|
ARGE harcamaları
Bizim oralarda meşhur bir laf vardır;
Hz. Âdem’i kaldırıp Yahyalı’da değişen bir şey var mı, diye sorsan, yok der,
derler.

Bugün artık değişimin sürüklemediği hiçbir alan ve hiçbir yer kalmadığıysa bir gerçektir. Fakat değişim sürüklerken sürüklenir de… Küresel ölçekte değişimin sürüklendiği kanalsa düşünce dünyası bir yana araştırma ve geliştirme faaliyetleridir.

Araştırma ve geliştirmenin icra edildiği iki önemli mecra vardır; birincisi üniversiteler, ikincisiyse işletmelerdir. Üniversiteleri bakımından ön plana çıkan ekonomilerin işletmeleri bu nedenle şanslı addedilebilir. Gene de işletmecilikte
konumlanma
, toplam stratejinin önemli bir parçası olsa da üniversiteye yakınlık üzerinden fotokopici veya yurt değilse kendisine avantaj/dezavantaj hesaplayan yoktur. Türkiye bunun üzerine düşünebilir.
İkinci mecra olan işletmeler tarafında ise ekonominin beyin göçü cezbedebilme (bunun etrafındaki tüm faktörlerle beraber) kabiliyeti ve işletmelerin ARGE iştahının güçlü olması belirleyicidir. (Beyin göçü derken geçenlerde Avrupa’da bir yere gidip kebapçı yamağı olan doktor profilden bahsetmiyorum. Sonuçta Türkiye, kebapçıların en mutlu olduğu ülke…) Türkiye hala beyin göçü verse de
varlığı
ve kurumlarıyla beyin göçü alabilme kabiliyetlerini geliştirmiş bir ülkedir. Verdiği göç de memleketinden kopmadıkça bir avantaj olarak görülebilir. Aldığı beyin göçü bakımındansa Özellikle Kafkaslar, Balkanlar, Afrika, Ortadoğu, Güney Asya, Türk Cumhuriyetleri gibi çevrelerden güçlü bir taleple karşılaşmıştır ki bu hayli zengin bir çeşitliliktir. Maalesef artan kalabalık üzerinden belki Türkiye’ye katkı verebilecek nitelikli kitle de bugünlerde yükselen karşıtlık söylemlerinden etkilenmektedir. Etkilenseler de bu insanlar Türkiye’yi sevdikleri için buradalar.
Kendi ülkelerinden nefret ettikleri için değil.
O yüzden Türkiye bu kısmı yönetebilir. Farklı kültür ve renkleri barındırmak katma değer geliştirmekte önemlidir. (Steve Jobs’un kaligrafi ilgisiyle bilgisayar için fontlar geliştirip başarı elde ettiğini hatırlatırım.) Diğer taraftan Türkiye’nin işletmelerinin ARGE iştahları ne denli güçlüdür sorusuna da cevap bulmak gerekir.

TCMB Reel Sektör İstatistiklerinden 2010-2020 aralığında 860 bin firmanın verisi incelendiğinde ARGE harcamalarının cirodan aldığı pay binde 2 seviyelerine dahi ulaşmamaktadır. Elbette her işletmenin ARGE yapacak hali yoktur. Sektörleri sürükleyen ana akım işletmelerin ARGE yapması yeterlidir.

Türkiye’de işletmelerin 2020 yılı için toplam ARGE harcamaları 18 milyar TL (yaklaşık 2,4 milyar USD muadili) seviyelerindedir. Aynı yılda OECD’ye göre Türkiye’nin toplam ARGE harcamalarının 25 milyar dolar civarında olduğu göz önüne alınırsa işletmelerin iştahının çok güçlü olmadığı da tartışılabilir. Belki dünyaya benzer bir fotoğraftır, verileri global ölçekte temin edemediğim için bilmiyorum. Ama şunu biliyorum; Türkiye büyürken niteliklerin de artması gerekliliğine, hedeflerine ulaşması için çok kere vurgu yapılıyorsa işletmelerin ARGEye ilgisi yükselmelidir. Türkiye’deki işletmelerin ARGE harcamalarının gelişimi ile ciro gelişimini gösterdiğim bir grafik hazırladım. Birbirlerini sürükledikleri belli… Ampirik olarak ARGE harcamalarının ciroyu sürüklediği bulgusunu elde etmeye ihtiyaç var ama daha çok cirodan alan kalınca ARGE harcaması yapılmış gibi duruyor. Belki iş kültüründe ARGE farkındalığı zayıf belki de bir finansman problemi.

En azından İSO toplantısındaki tartışmalardan anlaşıldığı kadarıyla son 6-7 aylık süreçte uygun kredi imkânlarından yeterince pay, ARGE için ayrılmamış. Çözüm olarak KGF desteğiyle bankalar ARGE finansmanı başlığında bir kredi ürünü geliştirebilir. Diğer taraftan TÜBİTAK’ın üniversite-sanayi işbirliği programlarının da bilinirliğini artırmak gerekir. Gerçekten işletmemi (çevresel etki faktörleri bakımından kısıt yoksa) üniversiteye gerekiyorsa meslek liselerine en yakın adrese konumlandırmaya özen gösterirdim. Üniversiteyle, meslek liseleriyle ilişkimi stajdan projeye kadar her yönüyle canlı tutar avantaj sağlardım, tıpkı Teknopark işletmelerinin yaptığı gibi.

Zafiyet

Türkiye’nin denge siyasetinde muhatap olduğu taraflar zafiyete düştü. Rusya, Ukrayna’da fiili zafiyet içinde… Belli etmemeye çalışsa da bunu tüm dünya görüyor. Son koz olabilecek
nükleerle tehdit etmeyi
, çok erken kullanması da buna işaret eder. Bu fiili zafiyet Türkiye için önemli çünkü kısmen Bayraktar ürünlerinden neşet ediyor.

İkinci olaraksa ABD zafiyete düştü. Hem fiili olarak hem teorik olarak… Terör elebaşları temizlenirken taziye mesajları yayınlaması ABD’nin fiili zafiyetidir. Türkiye’nin iç kaynaklarıyla gerçekleştirdiği bu operasyonlarda, geliştirdiği istihbarat altyapısının ve teknolojinin henüz bir kısmını kullandığını da biliyor.

Fakat daha da önemlisi ABD’nin teorik zafiyete düşmesidir. İsveç-Finlandiya işinde teröre destek verdiği ikrar edilmiştir. Tahıl koridoru işinde ise Türkiye’nin, BM’nin üzerinde konumlanmasıyla 5’linin diğeriyle beraber altta kalmıştır.

Türkiye en stratejik adımlarında ayağına dolanıp duran bu denge siyasetinden sıyrılmaya yaklaşmış gibi duruyor. Son dönemde denge merkezinin kendisi olduğu gelişmeleri kendi kurdu. Biraz zaman kullansa yetecek gibi geliyor. Biraz zaman kullansa ve çok sanatlı götürse süreçleri, Adalar Denizi’nde, Akdeniz’de, kendisini ilgilendiren diğer kargaşa ve rekabet bölgelerinde merkeze yerleşebilir.

#TCMB
#ARGE
#OECD
#İSO
2 лет назад
ARGE harcamaları
Sabır
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü