|
Mavi ekonomi

Ekonomi son yıllarda renklenmeye başladı. Renklendirme, sanırım herkesin aşina olduğu yeşil ekonomi kavramıyla başladı. Yeşil ekonomi, çevreye duyarlı üretim ve sosyal sorumluluk kavramlarını içeriyor. Sonra döngüsel ekonomi kavramı üretim-tüketim bütünlüğünde meseleyi toparladı. Dünya için pilot uygulama olan sıfır atık projesiyle Türkiye, döngüsel ekonomide pratik olarak önü çekti, çekiyor. Fakat akademik olarak yeterince zengin bir müktesebat henüz oluşmadı.

Tabii döngüsel ekonomi içinde bir kavram olarak mavi ekonomi literatürünün de dünyada yükselirken Türkiye’de zayıf kaldığını anlayabilirsiniz.

Şimdilik yeşil ekonomi daha çok finansçıların gündemine girmiş döngüsel ekonomi ise İslam iktisadı başlığında yer bulmuş gibi görünüyor.

Buna göre önemli bir tespit; yeşil ekonominin finansçıların gündemini tutmasının aslında finansın bir disiplin aracı olarak kullanılabildiğini de göstermesidir. Aynısı para politikası için de tartışılabilir. Disiplin yaylarının gevşediği bir ortamda para politikası yeterince çeki düzen vermeye katkıda bulunabilir.

Peki,
mavi ekonomi
ne demek? Mavi ekonomi, kabaca su ekonomisi demektir. Trilyonlarca dolarlık ekonomik aktivitenin gerçekleştiği bir mecrayı ifade eder. Ama ekonomide bir segmente isim koymak araştırmaları derinleştirmek imkânı verdiğinden mavi ekonomi, balıkçılık, deniz dibi sondajları gibi kısıtlı anlayışların ötesine geçmiştir. Zaten mavi ekonomi, sadece denizleri değil tüm su kaynaklarını gündemine alır.

Gelin, mavi ekonomiyle tartışılan gıda paniğine nasıl çözümler tartışılabilir başlığındaki meselelere bakalım.

Su kriziyle yüzleşmeyi bekleyen dünya için mavi ekonomi öncelikle tatlı su kaynağı geliştirme anlamı taşır. Deniz suyundan tatlı su elde edilmesi belli elementlerin, metallerin, maddelerin veya bileşenlerin ayrıştırılması teknolojilerinin geliştirilmesi demektir.
Deniz suyu %96,7 nispetinde su ve %3,3 nispetinde erimiş tuzdan oluşur. Bu bileşenin toplamı 1.3x 10
18
ton kadardır.
Yani
1.3 kentilyon
ton… Erimiş tuz başlığında az veya çok neredeyse tüm element tablosunun bulunduğu tartışılır. Aynısı tüm diğer su kaynakları için de geçerlidir.

Hatta bu ayrıştırma süreci artık deniz suyu/su madenciliği olarak adlandırılmaktadır. Tatlı su elde edilmesinden sonraki ikinci panik önleyici de burada ortaya çıkar.

Ayrıştırmayla neredeyse en makul maliyetli gübre elde edilebilmektedir.
Magnezyum, kalsiyum, potasyum, bor
gibi gübre girdileri su madenciliğiyle sağlanabilir.

Gıda paniği büyük oranda bu iki sorundan beslenen bir tartışmayken mavi ekonominin nasıl bir katkı yapabileceği sanırım anlaşılabilir.

Diğer taraftan mavi ekonomi en düşük enerji maliyetiyle homojen kalitede metal elde edilebilecek bir imkânı da tartışır. Mesela bataryalar için
lityum
sağlanması mümkündür. Demir cevheri keza bol miktarda mevcuttur.
Nükleer yakıt olarak kullanılan
uranyum
da su madenciliğiyle elde edilebilir.

Mavi ekonomi içinde yenilenebilir enerji üretiminin zaten önemli bir başlık olduğunu da tespit etmek isterim. Ama en önemlisi su madenciliğinin neredeyse tek çevreci madencilik uygulaması olmasıdır.

Üç tarafı sularla çevrili bir ülke olarak Türkiye’nin bu konulara daha fazla eğilmesi gerekir. Mavi ekonomide teorik ve teknik kapasitesini geliştirmek kaldıraç sağlayabilir. Çünkü artık
fosil ekonomi
(enerji kaynakları ve üretim alışkanlıkları bakımından) yeni ekonominin kaldıracına dönüşmüştür.
Erol Güngör hocanın tabiriyle uykuyla uyanıklık arasında bir dönemden geçiyor dünya.

Fosil Enerji Yerine İnsan Enerjisi

Dünyadaki enerji kaynaklarından birisi de insan varlığı, ısısı veya hareketidir.
Her bir insanın Hiroşima’ya atılan bombanın açığa çıkan enerjisi değil de onun çok üzerinde olan toplam enerjisinin 100 katı kadar atomik enerjiye sahip olduğu hesaplanmaktadır.
Bu tartışma bir tarafa dursun insanın zaten günlük olarak
100 Watt
elektrik enerjisi ürettiği bilinmektedir. Azıcık aktiviteyle
300-400 Watt
civarında elektrik enerjisi ortaya çıkarabilmektedir. Ciddi aktiviteyle bu miktar
2000 Watt
seviyelerine ulaşmaktadır. Diğer taraftan insan ısısının elektrik enerjisine kaynaklık edebileceği değerlendirilmektedir.

Dünyada işte bu kaynakların temini için bisiklet teknolojilerine, spor salonlarına, caddelere ve sokaklara uygulanabilecek teknolojiler üzerinde çalışılmaktadır.

Bu çalışmaların biraz insanı metalaştıran yönü olduğu ve yanlış anlayanların amacından saptırmasına müsait olduğu değerlendirilebilir. Fakat toplamda bir ziyaı çevrimi olarak gördüğümü belirtmek isterim. Enerji ve Eşitliğin yazarı
Ivan Illich
’in bununla ilgili ne düşüneceğini az-çok tahmin ettiğimde epey heyecanlı bir tartışma olarak gördüğümü de söylemeliyim. Ama ben meselenin başka bir boyutuna da başlık açmak istiyorum.
Anlaşılan o ki mekanik de bitmiş bir gelişme alanı değildir. Son dönemde el ekipmanları tasarımında öyle yapıcı gelişmeler sergilenmektedir ki yaygın mucitlik buradan yeniden diriliyormuş gibi bir duygu vermektedir. İfade edilmese de mucitliğin
dahi mucitlik, avam mucitlik
olarak ayrıma tabi tutulması da yersiz bir ikilik gibi görülmelidir.

O yüzden teknolojik gelişmeler kadar teknik gelişmeleri de yakından takip etmekte yarar var.

#ekonomi
#lityum
#uranyum
#Erol Güngör
2 yıl önce
Mavi ekonomi
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle