|
Kurban Bayramı"nda bu uzaklaşma da ne?

Kurban bir yakınlaşma bayramıdır. Gündelik hayatın meşgalelerinin, siyasi hayatın çekişmelerinin böldüğü ve uzaklaştırdığı insanlar bu bayramın bereketiyle birbirine yaklaşırlar. Kesilen kurban ile insan kendisini Allah''tan uzaklaştıran her şeyi geride bırakarak Allah''a yaklaşırken bayramın mucizevi havasıyla diğer insanlara yaklaşır. Yaşadığımız toplumda insanları birbirinden ayırmaya teşne bu kadar neden var olduğu halde hâlen irtibatlar kopmamışsa bunda kurbanın manevi etkisinin büyük rolü vardır.

Özü itibariyle bir yakınlaşma ve muhabbet vesilesi olan bayrama Danıştay''ın nefret ve uzaklaşmaya dayanan müzmin tutumuyla verdiği kararla girdik. YÖK''ün daha önce 28 Şubat günlerinin en insafsız, en ırkçı ve ayırımcı katsayı uygulamasına son veren kararını, İstanbul Barosu''nun başvurusu üzerine değerlendiren Danıştay yürütmeyi durdurma kararı vererek toplumun genelde yakalamış olduğu barış ortamına bir darbe vurarak uzaklaşmayı ve uzaklaştırmayı seçti. Bu seçimiyle hukuk ve adaletten, birlik ve muhabbetten uzaklaştığı ölçüde nefret ve adavete, keyfilik ve hukuksuzluğa yaklaştı. Meslek liselileri de bu yaklaşmanın, bu kurbanın aracı oldular.

İdrak ettiğimiz Kurban günlerinin diliyle konuşulduğunda olup biten tam da böyle bir şey.

Danıştay bu konuda bir müracaata ilk kez muhatap olmuyordu. Daha önce YÖK''ün yine katsayı uygulamasıyla ilgili bir şikâyet üzerine, katsayı uygulamasının tamamen YÖK''ün takdiri olduğu ve bu konuda kendisinin yetkili olmadığını söylemişti. Buna rağmen son başvuruda kendi görüşünü yok sayarak tam bir keyfilik örneği sergilemesi kimse için sürpriz olmadı. Çünkü Türkiye''de artık herkes hukukun, metinlerin pozitif akıl yürütme esasıyla çalışmadığını biliyor. Mahkemenin kadısına mülk olarak kabulü iyice kanıksanmış durumdadır; çünkü yargıya düşen bir davanın içeriğinin değil davalı veya davacının kim olduğunun daha önemli olduğuna herkes kendini hazırlamış durumda. Onun için Danıştay''ın bir önceki kararını yok sayması, kendisiyle çelişmesi tabii ki kabul edilmiyor ama olağan bir durum gibi görülüyor.

Hukuktan iyice uzaklaşmış bir yargıçlar egemenliği, hukukun üstünlüğünün en büyük tehdididir. Oysa hukuktan ve kararlarının meşruiyetini dayandırdığı milletten uzaklaşan yargıçlar gerektiğinde kendi tabutları üzerinde zar atan gözü kara bir iktidar sarmalına yaklaşıyorlar. Yine benzer bir keyfi karar dolayısıyla halkın öfkesini celp eden Danıştay üyelerinin kendilerine yönelik Ergenekoncu saldırının kodlarını çözememiş olmaları herhalde mümkün değil. Aynı türden verdikleri bir karar sonrasında kendilerini feda eden bir iktidar odağının hesaplarına nasıl da alet oldukları hususunda o sinsi saldırının bile kendilerini uyarmamış olması neyi ifade ediyor? Bu nasıl bir inanç ve tarafgirlik duygusudur? Doğrusu, normal bir akılla bunun cevabını vermek mümkün değil.

Sanayinin ihtiyaç duyduğu ara elemanı yetiştirme konusunda meslek liselerinin kendilerinden bekleneni veremediğini ilgili uzmanlar her gün bağıra bağıra söylüyor. Meslek liselerine gidenlerin çok küçük yaşta üniversiteye gitmekten vaz geçmek zorunda olmaları sebebiyle giderek rağbet konusu olmaktan çıkmış olmasının da bu liselerdeki kaliteyi iyice düşürdüğünü herkes görüyor. YÖK''ün kararı tam da ilgili insanların yıllardır sürdürülen bu akıldışı uygulamaya son verme yönündeki isteklerine karşılık veriyordu. Danıştay konunun teknik olarak nasıl bir çarpıklık içeriyor olduğunu bilemeyecek ve bu konuda sözüne itibar edilemeyecek belki tek kurum. Zaten bu yüzden bu tür karar alma süreçlerinde yargıya "bilirkişi" müessesesinin yön vermesi çağdaş hukuk sistemlerinin en önemli ve isabetli buluşudur. Danıştay''ın konuyla tek ilgisi imam-Hatip liselerine karşı duyduğu antipati hatta nefret. Bu nefret dolayısıyla bile olsa bu konudan uzak durması gerekiyordu. Çünkü bu konuda Danıştay''ın belli ki aklıyla, hukuk metinleriyle ve ülkenin yararıyla ilgili değil, İmam-Hatip ismine olan antipatisiyle hareket edeceğinden adil bir karar vermesi zaten mümkün değildi.

Meslek liselerinin zaten meslek kazandırıyor olmalarından dolayı normal liselilerle eşit olmayan şartlarda sınava giriyor olmaları tamamen uydurma bir gerekçedir. Meslek liseliler lise öğretimi esnasında normal liselilere nazaran üniversiteye kaçınılmaz olarak zaten daha az yoğun bir mesai harcıyor olduklarından dolayı kendilerinden beklenen farklılığı yeterince gösteriyorlar. Bu dezavantajları zaten onlar için yeterince eşitsiz koşulları oluşturuyor.

Ayrıca Danıştay''ın bu konuda verdiği karar, bir yandan da beyhude bir karardır. Teknik olarak istediği sonucu elde edemeyecek, çünkü kararın iptali katsayı kuralının 28 Şubat günlerindeki uygulamasına değil en fazla ondan da öncesine geri döndürür.

Bir yandan da 28 Şubatçıların genel başarısızlığından hiç bir ders almamış görünüyor. 28 Şubatçıların ürettiği korkular ve bu korkular temelinde aldıkları tedbirler ne olduysa bu onların korkularının gerçekleşmesini daha fazla hızlandırmaktan başka bir işe yaramadı.

14 yıl önce
Kurban Bayramı"nda bu uzaklaşma da ne?
2023 yılında kiralanan lüks lojmanlarda oturanlar ne kadar kira ödeyecek?
Şükür
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı