|
İslâmî faşizm, dinci dikta ve gericilik…

Bu tabirlerin hiçbiri bana ait değil.

Ama benim gibilerin üzerine boca edilen düşmanca bir zihniyet dünyasına ait yakıştırmalar.

Bu ötekileştirmenin ötesinde düşmanlaştıran kelimeler tek parti dönemine ait değil.

2021 yılına ait ne yazık ki.

Üzücü olan bu ötekileştirici-düşmanlaştırıcı zihniyetin kendisini Cumhuriyet, demokrasi ve laiklik üzerinden haklılaştırmaya çalışması.

Biz demokratik diyalog kanalları açılsın, herkes bir diğerine kulaklarını ve gözlerini açsın isterken birileri ısrarla düşmanlık tohumları ekmeye devam ediyor.

Paradoksa bakınız ki kutuplaştırma siyasetinden en fazla şikâyet edenlerin kendileri kutuplaştıran-düşmanlaştıran bir zihniyetin savunucuları olarak çıkıyorlar karşımıza.

Dilleri ziyadesiyle kötücül: Ayrıştırıcı, düşmanlaştırıcı ve çatıştırıcı…

Bunlar azınlıkçı bir güruh biliyorum.

Makul çoğunluk nezdinde de hiçbir kıymeti harbiyeleri yok.

Lakin zehirlemeye çalıştıkları sosyoloji, Türkiye’nin birlik ve beraberliği için elzem.

O yüzden o sosyolojinin hatırına biz ne demokratik diyalog ne de bir arada barış içinde yaşamak söyleminden zinhar vazgeçmeyeceğiz.

Bizi çekmek istedikleri tuzağa düşersek kaybederiz.

***

Şu ifadeler Boğaziçili bir akademisyene ait:

“Senin türbanla üniversiteye girip girmemeni savunmak ‘normal ya da anormal’ sıfatlarıyla tanımlanabilecek bir konu değil. Basit bir yönetmelik meselesi. Bence girmemeniz gerekiyor, giremeyeceksiniz de. Bugünler geçici. Üniversitelerde gericilik yasaklanacak.”

Tipik bir totaliteryan düşünce.

Dibine kadar faşizm.

Kendini ilerici, kendinden olmayanı gerici varsayan bir düşünce biçimi sadece ve yalnızca bir düşünce tarzından ibaret kalırsa bir biçimde tolere edilebilir.

Lakin bu düşüncenin uygulamaya geçirileceği ilan edilirse işte bundan korkulur. Tehlikeli olan da bu.

Adı gerekli olmayan o akademisyen “türban” üzerinden topyekûn bir zihniyet ve yaşam tarzının kendi iktidarları döneminde yasaklanacağını söylüyor.

“Boğaziçi bizimdir, oraya giremezsiniz!” diyor açık açık.

Bunun anlamı şudur: Türkiye bizimdir. Ya bizim gibi inanır, giyinir ve yaşarsınız ya da başka bir ülkeye defolup gidersiniz…

Bu zihniyete yabancı değiliz.

28 Şubatçıların da dillerine pelesenk ettikleri bir zihniyetti bu.

Tek parti dönemine kadar gitmemize gerek yok yani.

***

Şu sözler adı lazım olmayan bir bayan sanatçıya ait:

“Okumak isteyen insan Arabistan’a da gider okurdu. Çok da sponsorunuz olurdu. (…) Ama anladığım kadarıyla o günler, bugünki başörtüsü adı altındaki Arap seviciliğinin önlemini almak için önlemdi.”

Başörtülü oldukları için üniversitelerde okumalarına izin verilmeyen kızlarımıza verilen cevaba bakın.

Her tarafından cehalet kokuyor.

Her tarafından nefret kokuyor.

Başörtüsünün “Arap seviciliği” anlamına gelmediğini, tersine bir hayat tarzının tezahürü olduğunu o bayan sanatçıya anlatacak değiliz elbette.

Beğenirsiniz beğenmezsiniz, katılırsınız katılmazsınız, ama demokratsanız kabul etmeniz gereken tek gerçekliğin şu olduğundan kuşku duymazsınız: Kendim için ne istiyorsam başkaları için de onu istiyorum. Bana yapılmasını istemediğim bir şeyin başkalarına yapılmasına karşıyım.

Kendileri için her özgürlüğü isteyen, ama başkalarına getirilen yasakları savunan birine demokrat denmez.

Kendisine yapılmasını istemediği bir şey başkalarına yapıldığında bunu savunan kişiye hiç mi hiç demokrat denmez.

Ne yazık ki bu bayan sanatçıya soracak olursanız kendini demokrat diye tanımlar.

***

Şu sözler de Cumhuriyet gazetesinde yazan bir bayan köşe yazarına ait:

“Açıkça şeriat kanunlarını isteyen bir dinci dikta bizi yönetiyor.(…) İslâmî faşizm…”

Allah’ın sen aklımıza ve sağduyumuza mukayyet ol.

Merak ediyorum:

Bu ülkede hangi şeriat kanunları yürürlüktedir?

Kimin hayat tarzına şeriat kanunları üzerinden müdahale edilmektedir?

Biz mi bu ülkede yaşamıyoruz, yoksa o Cumhuriyetçi bayan yazarın yaşadığı ülke mi farklı?

Tek tek örnekleyerek verse de bilsek.

Bu sözler hür iradeleriyle bir partiyi iktidara taşıyan millete de çok büyük bir saygısızlık ve bühtandır.

Sonuçta bu yönetim, sandıkta belirlenen bir yönetimdir.

Merak edip soruyorum:

Siz diktanın ve faşizmin kendisine mi karşısınız, yoksa sadece dinci diye tesmiye ettiğiniz türüne mi?

Görünen o ki siz bizatihi diktanın ve faşizmin kendisine karşı değilsiniz. Öyle olsaydınız buram buram dikta ve faşizm kokan bir zihniyeti savunuyor olmazdınız.

Unutmamanız gereken gerçek şudur: Kendiniz için istediğiniz özgürlük sizi özgürlükçü-demokrat kılmaz. Asıl başkaları için istediğiniz özgürlük, sizi özgürlükçü-demokrat kılar.

Ne yazık ki kendinize demokratsınız.

Hatırlatırım: Siz bu Cumhuriyet’in sahibi değilsiniz. Beyaz efendi değilsiniz. O “türban-başörtüsü” üzerinden dışlayıp ötekileştirdikleriniz de sizin zencileriniz değil.

Hepimiz demokratik Cumhuriyetin hür ve eşit vatandaşlarıyız.

***

Merak edenler için belirteyim:

Her türlü diktacı ve faşist zihniyetlere-yönetimlere karşıyım.

Herkes için özgürlük isteyenlerdenim.

Şiarım şudur: “Herkes özgür değilse hiç kimse değildir.”

Demokratik diyalogdan yanayım.

Bu ülke, bu yeryüzü hepimizindir.

Ülkeyi ve yeryüzünü kendileri için cennet, başkaları için cehenneme dönüştürmek isteyen hiç kimseyle ne fikri akrabalığım olur ne de yol arkadaşlığım.

#İslâm
#Faşizm
#Gericilik
#Cumhuriyet
#Başörtüsü
3 yıl önce
İslâmî faşizm, dinci dikta ve gericilik…
Zararlı bilgi olur mu?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü