|
Western tasalar ve Türkiye’yi bozmalar

Sanırsın dünyanın yerçekimi artmış gibi bir ağırlık… Göç, küresel ısınma, artan işsizlik ve kaotik başka ne varsa…

Tüm bunların ortasında
Türkiye, krizleri çözme kabiliyetini tek başına üzerinde topluyor.

Bu elbette bir liderlik meselesi... Liderin kendi karakteri kadar devletinin karakteri ve medeniyetinin değerlerinin de rolü var. Belki uzun zaman sonra bu zincirdeki uyum bağlantılanıyor.

Bu da dünyayı bağlantılıyor. Tıpkı ecdat yadigârı
Mostar Köprüsü
yeniden imar eder gibi.

Türkiye artık sadece Türkler için değil, tüm dünya için bambaşka bir hikâye. Herkes buna alışmalı; sevinenler vakarla, öfkelenenler sükûtla. Tercihler de artık kanıksanması gereken bu başka Türkiye’ye uygun olarak yapmalı.

Financial Times gibi yayın organlarının pişirdiği sistematik baskı hazırlığının da Rusya’yı değil, bu hikâyeyi bozmak için Türkiye’yi hedef aldığı üzerinde mutabık kalınmalı. İçeriden bu baskı destek bulamamalı. Çünkü FT’ye servis eder gibi önce yurtiçinde benzer spekülasyonların işlendiğini biliyoruz.

Rusya’ya yaptırımlara Türkiye’nin taraf olmasını istemek Rusya’nın aleyhine düşünülmüş bir yaklaşım gerçekten değildir. Bundan murat Türkiye’nin zararını dilemektir. Ancak kimse unutmamalıdır ki Türkiye taraf olursa dünyada barış imkânı kalmayacağı gibi barıştan söz etmek de mümkün olmayacaktır. Yani Türkiye’ye yaptırım baskısı yapmak dünyanın da aleyhinedir.

Türkiye’nin duruşu kadar ekonomisinin gücü de dünya barışı için önemlidir. Türkiye üretim gücüyle ve dünyanın neredeyse tamamına ihraç ettiği ürünleriyle tedarik zincirindeki kırılmaların en çok yoksullara zararının dokunduğu dünyada belli oranda önemli rol oynuyor. Dünya ihracatından aldığı payın giderek artması bunu gösterir. Yaptırımlara taraf olmak bu dinamikleri de bozacaktır.

Sanki biz sürünüyoruz, Türkiye de sürünsen der gibi bir istek Batı’dan gelen. Putin Şanghay İşbirliği Örgütü toplantısındaki konuşmasında diyor ki; gübre yaptırımları AB üyeleri için kaldırıldı, az gelişmiş veya gelişen ekonomiler için kaldırılmadı. Yani Batı kendinden başka kimseyi düşünmüyor. FT’nin kendisi yazıyor gübre fiyatları sürdürülemez seviyelerde diye. Tahıl koridoru dahi Afrika için açılmışken Afrika’nın gözyaşlarının arkasından sinsi bir yılan gibi çıkıp tahılın çoğunu aldıklarını da biliyoruz.

Doğu kafasıyla bakınca gerçekten iğrenç. Batı kafasıyla bakınca her şey olması gerektiği gibi.

Bunlarla yaptırımlarda falan kol kola girmek mi, hadi canım sen de, demekten başka ne denir ki?

Net hata noksan gelişiminin, yastıkaltı varlıkların enflasyon karşısında gelir takviyesi olarak çıkarılması, muhasebedeki dönemsellik, sınır ticareti, turistlerin cebinde gelen paralar vesaire olduğunu herkes biliyor. Hatta Türkiye’den bir araştırmacının yabancı öğrenciler kaynaklı 500 milyon ila 1 milyar dolar arası giriş olduğunu tespit edebilen bir yayını da var.

Financial Times’ın Türkiye’yi gayrimeşru gösterme çabası, oligarklarla ilişkilendirme gayreti yazının diline bakarak gerçekten kötü niyetli. Oligarkların iş yapış biçimini en iyi Batı ekonomileri bilir. Türkiye çalışıyor, üretiyor, oligarklar değil, Avrupalılar Türkiye’ye akıyor. Yazın manşetinizden kazlar Türkiye’ye uçmayın, ekonomilerine destek vermeyin, diye. Türkiye de kurtulsun çoğu kalite fukarası insanlarınıza geri duramadığı misafirperverliğini göstermekten. Şirketleriniz geliyormuş. Alıkoyamıyorsanız, gelsinler.

Macron Gidici mi?

Amerikan Hazinesi’nden, Avrupa’nın kışın Rusya’dan gaz almayı keseceği ve bunun fiyatları yükselteceği açıklaması geldi geçenlerde. Sanırım Avrupa’nın LNG piyasasına yükleneceği göz önünde bulundurularak bu öngörüde bulunuldu.

Yalnız hali hazırda Rusya’nın zaten Avrupa’ya gaz akışını kestiği göz önünde bulundurulduğunda açıklama tutarsız görülebilir. Belki Rusya’nın gazı yeniden salacağı düşünülüyordur. Rusya gazı yeniden salar da Avrupa almazsa bunun Avrupa ve diğer ülkeler üzerine sonuçları olur. Mesela Hindistan ve Çin’in ucuz gaz imkânı bulacağı düşünülebilir. Avrupa’dan gaz ve enerji sıkıntıları nedeniyle taşınacak fabrikalara ev sahipliği yapacak ülkeler işgücü istihdamı ve büyüme imkânlarını genişletebilir.

Fakat böyle bir gelişmeden beklenen asıl önemli sonucun Avrupa’da Amerikan eksenli politikalarla zor duruma düşüldüğü değerlendirmesiyle sokak eylemlerinin başlamasıdır. Bu eylemlerin birkaç ülkede hükümeti düşürebileceği de tartışmalara yansıyor. Bu tür tespitler üzerine düşünürken aklıma ilk Macron geldi.

Fransa’nın tarihi tecrübesine bakılarak sokak eylemleriyle hükümetin değişebileceği ülkeler sıralamasında başa yazılabileceği düşünülebilir.

Uzun zamandır Sarı Yelekliler olarak bilinen grubun eylemleri devam ederken ve daha geçtiğimiz hafta sonu yüzden fazla eylemci tutuklanmışken Macron enerji krizi halinde gider gibi geldi. Söylemindeki Türkiye karşıtlığının kendi başarısızlığının ikrarı olduğunu herkes biliyor. Barışı değil savaşı seçerek yanlış tarafta yer aldı. Büyük bir hikâye yazma fırsatını kaçırdı. Semerkant’tan gelen fotoğraf onu kahretmiş olmalı.

Diğer taraftan lider seti Avrupa’da değişirken o eski gruptan kaldı; Merkel gitti, Johson gitti, Elizabeth bile gitti. O grupla beraber gitmesi gerekir zaten.

Bir de kimsenin yaslanmadığı Macron’a yaslanan Miçoktakis var. Yaslanayım derken düşüverir. O da sıralamada ikinci olur.

#Türkiye
#Fransa
#Macron
#Merkel
2 yıl önce
Western tasalar ve Türkiye’yi bozmalar
Solun tarihi yeniden yazılsın
Muhayyel siyaset ve sol muhalefet
Solcular niçin demokrat olmakta zorlanıyor?
Koç"un cesedi 1 milyon dolar
Kontrollü sosyal hayatın ekonomisi