundan sevdiklerinden, atmosferinden koparan şartların can kovalamasıyla can havliyle sığınmaya gelir.
O yüzden sığınmacılık bir insan hakkıdır, esasen üzerinde hiçbir tartışma olmaması da bir insani seviye meselesidir.
Türkiye’nin halkıyla milletiyle üstünlüğü bu temel insan hakkı konusunda başka ülkelere, bilhassa Avrupa’ya dahi bir fark atacak bir tutum ortaya koymuş olmasıdır.
SIĞINMACILIK TALEP EDİLMEZ, BAŞA GELİR
Başa geldiğinde ortaya koyduğunuz tutum konusunda aslında bütün dünyada bir tartışma olmaması için genel ilkeler belirlenmiştir. Ne yazık ki, bu temel ilkeler popülist siyasetin önünde hiçbir ahlaki sınırın olmadığı yerlerde unutulur ve cahilce tutum ve görüşler popülist bir şehvetin iştahıyla normal görüşler olarak sunulur hatta başka görüşleri bastırmaya kalkışır.
Normal olan yadırganmaya hatta suçlanmaya başlanır.
Sığınmacılara kapıyı açmak bir tercih değil, başa gelmiş bir afetin karşılanmasıdır, ama bu afetin elbette bir yönetimi vardır.
Türkiye baştan itibaren bu afeti insani ilkelerden sapmadan en işi şekilde yönetmeye kalkıştı. Elbette sığınmacılığın en iyi yönetimi sığınmaya yol açan şartları düzeltmeye çalışmak, sığınmacılığı kaynağında bu şekilde önlemektir.
Kaynakta önlemek sınırı kapatarak sığınmacıyı katillerinin, insanlıktan çıkmış alçak canilerinin insafına terk etmek değil.
Bu açıkça sığınmacıya yol açan insanlık suçlarına ortak olmaktır.
Türkiye’nin sığınmacılığı kaynağında önleme stratejisi, kaynak ülkeden insanları kaçmaya zorlayan şartları iyileştirmektir.
Suriye’yi cehenneme çeviren Esad rejimi varoldukça bunun mümkün olmadığı görüldüğünde Türkiye uluslararası topluma, bilhassa göçten mustarip Avrupa ülkelerine ve NATO’ya Suriye içinde güvenli bölgeler oluşturma teklifini yaptı.
GÖÇÜ ÖNLEME VE GERİ GÖNDERME ÖYLE DEĞİL BÖYLE OLUR
Bütün ısrarlarına rağmen bu teklifi kabul edilmeyince kendi çözümünü kendisi uyguladı ve arka arkaya üç askeri operasyon yaparak geniş bir alanı güvenli hale getirdi.
Bu operasyonları yapmamış olsaydı, o zamana kadar Türkiye’ye düzenli olarak artmakta olan göç devam edecek ve bugün muhtemelen iki katına çıkmış olacaktı.
Oysa şimdi o bölgelerde 6 milyon Suriyeli yaşamakta, üstelik Türkiye’den de beşyüz bin kişi kadar da bu bölgelere geri gitti. Göçü önlemek veya göçmeni gönderme stratejisi böyle olur. Mültecilere karşı kampanya yapan muhalefetin
“Suriyelileri gönderme”
hedefi konusunda bile zerre kadar samimiyeti olsa hükümetin bu göç idaresini görür ve desteklerdi.
Oysa Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın tam da bu çerçevede ilan ettiği bir programda 1 milyon Suriyelinin oluşturulan güvenli bölgelerde
“bir program çerçevesinde ve gönüllü olarak”
gönderilme planında bahsettiği gün başta Kılıçdaroğlu olmak üzere bütün sığınmacı muhalifi çevrelerden görülmemiş kampanyalar başlatıldı. Bunları tanımayanların aklına ister istemez şöyle sorular gelir: Hani bunlar sığınmacıların gönderilmesini istiyorlardı? Sığınmacıların gönderilmesinden bahseden bir plan ve programa bu şiddette bir muhalefet de neyin nesi oluyor?
KILIÇDAROĞLU’NUN TEK ÇÖZÜM ENSTRÜMANI: DAVUL-ZURNA
Kılıçdaroğlu kendileri iktidara geldiklerinde iki yıl içinde bütün sığınmacıların davulla zurnayla gönderileceğinden bahsediyor ama bunun için hiçbir plan sunamıyor.
Sunduğu plan Esed’le görüşmekten öteye geçmiyor.
Elinde onca onca yakınlarının kanı bulunan bu katille görüşme fikri zaten yüreği yanık, bu acılı insanların sadece yaralarını deşiyor, yeni ve kendileriyle işbirliği içinde bir katliamdan başka bir ihtimal akıllarına getirmiyor. Üstelik bir de davulla zurnayla. Bundan sonra bu insanlar orada burada duydukları davul ve zurna sesini nasıl karşılarlar acaba?
Koskoca muhalefet liderinin sığınmacıların idaresi konusundaki çözümünde akılda kalan tek somut şeyin sadece “geri gönderme” ve “davul ve zurna” olması utanç olarak yetip artmalı aslında.

