Batı’nın ideolojik üstünlüğünün geçerli olduğu zamanlarda birkaç koldan baskı kurmak mümkündü. Çünkü içeride yönlendirilmeye hazır kurumsal yapılar vardı. Zannedilenin aksine bu kurumsal yapılar daha çok sivil alanda varlık kazanmıştır. Devlet kurumlarına sızmış olmanın verdiği rahatlıkla manevra yapabiliyor, siyaset kurumunu müdahalelere açık hale getirebiliyorlardı. Batı’nın ideolojik üstünlüğünü zihniyet meselesi bakımından ele almamız gerekir. Osmanlı zamanından itibaren biriktirilen kavramlar emperyalizmin ideolojik saldırısına zemin hazırlıyordu. Zihin dünyamız savunmasız kalmaktaydı. Onlar birtakım kavramların gölgesinde Türkiye’yi sorguladığında içerideki sivil yapılar daha fazla hâkimiyet kurmuştur. Bunun, kendini yeniden üreten bir sistem olması bize çözümsüzlük olarak yansıyordu.
Erdoğan, fasit daireyi kırdı. Son on yılda Batı’nın bizim için kurduğu sistem kendini yeniden üretemedi. Artık Osmanlı zamanından itibaren biriktirdikleri kavramları üstümüze boca etmelerinin bir anlamı kalmadı. Despotizm gibi olumsuzluk içeren kavramlar bugün de bol miktarda kullanılıyor. Örneğin “sultan” ve “saray” kelimelerini özel anlamlara gelecek şekilde kullandılar ama bunun içerideki karşılığının istedikleri düzeye ulaşmaması bu defa “oyun”un tutmadığı anlamına gelir. Artık istediklerini indirip istediklerini çıkaramıyorlar. Bunun en önemli gerekçesi sivil alandaki kayıplarıdır. Fikrî üstünlüklerinin kalmadığı sonucuna rahatlıkla ulaşabiliriz.