|
İslâmcılık: Ruh, ayna, varoluş kaynağı

İslamcılık, hiç de sevimli bir sözcük değil. İdeoloji çağrışımı yaptırıyor insanda derhal. İslâmcılığın en büyük zaafı, siyasî bir ideoloji olarak takdim edilmesi ama bunun Müslüman toplumlarda, yaygın olarak, sorgusuz sualsiz kabullenilmesi. İslâm''ın siyasî bir ideoloji ya da proje olarak sunulması, İslâm''ın sadece konjonktürel malzeme olarak algılanmasına ve kullanılmasına yol açıyor her dönemde.

İslâm''a en büyük darbeyi, İslâm''ı siyasî bir ideolojiye, kullanışlı konjonktürel projelere malzeme yaptığınız zaman vurursunuz.

İslâmcılığın sunduğu en büyük yanılsama, sadece İslâmcıların Müslüman olduğunu zannetme tehlikesidir.

İslâmcılık, siyasî bir ideoloji değil, topyekûn bir varoluş yolculuğudur. İslâmcılık, Müslüman toplumların, hem ruhu, hem de omurga hareketidir ve dünyanın da vicdanıdır: Sözgelişi, Filistin, yarım asırdır, insanın, insan olmanın onurunun nasıl korunabileceğinin en muhteşem anıtı olarak bunun biricik kanıtıdır.

* * *

İslâmcılık deyince benim zihnimde oluşan ilk şey: Samimiyet. İslâmcılık, her şeyden önce, İslâm''la kurduğumuz ilişkinin ne kadar samimî veya gayr-ı samîmî, ne kadar doğrudan veya dolaylı, ne kadar aslî veya arızî olduğunu gösteren bir ayna işlevi görüyor.

İslâmcılık, tek varoluş aynamız bizim: Kendimizle ilişkimizin, dünyayla ilişkimizin nasıl bir seyir izlediğini, nasıl bir hâl aldığını gösteren tek aynamız.

* * *

İslâm''la kurduğumuz ilişkinin samimiyeti, doğrudanlığı, aslîliği, dünyayla kurduğumuz ilişkinin de aynı varoluşsal düzlemlerde gerçekleşmesini sağlıyor. İslâm''la ne kadar samîmî, doğrudan ve aslî ilişki kurabiliyorsak, diğer dinlerle, kültürlerle, felsefelerle, kısacası bizim dışımızdaki dünyayla da ancak o kadar samîmî, doğrudan ve aslî ilişkiler kurabiliyoruz.

Bu nedenle, Grekleri sadece biz ciddiye aldık; onlardan alacaklarımızı da ancak böylece alabildik ve Grek düşüncesi tarafından u/yutulmadık; Hıristiyanlar gibi, mesela. İlişkiye geçtikten sonra da yutmaya, yok etmeye, kendimize benzetmeye kalkışmadık. ''Hace-i Evvel'' dedik paganlara.

Beslenebileceğimiz kadar beslendik ama boyunlarını kesmedik, kılıçtan geçirmedik, onların çocuklarının bize ve başkalarına yaptıkları gibi Engizisyon kazanlarında cayır cayır yakmadık.

Şunu söylemek istiyorum: Ancak İslâm''ı ciddiye alan insanlar, dünyayı ciddiye alabiliyor, başka dünyalara açılabiliyor, ciddiyetle yaklaşabiliyorlar.

Ancak İslâm''ı ciddiye alan insanlar, önce kendilerini eleştirebiliyorlar: Hem de şiddetle, derinlemesine ve her zaman. Meselâ tarihte Gazalî gibi. Bizzat İslâmcılık üzerinden de meselâ dün Bediüzzaman ve Mehmet Akif, meselâ bugün Sezai Karakoç ve İsmet Özel gibi.

İslâm''ı ciddiye aldığı zaman insanlar, bir kuşak önce Müslüman olmasalar bile, Müslüman olduktan sonraki süreçte tarihin akışını değiştirebilecek yüksek ahlâk, bağlanma ve sanat anıtları inşa ediyorlar ve kendileri bu tecrübenin bizzat anıtı olabiliyorlar. Meselâ Büyük Sinan gibi.

* * *

İlk teorik ilke: İslâmcılık, Müslümanların İslâm''la ve dünyayla imtihanlarının adı, adresi ve aynasıdır.

Ancak İslâmcılığa bakarak, İslâmcılığın nerede olduğuna bakarak, dünyanın ne hâlde ve nerede olduğuna karar verebilirsiniz.

İkinci teorik ilke: İslâmcılık, son üç asırda, Müslümanların ilk defa özne olmalarını sağlayan varoluş yolculuğunun adı ve yeri olmuştur. İslâmcılığın dışındaki hareketlerin hiç biri, özne olamamıştır; olabilmeleri de çok zordur.

Üçüncü teorik ilke: İslâmcılık, sadece Müslümanların değil, bütün dünyanın nereye gittiğini gösteren en güvenilir tek aynadır. Son çeyrek asırda, dünyada yalnızca İslâm''ın tehdit olarak konumlandırılması, bunun temel göstergesidir.

Dördüncü teorik ilke: İslâmcılık, dünyada şu ân yaşayan ve kitlelere de, âlimlere de, sanatçılara da, siyaset adamlarına da umut ışığı veren en güçlü tek harekettir.

Beşinci teorik ilke: Küresel sistemin kendi geleceğini garantiye alabilmesi için belirlediği birincil hedef, Müslüman toplumların İslâm''la doğrudan ilişki kur/a/mamalarını sağlamaktır. O yüzden iki temel strateji izliyor sistem: Birincisi, İslâm''ı terörle özdeşleştirmek. İkincisi İslâm''ı ve Müslüman toplumları sekülerleştirmek. Böylelikle Müslüman toplumların İslâm''la doğrudan ilişki kurmalarının önüne geçmek.

Küresel sistemin lordları, İslâmcılığı bitirdikleri zaman, İslâm''ı bitirebileceklerini çok iyi biliyorlar. Çünkü İslâmcılık, Müslüman toplumların ruhudur. Diğer hareketler ise bedeni.

* * *

Eğer İslâmcılık biterse, Türkiye biter.

Eğer İslâmcılık biterse, Kürt meselesi hiçbir zaman bitmez; üstelik de yeni ''Kürt'' meseleleri zuhur eder.

Eğer İslâmcılık biterse, İttihad-ı İslâm fikri de biter; İslâm coğrafyasında etnisite, kabile, mezhep, şebeke eksenli yığınla devlet zuhûr eder.

Eğer İslâmcılık biterse, medeniyet fikri de, evrensellik fikri de biter.

Eğer İslâmcılık biterse, kardeşlik fikri de, kardeşliğin kendi de biter.

Eğer İslâmcılık biterse, zulüm, haksızlık ve sömürü hiçbir zaman bitmez.

Eğer İslâmcılık biterse, ufkumuz kararır, umutlarımız söner, geleceğimiz suya düşer.

12 yıl önce
İslâmcılık: Ruh, ayna, varoluş kaynağı
Yok kanun, yap kanun!
Deprem edebiyatı
Dört kupanın üçü gitti biri mucizelere kaldı
‘Korkuluk’…
Bakanlar Kurulu hangi kurum personelinin maaşını arttırdı?