Bir defa kendi İstanbul il başkanı, kendisine çok isabetli olarak “geri göndermenin” o kadar kolay olmadığı uyarısını yaparak aslında yaptığı bütün politikanın boş bir popülizmden ibaret olduğunu hatırlattı. Yapacağını söylediği şeyi hem pratik olarak yapması imkânsız hem de gözünü karartıp böyle bir şey yapmaya kalkışmanın soykırımdan aşağı olmayan bir insanlık suçuna denk düşeceğinden dolayı.

KAFTANCIOĞLU CHP’YE SOLUN GÖÇMEN SİYASETİNİ HATIRLATABİLİR Mİ?
Bu insanlık suçunu belki kendilerinden pay kapmayı ümit eden partinin genel başkanı rahatlıkla irtikap edebilir.
Tıynetinde bu olabilir de. Zayıflara, sığınmacılara, zaten feleğin binbir sillesini çekip bize sığınmış insanlara karşı kahramanlık şovları yapan etki ajanlarından herşey beklenir.
Milliyetçiliği paravan olarak kullanarak bu millete en büyük ihanetin içinde olurlar. B
aşka ülkelerin Türkiye’ye karşı bir operasyon olarak öne sürdükleri ve uydurulmuş göçmen akını görüntülerini servis etmekten zerre kadar utanmazlar.
Sığınmacıların bu ülkeye katkıları da olur belki yükleri de ama bu etki ajanlarının sadece zararları olur.
Canan Kaftancıoğlu
, CHP içinde sol damarı en güçlü biçimde temsil eden biri ve dünyada bütün sol, sosyal demokrat siyaset ilke olarak göçmen-sığınmacı dostu olmak durumundayken kendi partisinin bu faşist siyasetlerin peşine takılmış olmasının bir rahatsızlık vermiş olmaması mümkün olmasa gerek.
1 MİLYON SURİYELİNİN GÖNDERİLMESİ NEDEN FAŞİSTLERİ ENDİŞELENDİRİYOR?

Neticede Sayın Cumhurbaşkanı’nın ilan ettiği 1 milyon Suriyelinin gönderilmesi meselesi, ayrıntıları daha sonra belli oldukça gireriz, ama olabilecek en mümkün, en gerçekçi ve en insani plan. Kimse zorla gönderilmediği halde, tamamen cazip durumlar oluşturularak insanların kendi istekleriyle, üstelik on yıldır misafir oldukları yerden tekrar kovulmadan, aşağılanmadan, bu ülkeye dost kalarak, ilişki içinde kalarak gidecekler.

Bunun nesine itiraz ediyorsunuz? Bütçeye olan yüküne mi? Endişeniz oysa o konuda da rahatlatalım bari: bütçeye hiçbir yükü olmayacak, bilakis toplamda katkısı da olacak.

#sığınmacı
#Türkiye
#Suriye
#NATO
2 yıl önce
Hani bunlar sığınmacıların gönderilmesini istiyorlardı?
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet