|
Prensesin vedası

Irak’ın başkenti Bağdat, 14 Temmuz 1958 günü, oldukça hararetli ve hareketli bir sabaha uyanmıştı. Bir grup Arap milliyetçisi subayın organize ettiği askerî darbeyle 37 yıllık monarşi idaresi devrilmiş, Hâşimî kraliyet ailesinin yaşadığı Rihâb Sarayı basılarak onlarca kişi daha gözlerini açamadan katledilmiş, sarayın bütün mobilya ve koleksiyonları da yağmalanmıştı. Devlet daireleri, bürokratların yaşadığı konaklar ve krallığı simgeleyen kurumların ele geçirilmesinden sonra, bilanço ortaya çıkmıştı: Öldürülenler arasında 23 yaşındaki Kral İkinci Faysal, İngilizlere aşırı bağlılığıyla halkın ve ordunun nefretini üstünde toplayan Veliaht Prens Abdulilâh, Abdulilâh’ın annesi Prenses Nefîse, Kral’ın halası Prenses Âbidiyye ve çok sayıda üst düzey isim vardı.

Askerler fiilî olarak Bağdat’ı kontrol altına alırken, darbecilerin göz yumduğu çılgın kalabalık da yağma, linç ve soyguna girişmişti. Veliaht Prens Abdulilâh’ın çırılçıplak soyulan cesedi palalarla doğranmış, sonra da bacakları dizlerinden kesilerek bir binadan aşağı tepeüstü sarkıtılıp teşhir edilmişti. En az Abdulilâh kadar nefret odağı olan bir başka kişi, Başbakan Nûrî Saîd Paşa da ertesi gün kadın kıyafetleriyle Bağdat’ı terk etmeye çalışırken yakalanmış -onu, çarşafının altına erkek ayakkabıları giymesi ele vermişti-, kurşuna dizilerek öldürülmüştü. Gözü dönmüş halk, Paşa’nın cesedini gömüldüğü yerden çıkarıp sokaklarda sürüklemiş, sonra da paramparça etmişti.

İki gün içinde, 1921’de İngilizler tarafından Irak’ın başına musallat edilen Hâşimî kraliyet ailesinden geriye kimse kalmamış, bütün önemli isimler öldürülmüş gibiydi. Sınır kapıları ve havaalanları da kapatıldığından, netice neredeyse kesindi. Ancak, dışarıda kan gövdeyi götürürken, Suudi Arabistan’ın Bağdat’taki büyükelçilik binasına sığınan ve yardım isteyen bir kadın, az sayıda istisnadan biriydi: Prenses Bedîa. Abdulilâh’ın küçük kız kardeşi olan 38 yaşındaki Bedîa, katliam sırasında tesadüfen Rihâb Sarayı’nda değildi. Bu sayede canını kurtarabilmişti. Sokaklardaki karmaşadan faydalanarak yakınlardaki Suudi elçiliğine koşması, onu mutlak bir ölümden korumuştu.

Dönemin Suudi Arabistan Kralı Suûd bin Abdulaziz, eski Arap örfündeki “kendisine sığınanı himaye etme” prensibinden hareketle, Prenses Bedîa ve çocuklarının Bağdat’dan Kahire’ye nakledilmesini emretti. Cemal Abdunnâsır’ın izniyle Kahire’de bir süre konaklayan Prenses, oradan İsviçre’ye geçti. Ömrünün sonraki yıllarını ise, siyasî mülteci olarak yerleştiği İngiltere’de geçirdi.

Şerif Hüseyin’in torunu ve Hicaz Hâşimî Krallığı’nın son hükümdarı Kral Ali’nin kızı olarak, 1920’de Şam’da dünyaya gelen Prenses Bedîa, çocukluğunu Mekke-i Mükerreme’de geçirdi. Hâşimîler’in Suudiler tarafından Hicaz’dan çıkarılmasından sonra anne-babasıyla birlikte Ürdün’e, amcası Abdullah’ın yanına geçen Bedîa, oradan diğer amcası Faysal’ın tahta çıktığı Irak’a intikal etti. Yaklaşık 30 yıllık Bağdat ikâmeti sırasında çeşitli entrikalara, suikastlara, katliamlara şahit oldu. İngilizlerin Irak’taki sömürgevârî yönetimi nedeniyle, kraliyet ailesinin diğer üyeleri gibi o da halkın uzağına düşerek, nefret objesi haline geldi.

Prenses Bedîa’nın serüven dolu 100 yıllık hayatı, geçtiğimiz 9 Mayıs Cumartesi günü, İngiltere’nin başkenti Londra’daki bir hastanede sona erdi. Onun ölümüyle, Irak’ın yakın tarihinde bir dönem kapanırken, Irak Hâşimî monarşisinin hayattaki son ferdi de dünyadan çekilmiş oluyordu. Ürdün Kralı Abdullah, “büyük halası” Prenses Bedîa’nın ardından yayımladığı içli taziye mesajında, onun hareketli ömrünün siyasî dönüm noktalalarına elbette değinmiyordu.

Prenses Bedîa’nın Londra’da can çekiştiği saatlerde, Irak’ta Mustafa Kâzımî başkanlığındaki yeni hükümet de güvenoyu almıştı. 100 yıldır istikrarsızlık, yolsuzluk ve mutsuzlukla boğuşan Irak halkına ne getireceği meçhul olan bu yeni hükümetteki bakanlardan biri özellikle dikkat çekiyordu: Prof. Dr. Ali Allâvî. İngiliz finans çevrelerinin yakından tanıdığı Allâvî hem maliye hem de petrol bakanlığının başına getirilmişti. Irak’ın kurucu kralı Birinci Faysal’ın hacimli bir biyografisini de yazan İngiliz vatandaşı Allâvî, Bağdat’ın önemli Şiî ailelerinden birine mensup. Babası Abdulemîr Allâvî (1912-1998) de kraliyet dönemi sağlık bakanlarındandı.

Yönettiği ve sonradan ayrılmak zorunda kaldığı hiçbir yerde kendisinden nefret ettirmemeyi başaran İngiliz siyasî aklının Irak’ta bugün bile geçerli olan kritik düzeydeki etkisi, üzerinde derin derin düşünmeye değer bir konu.

#Bağdat
#Prof. Dr. Ali Allâvî
#Şerif Hüseyin
4 yıl önce
Prensesin vedası
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle