|
Anti-emperyalizm, Ortadoğu ve demokrasi

Anti-emperyalizm söylemi, soğuk savaş döneminin en yaygın ideolojilerinden biriydi. Bütün Ortadoğu’daki Arap nasyonal sosyalist rejimler buna sarılmıştı. Hepsi de cumhuriyetti. Hepsi de tek adam rejimiydi. Hepsi de diktatördü. Halklarını kurtarmak istiyorlardı. Onlara eşitlik, bağımsızlık, refah vaat ediyorlardı. Saddam ve Hafız Esad Baas Partileriyle bu siyasal tezi savundular. Cemal Abdunnasır ise Nasırcılık adıyla bunu formüle etti. Libya’da ise Kaddafi, Yeşil Devrim dedi. Bu liderler, “devrim” diye çığlık atıyorlardı. Bütün dünyanın devrim diyerek büyücülük yaptığı dönemlerdi. Herkes Fransız Devrimi ya da Bolşevik Devrimi gölgesinde rüyaya yatmıştı. Bu devrimler, büyük halk kitleleriyle radikal değişimler yapmıştı. Yeni bir düzen icat etmişlerdi. Tarihi değiştirmişlerdi.



Ortadoğu’nun Arap nasyonal sosyalist cumhuriyetleri de “devrim” ile hanedanları devirerek yeni bir düzen inşa edeceklerini sandılar. Oysa bunlar devrim değil, darbe yapmışlardı. Darbeleri de askeri cuntalara dayanıyordu. Halkı, halka giderek değil, ütopik bağlamda temsil ediyorlardı. Bu cumhuriyetler demokratik değildi ve halen de değiller. Her zaman darbe ile gelen adamlar yine darbeyle değişiyorlardı. Ya da ölümle…

Ortadoğu’daki bu sosyalist milliyetçi cumhuriyetler, her zaman anti-emperyalist söyleme sarıldılar. Bir dönem anti-emperyalizmleri ABD ve Avrupa’ya karşıydı. Çünkü sömürgecilerin işgalini yaşamışlardı. Orada yetişen subaylar olarak bu sömürgecilikten kurtularak bağımsız olmak istiyorlardı. Kendilerine yönelen muhalefeti isyan olarak algıladılar. Muhalefeti tasfiye etmek için de her zaman onları emperyalistlerle işbirliği yapmakla suçladılar. Saddam, önce ABD emriyle İran İslam Devrimi’ne karşı savaştı. Sonra da ABD emperyalizmine karşı savaş ilan etti. Nasr, ABD emperyalizmine karşı SSCB emperyalizmi ile iş tuttu.

İran’da İslam Devrimi olduğu zaman Humeyni, ”Ne Doğu ne Batı, İslam cumhuriyeti” diyordu. Yeni bir yolun doğuşuydu bu. Ancak körfez ülkeleri, İran’ın yayılmacılığına karşı ABD emperyalizmi ile yeni ilişkiler kurdular. İran da Saddam ile süren savaş sürecinde ABD’ye karşı sürdürülen anti-emperyalizm siyasetine karşın Rus emperyalizmi ile işbirliğine girdi. Yani İran’ın anti-emperyalizmi sadece ABD’ye karşı sürdü.

Türkiye’de anti-emperyalizm söylemi, baştan beri sol ile yürümektedir. Anti-emperyalizm, bir sol ideolojidir. Ancak bu anti-emperyalizm sadece ABD ve NATO’ya karşı seferber edilir. 1932-34 yılları arasında çıkan sol Kemalist Kadro dergisi, anti-emperyalist söylemi dışarda Batıya karşı içerde de dine karşı seferber eder. Bu yaklaşım, YÖN dergisinde de devam eder. Mustafa Kemal de, Milli Mücadele de anti-emperyalizm ile yorumlandı. Özellikle sol Kemalistler için asıl mesel anti emperyalist mücadeledir. Bağımsızlığı bu getirecektir. Bu da ABD’ye karşı yapılır. Demokrasinin esamesi okunmaz. YÖN ve Devrim (Deniz Gezmiş, D. Avcıoğlu, H. Cemal) dergilerinin çıktığı 1970’li yıllarında, Arap nasyonal sosyalist rejimlerin anti-emperyalist söylemleri ile büyük benzerlikleri vardır. sol Kemalistler hala yakınlık içinde duruyorlar. Suriye rejimine sempatiyle yaklaşmalarının kökeninde de bu ideolojik paralellik var.

Türk demokrasisi, anti-emperyalizm temelinde gelişmedi. Mustafa Kemal’in modernleşme hamleleri de. Tam tersine, Batı ülkelerinden ilham aldı ve onlarla savaş sonrasında da barıştı. Türk demokrasisi, her zaman sağ siyasetle beraber gelişti. Devrim arayışından da olmadı. Bağımsızlık zaten kazanılmıştı. Bunun etrafında siyaset üretmek yerine halkına danışan ve onun katılımına yer veren bir demokratik siyaset benimsendi. Bundan dolayı en muhalif siyasetçiler bile Meclis’te yer buldu. Siyasal katılım imkanı elde ettiler. İslami kesimleri temsil eden partiler ve siyasetçiler de buna dahildir. Milli Görüş’ün çekirdeğinde yetişen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, en muhalif sosyolojiden yükselerek devletin tepesine kadar çıktı.

Türkiye, hem Ortadoğu cumhuriyetlerinin nasyonal sosyalist yapılarından hem de Latin cumhuriyetlerinin nasyonal sosyalist yapılarından çok farklı bir siyaset geleneğine sahip. Bundan dolayı anti-emperyalist siyaseti merkeze taşımaz. Bunu da sadece ABD ile tanımlamaz. Unutmayalım ki Rusya, Çin, Rusya, Fransa, İngiltere gibi devletler emperyalisttir. Türkiye, ilkesel bazda bu emperyalistlerin ürettiği dünya düzeninin adil olmadığını söylüyor. Adalet kavramı üzerinden gidiyor, anti-emperyalist kavramı üzerinden değil. Erdoğan bunu güzel özetliyor: “Dünya beşten büyüktür”.

Anti-emperyalist siyaset, her zaman otoriterliğin peşinde oldu. Demokrasiyi küçümsedi. Ortadoğu ve Latin Sosyalist Cumhuriyetleri de öyle. Hatta İran İslam Cumhuriyeti de. Halklarını her zaman emperyalist korku ve kendi güvenleri etrafında seferber ediyorlar. Kitleler, korkudan kaçıp güven diye sığındıkları otoriter rejimlerin gölgesinde bütün özgür bilinçlerini kaybediyorlar

#Ortadoğu
#Saddam
#Cemal Abdunnasır
#Anti-emperyalizm
#Demokrasi
5 yıl önce
Anti-emperyalizm, Ortadoğu ve demokrasi
Türkiye’nin tezlerini kim anlatacak…
Enflasyon ile mücadelede beklentileri kırmak ve fiyat yapışkanlığının önüne geçmek
Cari açık ve Gabar’dan gelecek 3,2 milyar dolar
Küresel savaşın kaçınılmazlığına dâir
Yeni tehditler ve Türkiye’nin kurumsal güncellenmesi