|
Selektiflik özde mi, sözde mi?

Selektif kredi, TCMB’nin faiz politikası yeterince suiistimal edildikten ve bankalarca ettirildikten sonra sıkça duymaya başladığımız ve hassasiyet yüklenen bir kavram oldu. Selektif, ekonomi politikasında amaç ve hedeflere dönük seçiciliği ifade eder. Gerek görüldüğünde stratejilerin bileşeni olarak kullanılır. Daha çok ön açmak için yapıcı yönde işlev görür. Bazen de gene ön açmak için kısıt koyucu olabilir. Farz-ı misal bir işletme gidip kendi parasıyla ne istiyorsa yapabilir ama hanehalkının varlıklarını kredi olarak alıp hanehalkının aleyhine döviz alamaz, amacı dışında kullanamaz. Bu kısıtları getirmek de selektiflik unsurudur. Fakat bu seçicilik kısmen eyleme yansısa da yansımadığı örnekler de ortada duruyor.

Özellikle TCMB’nin söylemindeki selektif vurgusunun uygulamada karşılığının olmaması dikkat çekiyor. BDDK, son haftalarda KOBİleri kayırma ihtiyacına dönük önemli adımlar atmışken TCMB, kararlarında “KOBİ” ve “yatırım” gibi başlıklarda hiçbir selektif farkındalık sunmuyor. Sunmayabilir ama sunacağını söylüyorken yapmıyor.

Örneğin kredilere uygulanan zorunlu karşılık uygulamasında yatırım kredilerini ayırmıyor. Ve yahut da istihdamı ve ücretleri güçlü tutması gereken bir dönemden geçen Türkiye’nin istihdamını taşıyan KOBİleri için finansman imkânlarının esnek olması gerektiğini göz ardı ediyor.

Dahası iletişim-uygulama kopukluğu başka biçimlerde de kendisini gösteriyor. Bakanlığın 9 Haziran günü açıklama yapılacağına dair açıklama yapmasından bu yana Bakanlık ve “ilgili kuruluşların” sosyal medya hesaplarındaki sistematiği anlamaya çalışıyorum. Çözemiyorum.

Öncelikle ilk açıklama yapılacağı duyurusundan sonra Bakanlık sosyal medya hesabının takipçi sayısının gözle görünür ölçüde arttığını söylemek isterim. Gene de yüksek ilgiyle ekonomiye odaklandığı düşünülen bir sosyolojide hem Bakanlık hem ilgili kuruluşların takipçi sayısının gerçekten diğer bakanlıklara göre az olması iletişim meselesine genel olarak odaklanılması gerektiğini gösteriyor. (İlginç şekilde ABD özelinde de durumun benzer olduğunu söylemek isterim.)

Şöyle de tespitlerim var; Bakanlık’ın açıklama günkü ve geceki sosyal medya hesap hareketleri takip edildiğinde ilgili kuruluşlardan olan BDDK ve SPK açıklamalarının tekrar paylaşıldığı (rt) görülebileceği halde TCMB açıklaması için bu yapılmadı. Oysa bana TCMB’nin kredilere uygulanan zorunlu karşılık adımı da Bakanlık açıklaması kapsamındaki bir adım gibi geldi. Sanırım bu tutum bağımsızlık ilişkisi gereği? Fakat ilgili kuruluşların sosyal medya hesaplarının karakterini, takip ettikleri hesapları falan inceleyeyim dediğimde sistematik bir yaklaşımın zaten hiç var olmadığını anladığımı belirtmek isterim.
Devlet, kurumlarına sosyal medya kullanımı ile ilgili asgari bir standart teklif etmeli gibi geldi.
Çünkü birçok politika gelişmesi bu platformlarda tartışılıyor. Adeta dijital forumlar ortaya çıkıyor.

BDDK da daha önceki kararlarını sosyal medya hesabından duyurduğu halde son kararını duyurmadı mesela. Sosyal medya kullanıcıları dolaylı yollardan metne ulaşabildi. Sadece platformların kullanımıyla ilgili özeni artırmak dahi mevcut şartlarda yeterli bir iletişim iyileşmesi sağlayabilir.

Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’in gazetemizi ziyaretinde “kendi sosyal medya hesabını değil, Bakanlık’ın hesabını kullanmayı doğru ve etik bulduğunu” ifade etmesinin kamu için önemli bir farkındalık olarak görülmesi gerektiğini de belirtmek isterim. Mesela valiler, valilik hesaplarından değil de, kişisel hesaplarından şehirle ilgili önemli kararları duyururken Bakan Özer’in yaklaşımı gerçekten çok değerli.

Son not: Kurumsal hesap olarak en derli toplu olanı Adalet Bakanlığı’nın hesabı gibi geldi. Unvanına yakışır bir nitelik… Örnek oluşturabilir.

Yunanistan Pobre (Ftochós)

Yunanistan ikinci Puerto Rico olmaya doğru ilerliyor. Amerikan eyaletimsisi… Hem seçme, seçilme hakkı da olmayacak Puerto Rico gibi.

Gerçekten de Yunanistan’daki Amerikan üsleri, niteliği ve dağılımıyla tam bir Puerto Rico örneği. Ada olan Puerto Rico’nun 4 tarafı üslerle çevrili, yarımada olan Yunanistan’ın ise üç tarafı... Arada tek bir fark var; Rico zengin lakabıyla modelde, Yunanistan ise fakir… Yetkinlik ve yeterlilik bakımından fakir…

Aslında Yunan-Ortodoks sentezinin güçlü olduğu göz önünde bulundurulduğunda Amerikan eyaleti haline gelmek Yunan siyasetinin iflasıdır. Çünkü Yunanistan süper laik bir devlet olarak yola çıkmaya çalışmış, bu yaklaşım tutmayınca kiliseyle ittifak gerçekleştirmiş, ırkçılıkla karıştırdığı bir milliyetçiliği beslemiş, didinmiş durmuş, gele gele hiç biri nitelikli bir siyasete dönüşmeyip manda altına girmiştir. Yani Yunanistan bitmiştir. Bu bitişi yarın ilan edilir, öbür gün edilir, önemli değil. Bitmiştir o kadar. Zaten bu çırpınış o bitişin çırpınışıdır. Ve bu bitiş hasım gördükleri Türkiye’nin yükselişinin altında ezilmiş olduklarını değerlendirmelerinden beslenmiştir.

Türkiye’nin provoke edilmesi için, -karikatürize edersem- hani eskiden elektrik tesisat borularından külah üflerdi çocuklar rahatsız edici olmak üzere, bir enstrüman haline gelmiştir.
Ve onu sahiden bitirecek sadece Türkiye’nin sabrı olacaktır.
Daha fazlasına gerek dahi yok.

#BDDK
#Milli Eğitim Bakanı
#Mahmut Özer
2 yıl önce
Selektiflik özde mi, sözde mi?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle