|
Menderes sevgisine iki çarpıcı örnek

Yaz mevsimine veda ettiğimizi, hayat takviminin son yapraklarını da koparmaya başladığımızı bize hatırlattığı için Eylül ayına hüzün ayı diyebiliriz. Nitekim büyük şairimiz Yahya Kemal Beyatlı da, hazan mevsimini konu alan şiirine “Fani ömür biter, bir uzun sonbahar olur / Yaprak, çiçek ve kuş dağılır, târümâr olur” beytiyle başlayarak bu gerçeği dile getiriyor.

Eylül ayı, sadece hüzün ayı değil, aynı zamanda matem ayıdır. Sebebini mi merak ediyorsunuz? Hemen söyleyeyim. Aziz Türk milletini tek parti diktatörlüğünün zulmünden kurtaran, icraatlarıyla ve efendiliğiyle halkın gönlünü kazanan, Ezan-ı Muhammedi üzerindeki yasağı kaldıran, İmam – Hatip okullarını açan, “Türk milleti Müslümandır, Müslüman kalacaktır” diye haykırarak gönülleri ferahlatan Adnan Menderes işte bu ayda, 17 Eylül 1961’de – millete rağmen – idam edildi. Halkımızın Menderes’e duyduğu sevginin, gösterdiği ilginin büyüklüğüne bakınız ki, aradan tam elli dokuz yıl geçtiği halde bu muhabbette en küçük bir eksilme olmadı. Onun fani hayatına son veren darbeciler çoktan unutulduğu halde, merhum hayırla, dualarla anılmaya devam ediliyor. Büyük bir vefa gösterisi olarak adı caddelerde, bulvarlarda, hava limanlarında yaşıyor. Her ölüm yıl dönümünde anma toplantıları yapılıyor, adına mevlidler okutuluyor.

Merhum Menderes’e gösterilen sevgi ve saygı ne kadar büyükse, duyulan kin de o derece katmerliydi. Dindarlarla uğraşmayı kendilerine en önemli iş edinen kindarları, kinleriyle, gayızlarıyla başbaşa bırakıp Menderes sevgisine bir iki çarpıcı örnek vermek istiyorum.

27 Mayıs 1960 askeri darbesinin, ortaya çıkardığı kâbuslu günlerde mütedeyyin bir subayımız evlenme teşebbüsünde bulunuyor ve Balıkesirli bir kızla nişanlanıyor. Ancak damat adayı, ne zaman nişanlısının evine gitse müstakbel kayınpederinin asık suratıyla, üzgün tavrıyla karşılaşıyor. Acaba, asker olduğum için mi kızını vermek istemiyor diye endişe etmeye başlıyor. Son gidişinde kayınpederini yine aynı elemli ve kederli bir halde görünce nişanlısını kaçırmaya karar veriyor. Ve bir akşam askeri bir araçla kızı kaçırıyor. Lakin bu işe en fazla nişanlısı şaşırıyor. Çünkü, kızı kaçırması için hiçbir ciddi sebep yoktur. Nişanlısı, bunu niçin yaptığını sorunca genç subay, kaçırmayayım da ne yapayım, ne zaman evinize gelsem babanızın hiç gülmeyen yüzüyle, asık suratıyla karşılaşıyorum. Demek ki, bu evlilik olmayacak dedim ve kaçırmaya karar verdim. Kaçırılan kız bir kahkaha attıktan sonra işin aslını söyleyip şöyle diyor: Mesele senin bildiğin gibi değil, babam Menderes’in idamına o kadar üzüldü ki, yemekten, içmekten kesildi. Onun için yüzü gülmüyor.

Menderes muhabbetini canlı tablolar halinde gözler önüne seren örnekler o kadar çok ki hepsi bir araya getirilse koca bir kitap olur. Yeri gelmişken bir örnek daha vereyim. Merhuma duyulan sevgi 1959’da meydana gelen uçak kazasından sonra adeta tavan yaptı. Kısaca anlatayım.

1959 yılının başında Kıbrıs konusunda taraflar, sonunda bağımsız bir cumhuriyet kurma konusunda prensip anlaşmasına varıyorlar. Önce Türk ve Yunan hükümetleri, 11 Şubat 1959’da Zürih’te, bu konuda bir hafta sonra da Londra’da buluşup esas antlaşmayı imzalamayı kararlaştırmışlardı. İşte bu imza töreni için İngiltere’ye giden Türk heyetinin uçağı, büyük bir kaza geçirdi. Menderes’in de içinde bulunduğu uçak, 17 Şubat 1959’da Londra’nın 25 mil güneyinde sis yüzünden yolunu kaybedip yere saplandı. Pilotlar ve hostes dahil olmak üzere 16 kişi hayatını kaybetti. Geri kalanlar da yaralandılar. Basın – Yayın ve Turizm Bakanı Server Somuncuoğlu ile Eskişehir milletvekili Kemal Zeytinoğlu ölenler arasındaydı. Menderes, hafif yaralarla kazayı atlatmıştı. Kıbrıs’la ilgili Londra Antlaşması’nı 19 Şubat 1959’da klinikte imzaladı. Kısa bir süre sonra da, 27 Şubat’ta sağ salim olarak Türkiye’ye döndü.

Başbakan’ın uğradığı kaza, memlekette olağanüstü bir heyecan uyandırdı. Bu vesileyle, bir kısım halkın Menderes’i ne kadar sevdiği bir kere daha görüldü. Yeşilköy’e gelindiğinde kendisine muazzam bir tezahürat yapıldı. Bütün memlekette yüzlerce kurban kesildi. Bizzat Menderes, hemen Eyüb Sultan’a giderek on kurban kestirdi. Yakın arkadaşı Samed Ağaoğlu’nun ifade ettiğine göre, kendisi de bu kurtuluşunu ilahi bir korumaya bağlamıştı. Bundan sonra grup toplantılarında Allah’ın sevdiği insan olduğunu gururla beyan edecekti. Halkın içinde de aynı inanç hızla yayılmıştı. (Bu konuyu teyid eden önemli bir rüyayı, üstad Necip Fazıl “Benim Gözümde Menderes” isimli kitabının sonuda kaydediyor.)

Bu olay sanat dünyamızda da yankı buldu. Meşhur hattatlarımızdan merhum Necmeddin Okyay, orijinalini gördüğümüz şu tarihi düşürdü:

“Hüve’l – Hafîz.

Hak himaye eyledi Adnan Bey’i tayyârede

Şükrünü îfâ içün imâr-ı mülke cehd eder

Kalb-i milletten bu tarih geldi bâ – avn-i Hüdâ

Başvekili koruyan Allah’a herkes hamd eder.” (1378 H. 1959 M.)

Nazmehu ve ketebehu Necmüddin gafere leh. 1378. (1)

Sadece hattatlar mı, Necip Fazıl ve Kemal Edip Kürkçüoğlu gibi güçlü şairlerimiz de, Menderes’e mersiyeler yazdılar. Özellikle Kürkçüoğlu’nun şiiri, Bâkî’nin “Kânûnî Mersiyesi” kadar bir şaheserdir.

(1) Tarih ve Toplum: Mart 1986.

#Adnan Menderes
#Sevgi
#Başbakan
4 yıl önce
Menderes sevgisine iki çarpıcı örnek
Dövizde çözülme hızlandı: Bir haftada 15 milyar USD
“Evine dönemezsin...”
Antisemitizm, 7 Ekim ve Biden’ın Vietnam’ı
Yangından mal kaçırma: Terör örgütü ABD’den tanınma istiyor!
Unutma sakın!