|
Şiirsiz düşünce: Kuru/tan ağaç

İçinde yaşadığımız dünyayı üç dâhî adama borçluyuz: Socrates, Eflatun ve özellikle de Aristo''ya. Socrates''i, Eflatun''u, Aristo''yu aradan çekip çıkarın, ne Augustine kalır, ne Aquinas; ne Descartes, ne de Kant.

Çağımızın bilge düşünürlerinden Whitehead, "2500 yıllık Batı düşünce tarihi, Aristo''yla Eflatun''a düşülmüş bir dipnottur" derken, tam da benim vurguladığım noktaya dikkat çekiyordu.

* * *

İlk "suç"u, "aslî günah"ı, Socrates işlemişti: İnsanın varoluş serüvenini, sema''dan arz''a indirmiş, bütün yükü insanın omuzlarına yüklemişti: Tabiatüstü''nün, mitolojilerin ve dinlerin Grek yarımadasında ve kolonilerinde yaşanan kaos''a, katastrof''a dâir söyleyebileceği bir şey yoktu: Mitolojinin tanrıları, insanları ayartmaktan, birbirine düşürmekten başka bir şey sunmuyorlardı Ege havzasında birbirinin boğazına çöken şehir devletlerine: İnsan, kendi kaderini kendi eline almalıydı artık.

İnsanın kendi kaderini kendi ellerine alması, kendini putlaştırması anlamına geliyordu: İnsan, sahte tanrıları yeryüzünden, Grek kolonilerinden kovmuştu ama bu kez kendini tanrılaştırmıştı: İnsan her şeydi; her şeyin ölçüsü ve ölçütü insandı şeksiz şüphesiz.

Yeni bir Arşimet noktası icat etmişti Socrates Grekler için böylelikle: Akıl. Bu Arşimet noktasını varlığı, eşyayı ve hakikati anlama çabasının mihenk taşı katına yükseltmek, Aristo''ya düşecekti. Aristo, atası Socrates''in temellerini attığı, üstadı Eflatun''un inşa ettiği "akıl mağarası"na hapsetmişti Tanrı''yı da, insanı da, hakikati de.

* * *

Aydınlanma düşüncesi, Batılıları ve bütün insanlığı, aklın kutsandığı bu Grek mağarası''na tıktı; kapılarını da bütün dünyalara kapattı.

Öyle ki, Aydınlanmacı düşünürler, Çin düşüncesini, Hint düşüncesini, İslâm düşüncesini yoksaymayı geçtik, Nietzsche''nin haykırarak dikkat çektiği gibi, Socrates-öncesi Grek düşüncesinin ulu çınarlarını bile kurutmayı marifet sanacak kadar entelektüel bir vandalizme imza artmaktan çekinmediler.

* * *

Şimdi dikkatinizi yoğunlaştırmanızı istediğim iki can alıcı nokta var burada. Birincisi şu: Socrates''le birlikte başlayan, Aristo''yla sistematize edilerek kıvamını bulan ve dondurucu(ya yerleştirilen) Grek düşüncesi, şiir''den mahrumdu; o yüzden insanı bu dünyaya ve aklının, duygularının ve arzularının ayartılarına mahkûm etti. Tabiata açılabilseydi, en azından, şiiri olmasa bile şiiriyeti yakalayabilirdi. Oysa Grek düşüncesi, kapılarını tabiata da kapadığı için, şiirin, insanı tahmin edemeyeceği dünyalara, hülyalara, düşlere taşıyan sınırsız ufuklarında gezintiye çıkarma imkânını yok etmişti.

Grek düşüncesi, fırtınalı geçecek, her şeyi kasıp kavuracak, hallaç pamuğu gibi savuracak dondurucu bir kış mevsiminin hazırlayıcısı sert bir sonbahar sunabilmişti insanlığa yalnızca.

* * *

İkinci dikkat çekmek istediğim can alıcı nokta da şu: "Çağdaş İslâm düşüncesi" olarak nitelendirilen Câbirî''lerin, Hanefî''lerin, Arkoun''ların, Laroui''lerin temsil ettikleri "düşünce", Aydınlanma düşüncesinin Grek mağarasının gölgesinde varolmaya çalışan, yapraksız, dalları, budakları olmayan, meyve vermesi imkânsız, kupkuru bir akıl ağacı projesi sunuyor bize: Şiir''le ilgi ve irtibat kuramayan, şiiri ıskalayan, şiiri ıskaladığı için de insana, hayata ve hakikate değemeyen, kupkuru, donuk ve kunt bir düşünce bu.

* * *

Oysa İslâm düşüncesinin merkezinde şiir vardır: Akaid''den fıkha, lugat''ten lisan''a, bediiyat ve maânî''den tarih''e kadar İslâm düşüncesi, gücünü, derinliğini şiire ve şiiriyetine borçludur. Grek düşüncesi ve onun gölgesi Aydınlanma düşüncesi gibi salt kavramsal / rasyonel değil; aynı ânda sözü, gözü, kalp gözünü de hareket geçiren tıpkı meyve veren bir ağaç gibi; tıpkı tabiatın kozmik dansında özetlendiği -bir meyvenin içi, dışı, renkleri, kokuları ve oluş/um süreçleri- gibi çok katmanlı, çok renkli, çok dokulu, o yüzden hayata ve insana, tabiata ve hakikate her bir bölmesinden değen, her tarafı şiirle dolup taşan bir düşüncedir.

Bu düşüncenin dorukları -Gazâlî''ler, Mevlânâ''lar, İbn Arabîler- o yüzden her zaman taptaze meyveler verebilecek bir yerde dururlar. Yine bu yüzden, bu anadamarın, bu atardamarın gürül gürül akan sularından içen Türkiye''deki çağdaş İslâmî düşüncenin öncüleri Bediüzzaman''lar, Necip Fazıl''lar, Sezai Karakoç''lar, hem vücudu / varlığı, hem vicdanı, hem de vecdi her hâlleriyle, her sözleriyle, her eylemleriyle, her oluş, varoluş ve fikir çileleriyle hem yaşarlar, hem de yaşatırlar bize.

Şiirsiz düşünce, şuursuz ve ruhsuz''dur. O yüzden insanı da, dünyasını da şuursuzlaştırır ve duyarsızlaştırır, donuklaştırır ve ruhsuzlaştırır son kertede.

13 yıl önce
Şiirsiz düşünce: Kuru/tan ağaç
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu