|
İsmail Fenni Ertuğrul

Son devrin ilmiyle, irfanıyla ve talebe yetiştirme aşkıyla tanınan kıymetli hocalarından biri de merhum Ali Yakup Cenkçiler idi. Bu muhterem zat aynı zamanda sohbet üstadı olduğu için derslerine devam edenlerin halkası gittikçe genişlerdi. Hoca Efendi, bütün İslâm âlimlerine gerekli saygıyı göstermekle beraber Huccetü’l- İslâm İmam-ı Gazali hazretlerine ayrı bir değer veriyordu. O kadar ki, hayatını bir bakıma Hazret’in eserlerine vakfetti ve İstanbul’un çeşitli semtlerinde “İhya” dersleri yaptı. Ben de, Fatih Emir Buhari Camii’nde devam eden bu derslere maalesef bir kere katılabildim. “İhya” sohbetleriyle gönülleri ihya eden bu hocamızı bir kere de olsa görme ve dinleme bahtiyarlığına erdim.

Ali Yakup Cenkçiler merhumla ilgili -daha çok hatıra yüklü- birkaç kitap yayımlandı. En son vefalı talebelerinden Mustafa Atalar Bey’in hazırladığı iki ciltlik hacimli hatıratı da bu günlerde okuyup bitirdim. Müellif, kitabın birinci cildinde son devrin değerli bir bilgininden, İsmail Fenni Ertuğrul’dan da bahsediyor ve Şeyhülislam Sabri Efendi’nin şöyle bir hayıflanmasına yer veriyor:

“Bizler, ne kadar kıymet bilmez insanlarız. Geçenlerde İsmail Fenni Efendi’nin (1855-1946) Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali adlı bir eseri elime geçti. Kitabı bir solukta okudum. Çok şaşırdım ve hayran kaldım. Hâlbuki bu kitap, yeni bir kitap değil, ben yeni gördüm. İstanbul’da şeyhülislamlık yaptığım dönemde benim böyle bir zattan haberim bile olmamıştı. Adamcağız meğer ne kadar dolu ve değerli bir insanmış. Bildiği dört dilden orijinal metinlere ve ana kaynaklara ulaşmış, onları bütün detaylarıyla ve arka planlarıyla okumuş, anlamış, değerlendirmiş, hazmetmiş, tenkidini ve tahlilini yapmış.

Bunca farklı ve değişik bilgiyi aklında, ruhunda ve kalbinde harmanlamış. Doğru ve yanlış, iyi ve kötü taraflarını ortaya koymuş. Memleketin şeyhülislamı olarak benim bile haberdar olmadığım böyle önemli bir kitabı, bu kadar da gerekli olduğu bir dönemde, acaba bizim memleketimizde kaç kişi okudu? Öldüğünde cenazesinde acaba kaç kişi bulundu? Beş para etmeyen madrabazlar, düzenbazlar, sahtekârlar eller ve başlar üstünde taşınırken, böyle gerçek değerlerimizin, asil ve nezih insanlarımızın kadir ve kıymetlerinin bilinmemesi ne kadar acı! Böyle değerli insanlarımız acaba ne zaman ve nasıl takdir edilecek?”

Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi gibi hayıflanan, böyle değerli kalem sahiplerinin unutulup gitmesini kendine dert edinen yazarlarımızdan biri de Peyami Safa’dır. O da, 1960’ta “İsmail Fenni kimdir?” başlığıyla Tercüman gazetesinde yayımladığı bir makalede bu konuya temas ediyor ve duyduğu üzüntüyü dile getiriyor. Peyami Safa’ya göre Türk düşünce tarihinde Ortaçağ ilahiyatından ve kelam ilminden modern felsefeye geçiş İkinci Meşrutiyet’in ilk yıllarına rastlamaktadır. Kendileri sadece birer gazeteci oldukları halde, maddeci felsefeyi memlekete tanıtmak ve sokmak için yabancı dillerden eserler tercüme ettirip yayımlayan Baha Tevfik ve Ahmet Nebil hareketinin karşısında, Şehbenderzade Filibeli Ahmed Hilmi, İsmail Fenni Ertuğrul ve daha sonra Babanzade Ahmed Naim gibi hakiki felsefecilerimiz de vardır. İsmail Fenni, bu anti-materyalist grubun en metodlu çalışanlarından ve en çok eser verenlerinden biridir. Maddiyyun Mezhebinin İzmihlali adındaki 900 sayfalık eseri, yirminci yüzyılda materyalizmi yaralayan ve ilmi verilere dayanan sistemli bir görüşün ilk mükemmel eseridir.

Efendim, İsmail Fenni Ertuğrul, 1855’te bugün Bulgaristan sınırları içinde bulunan Tırnova’da dünyaya geldi. Fatih türbedarı Ahmed Efendi’nin sıbyan mektebinde talebesi oldu. Daha sonra Hazret’in seçkin müdavimleri arasına girdi. Yaklaşık on bin ciltlik kütüphanesini Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ne bağışladığı gibi, Cağaloğlu’nda ve Büyükada’daki evlerini de – basılmamış eserleriyle birlikte – Darüşşafaka’ya hibe etti. 29 Ocak 1946’da 94 yaşında İstanbul’da vefat edip Eyüp Sultan Mezarlığı’nda sırlandı. Merhum, Vahdet-i Vücud ve Muhyiddin-i Arabi, İzale-i Şükûk, Lügatçe-i Felsefe, Küçük Kitapta Büyük Mevzular, Hakikat Nurları gibi birbirinden değerli eserlerini daha çok hayatının son otuz yılında kaleme aldı.

Derin ilmi müktesebatının ve kükreyen bir imanın canlı tezahürleri olarak hazırladığı bu eserlerle İsmail Fenni merhum hem materyalizmin temellerini sarstı, hem de İslam düşmanlarına gerekli cevapları vardı. Osmanlıca kaleme alınan bu kitaplar Latin harfleriyle de yayımlandığı halde – esefle belirtelim ki – mahdut okuyucunun dışında pek öyle kimsenin ilgisini çekmedi.

İsmail Fenni Efendi’nin diğer bir özelliği de, musikiye duyduğu ilgiydi. Kendisi keman ve kanun çalmakta büyük bir maharet sahibiydi. Daha çocukken Bulgar çalgıcılarından Dimitriyof’tan kanun, Tırnovalı Pamukoğlu’ndan da keman öğrendi. Bizzat maiyetinde çalıştığı Tırnova muhasebecisi Cûdi Efendi’den şarkı meşketti. İstanbul’a geldiği zaman meşhur Aleksandır Kemani Ağa’dan da keman dersleri aldı. Beste, semai, saz semaisi, peşrev ve şarkı olarak iki yüz değerli eseri vardır. Beste yapma işini vefatına kadar sürdürdü. Şarkılarının güftelerini de genellikle kendisi nazmetti. Uşşak makamında bestelediği bir eseri şöyledir:

Yaz geldi, çiçeklerle yüzü güldü zemînin

Günden güne gitmekte gamı kalb-i hazînin

İhya edelim biz de hemen bezm-i safâyı

Yok fâidesi derd-i dile âh ü enînin

Bir şûh-i dilârâ bulalım evvel emirde

Tertip edelim meclisi bir gizlice yerde

Bir eğlenelim Göksu’da ya semt-i Fener’de

Yok fâidesi derd-i dile âh ü enînin.

Merhumu irtihalinin 75. yılında bir kere daha rahmetle yâd ediyorum.

#İsmail Fenni Ertuğrul
#Darüşşafaka
#Musiki
3 yıl önce
İsmail Fenni Ertuğrul
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî