|
İki tarz

Suriyeli müfessir Muhammed Ali es-Sâbûnî, geçtiğimiz cuma (19 Mart 2021) sabahı Yalova’daki evinde vefat etti. İstanbul Fatih Camii’nde kılınan cenaze namazının ardından, merhum hocanın naaşı Topkapı Merkezefendi Camii haziresine defnolundu. Sâbûnî’nin ilmî yolculuğu, birikimi ve bıraktığı eserler hakkında, Prof. Dr. Yasin Aktay, gazetemizde mufassal bir yazı kaleme aldı. Sâbûnî’nin bir “Kur’ân âlimi” olarak portresi için, Yasin Hoca’nın pazartesi günkü makalesine müracaat edebilirsiniz.

Ben bu yazımda Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin siyasî duruşunu, kendisinin çağdaşı bir başka isimle -Saîd Ramazan el Bûtî- karşılaştırmak suretiyle ortaya koymak istiyorum. Çünkü her iki şahsiyet, ulemâ-umerâ ilişkileri bağlamında birbirinden çok farklı iki ayrı tarzın temsilcileriydi.

***

Baas Partisi, 8 Mart 1963’te Suriye’de askerî darbeyle işbaşına geldikten sonra, ülkede zaten başlatılmış bulunan bir süreci devam ettirerek seküler devlet ideolojisini benimsemişti. Bunun neticesinde çok sayıda âlim, davetçi ve siyasetçi, Baas’ın baskılarıyla ülkeyi terk etmek durumunda kaldı. Şeyh Alî Tantâvî, Kral Faysal tarafından bizzat davet edildiği Suudi Arabistan’a giderken, Tantâvî’nin kızı Benân Hanım ve Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilâtı lideri olan eşi İsâm Attâr, Almanya’nın Aachen kentine yerleşti. Baas’ın ülkede meydana getirdiği boğucu atmosfer nedeniyle Suriye’den ayrılan isimlerden biri de Muhammed Alî es-Sâbûnî idi. Kahire’deki meşhur Ezher’de eğitimini tamamlayan Sâbûnî hizmet için doğum yeri olan Suriye’nin Halep şehrine dönmüş, ancak İslâmî anlamda istediği ortamı bulamayacağını görünce, yine davet üzerine Suudi Arabistan’a geçmişti. Sonraki yıllarda Türkiye’ye gelerek Yalova’ya yerleşen Sâbûnî, fiilen uzakta olsa da, ülkesini hep yakından takip etmiş, Baas rejimine muhalefetini de son nefesine kadar sürdürmüştü.

1970’de Hâfız Esed, Baas Partisi içinde bir darbe düzenleyerek iktidarı ele geçirdiğinde, rejimin ulemâ ve muhalif siyasî düşünce üzerindeki baskıları daha da yoğunlaştı. Bütün ağırlığıyla Müslüman Kardeşler Teşkilâtı’nın (kısaca: İhvân) tepesine çöken Baas rejimi, ulemâ sınıfını da “ya bizdensiniz, ya düşman” ikilemine sürükledi. Nusayrîlik mezhebine mensup olan Hâfız Esed, Sünnî ulemâ ile iyi ilişkiler kurduğu takdirde işinin kolaylaşacağını bilecek kadar siyasî öngörü sahibiydi. İhvân devlet ve basın eliyle şeytanlaştırılırken ve birçok hadisede “olağan şüpheli” ilân edilirken, iki önemli isim rejimle halk yığınları arasında “köprü” işlevi gördü: Şeyh Ahmed Keftârû ve Sâid Ramazan el Bûtî.

Aynı zamanda tasavvufî yönü de bulunan Şeyh Ahmed Keftârû, 1964’den 2004’teki ölümüne kadar Suriye müftülüğü yapmıştı. Şam’ın merkezinde kurduğu Ebu’n-Nûr Külliyesi vesilesiyle İslâm dünyasının dört bir yanındaki ilmî müesseselerle de irtibatta olan Keftârû, Suriye halkının Baas rejimine karşı direncinin kırılmasında kritik bir rol oynamıştı. Sünnî çoğunluğun Baas’a yönelik menfi duygularının “dengede” kalmasında daha kritik rol ise, Saîd Ramazan el Bûtî’ye düşmüştü.

1929’da Cizre yakınlarında dünyaya gelen Bûtî, “Kemalist inkılâplardan” kaçan ailesiyle birlikte Şam’a yerleştiğinde dört yaşındaydı. Dönemin Suriye ulemasından dersler alan Bûtî de -tıpkı Sâbûnî gibi- İslâmî ilimler eğitimini Ezher’de tamamladı. Ancak Sâbûnî’den farklı olarak, ülkesine döndüğünde sürekli resmî görevler aldı, iktidarlarla uyum içinde hareket etti, rejim değişikliklerinden etkilenmeden kariyerindeki yükselişini sürdürdü. Hâfız Esed iktidara geldiğinde, Bûtî ile özel bir dostluk kurdu. 1970’lerin ikinci yarısından itibaren rejimin İhvân üzerindeki baskıları arttığında, Bûtî onların “azgın isyancılar” olduğunu söylemekten çekinmedi. En az 30 bin insanın hayatını kaybettiği Hama Katliamı (1982) gerçekleştiğinde, Bûtî hem vaazları hem de fetvalarıyla yine Esed rejiminin yanındaydı. Hâfız Esed’in 13 Haziran 2000’deki cenaze namazını hıçkıra hıçkıra ağlayarak kıldıran da Bûtî’den başkası değildi.

Nihayet, su testisi su yolunda kırıldı. Saîd Ramazan el Bûtî, 21 Mart 2013 günü Şam’da şüpheli bir suikasta kurban gitti. Akıbetinin kimin elinden olduğu konusunda rejim muhalifleri, muhalifler de rejimi suçladı. Hâlâ da polemik sona ermiş değil.

(Elbette bu değerlendirmelerin, zahirî tavırlar üzerinden ve dünyevî çerçevede olduğu unutulmamalıdır.)

***

Bu yazıyı yazmadan önce, Merkezefendi Camii haziresinde Muhammed Ali es-Sâbûnî’nin kabrini ziyaret ettim. Taze mezarın üzerindeki çiçeklere bakarken, hayatının çoğunu ülkesinden uzaklarda ama inandığı değerler çerçevesinde hicrette geçiren bu Kur’ân hâdimi allâmeye bir kez daha rahmet diledim. “Herkes, peşinde koştuğuna kavuşuyor. Tercihlerimiz, kaderimize dönüşüyor” diyerek...

#Muhammed Ali es-Sâbûnî
#Yasin Aktay
#Kur’ân âlimi
#Saîd Ramazan el Bûtî
#Baas Partisi
#Suriye
#Şeyh Alî Tantâvî
#Kral Faysal
#Suriye Müslüman Kardeşler Teşkilâtı
#Ezher
3 yıl önce
İki tarz
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle