|
"Ölüm-Kalım Savaşı"

Depremden bizatihi zarar gören vatandaşlarımızın maddi ve manevi yaralarının sarılması için el ele gönül gönüle vererek her birimiz üzerimize düşen her şeyi yapmak zorundayız.

Depremin üzerinden bir hafta geçmesine rağmen devletin, deprem bölgesinde üzerine düşeni yeterince yapamadığını görmek gerçekten düşündürücü. Dün New York Times gazetesinde yayımlanan başyazıda da açıkça belirtildiği gibi "deprem bölgesinde devlet yok. Daha ilk günden itibaren devletin ne denli bir acziyet içinde olduğu gözleniyor."

Bu yüzden deprem bölgesinde büyük bir kaos, şaşırtıcı bir koordinasyon eksikliği gözleniyor. Yine de her şeye rağmen ülkemizin dört bir bucağından akın akın bölgeye koşan, depremden zarar gören insanlara, malıyla, bedeniyle yardım eli uzatan kollektif tavrı ve hareketliliği toplumumuzun hala dayanışma, yardımlaşma ve kardeşlik ruhunu ve bilincini yitirmediğini ortaya koyması bakımından ülkemizin geleceği adına ümitlenmemize yetiyor.

Hangi Deprem?

Depreme ilişkin en sağlıklı ve doğru haberleri, bilgileri ve analizleri hala yabancı basın-yayın organlarından alıyor ve öğreniyoruz.

Dahası nasıl giyineceği, nasıl düşüneceği, kimleri/neleri dost/düşman bellemesi; nerede, nasıl hareket etmesi gerektiği gibi, üstüne vazife olmaması gereken şeyleri vazife edinip irrasyonel ve primitif şekillerde hareket ederek, toplumun yukarıdan aşağıya doğru dizayn edilmesi, "adam" edilmesi veya hizaya getirilmesinde "üstün bir başarı"(!) gösteren elitlerimizin sözümona modernleşme tarihimiz boyunca ortaya koydukları performasın, yaşadığımız depremin salt bir doğal felaketle sınırlı olmadığını gözler önüne sermesi bakımından son derece irkiltici ve tedirgin edici olduğunu belirtmek zorundayız.

Aslında bu deprem, ülkemizin yaşadığı siyasi, kültürel, ahlaki/manevi depremin hangi boyutlarda seyrettiğini göstermesi bakımından oldukça ibret alınması ve daha fazla "kan" kaybetmeden, yürek ve nefes tüketmeden gereken derslerin çıkarılması gerektiğini hepimize öğretmiş olması zorunlu olan bir deprem. (Bu noktada konuyla ilgili en çarpıcı yazıların, şair ve düşünür İsmet Özel tarafından Yeni Şafak''ta yazıldığını ve bazı okuyucularımızın İsmet Özel''in kimi yazılarını evlerinin ve işyerlerinin duvarlarına astıklarını bildirmekte yarar görüyorum).

Depremden Önce... Depremden Sonra...

Toplumumuz, Osmanlı''nın son dönemlerinden bu yana siyasi, kültürel ve ekonomik olarak tam bir varolma, kendisi olma, yani bir tür "ölüm-kalım savaşı" veriyor. Bu deprem, aslında yaşamakta olduğumuz depremlerin salt tabii felaketlerden ibaret olmadığını, aksine, köklü bir kimlik krizi, "ben-idraki" sorunu yaşadımızı; toplumumuzun sorunlarına sahip çıkacak, elitlerle toplumun kimliklerinin birbirini itmediği, aksine birbirini beslediği, bütünlediği; bizim çok yönlü kültürel, tarihsel deneyimlerimiz ve birikimlerimiz etrafında yaratıcı ve ufuk açıcı şekillerde bütünleşebildiğimiz zaman bugüne kadar yaşadığımız yapay sorunları aşabileceğimizi, ancak o zaman elitlerle toplumun tek yürek tek bilek olabileceğinin mümkün olabileceğini gösterdi.

O yüzden depremden sonraki Türkiye''nin depremden önceki Türkiye''den farklı olacağını, farklı olması gerektiğini düşünüyorum. Çünkü toplumuyla sorunlu, toplumunun yüzyılların mücadelesi, deneyimi sonrasında ortaya koyduğu çok yönlü ve zengin birikimi, yani bizi biz yapan, her şeye rağmen hala ayakta durmamıza imkan tanıyan anlam haritalarımızın ve kültürel dinamiklerimizin yoksayıldığı bir ortamda toplumumuzun hem geleceğe güvenle bakabilmesinin, huzur ve barış içerisinde yaşayabilmesinin, hem de sorumluluklarının farkında ve bilincinde olan güçlü, çağdaş ve büyük Türkiye''nin kurulabilmesinin son derece zor olacağını altını çizerek vurgulamak istiyorum.

Silkiniş "İmkan"ı

"Kendi"siyle, yani toplumunun anlam haritalarıyla ve kültürel/tarihsel dinamikleriyle sorunlu / kavgalı olan bir ülkenin, beklenmedik zamanlarda beklenmedik şekillerde zuhur edecek "ölüm-kalım savaşları" vermekten kurtulamayacağı artık anlaşılmış olmalı. Ortaya konulan zengin pratiği yoksayrak topluma retoriksel (hayali) projeler dayatmakla bir "yer"e varabilmiş tek bir ülke yok yeryüzünde.

O yüzden 17 Ağustos''ta yaşadığımız depremin bir silkiniş, bir kenetleniş ve toparlanış imkanı olarak değerlendirilmesi gerekiyor. Biz müslümanlar, tarihi ve olayları materyalist/pozitif gerçeklere indirgeyerek izah edemeyiz. Sünnetullahın, fizikötesi bir güç ve iradenin varolduğuna, bu güç ve iradenin hayatımıza, dünyaya müdahale ettiğine inanırız.

Kutlu Kitabımızda deprem gibi "tabii olay"ların, bir ikaz, bir imtihan ve ilahi bir mesaj olduğu belirtilir.

Bu yüzden hem elitlerimizin hem de toplumumuzun bu ilahi mesajdan gerekli dersleri çıkararak, "yapıp ettiklerimiz" üzerinde bir kez daha düşünmeleri; daha emin, huzurlu, barışçıl ve kardeşlik dolu bir geleceğin inşası ve icadı için "ortaklaşa" hareket edecekleri bir zemin ve ortam oluşturmanın yollarını araştırmaları gerekiyor. Bugüne kadar toplumun duyarlıklarını, anlam haritalarını ve kültürel dinamiklerini hiçe sayan tavır ve davranışların bizi türlü depremlerin eşiğine sürüklemekten başka bir işe yaramadığını artık görmenin zamanı geldiğini anımsatarak tabii deprem felaketi dolayısıyla tüm müslüman halkımıza geçmiş olsun diyor; sabır, metanet, basiret ve feraset diliyorum.


25 yıl önce
"Ölüm-Kalım Savaşı"
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle