|
Öz/güven bunalımı

Bölücü örgüt PKK''nın lideri Abdullah Öcalan''ın idam kararının resmen onanmasına Avrupa ülkelerinin tepkileri beklenildiği gibi oldu. Bu ülkelerin hemen hepsi, idam kararı aleyhinde fikir beyan ettiler. Almanya''nın Ankara Büyükelçisi''nin idam kararına ilişkin yaptığı açıklama, AB-Türkiye ilişkilerinin gelecekte ne tür bir yön ve şekil alabileceği konusunda diğer AB ülkelerinin görüşlerini de özetliyor gibiydi: "Türkiye, idam kararını infaz etmeye kesinkes karar verecek olursa üyelik beklentisiyle gittiği Helsinki''den avucunun içini yalayarak döneceğini bilmelidir."

Her şeyden önce birilerinin bizim hakkımızda bu denli ukalaca laflar edebiliyor; bizim ise sadece bu lafları hazmetmekten başka seçeneği yokmuş gibi bir duruma itiliyor olmamız, fena halde rahatsız edici.

Peki, Avrupa Birliği''nin konumunda veya yerinde Amerika olsaydı, ABD''nin bu konudaki tavrı Avrupa ülkelerinden farklı mı olacaktı? Elbette ki hayır. Oysa ülkede tam da böylesi bir hava estiriliyor. Şu an Amerika''nın konumu ve çıkarları bu konuda Türkiye''nin resmi politikalarıyla örtüşüyor; hatta bizim politikalarımızı da zaten çoklukla ABD veya ABD''nin çıkarları belirliyor. Eğer öyle olmamış olsaydı, hiç de beklemediğimiz bir anda Apo yakalanıp Türkiye''ye teslim edilmezdi.

Kuşku, panik ve gerilim...

Bugüne kadar Avrupa''nın Türkiye''ye karşı takındığı kuşkucu, buyurgan ve saldırgan tavır, bir yandan bölgemizde daha düne kadar sahip olduğu gücü ABD''ye kaptırmış olmasından; öte yandan da bölgedeki toplumlara, ülkelere ve kültürlere karşı hep önyargılı, Avrupa-merkezci bir tavır takınageliyor olmasından kaynaklanıyor.

Nitekim bu tavrı, Apo''nun idam kararı haberini, Avrupa medyasının veriş biçiminde çok net bir şekilde görüyoruz. Burada belki de asıl ilginç olan, Amerikan medyasının da olayı verirken, aynı haleti ruhiye ve tavırla vermiş olmasıdır.

Tüm batılı medyaların idam kararına ilişkin haberde öne çıkardıkları ortak tavır şöyle: "Türkiye, henüz azınlık haklarının ne anlama geldiğini kavrayabilmiş değil". BBC''de haber aynen bu sözcüklerle verildi. Internet''ten ulaşabildiğim önemli birkaç ABD ve Avrupa gazetesinde de dominant tema azınlık hakları temasıydı.

Bir kere, biz müslüman bir toplum olarak batılıların çokça dillerine doladıkları bu azınlık hakları kavramını tanımıyoruz. Kaldı ki, kavramın kendisi modern, yani nevzuhur bir kavram. Avrupa''da farklı ırklar, etnisiteler, milliyetler ve mezhepler arasında yüzyıllar süren kanlı çatışmaların ve mücadelelerin sonrasında geliştirilmiş bir kavram.

Müslüman toplumlarda haklara ilişkin kavramların tarihçesi ve hafızası oldukça farklı bir görünüm sergiler: Etnik farklılıklar kavga nedeni olmamıştır. Farklı etnisitelere, kavimlere, uluslara ait olmak kaynaşmanın, dayanışmanın, anlaşmanın, kardeşliğin kaynağı veya aracısı olarak algılanmıştır.

Çoğunluğun haklarının ihlaliyle kim ilgilenecek?

Oysa Türkiye''de sorun, azınlıkların değil, gerçekte çoğunluğun, yani toplumun en temel yaşama, düşünme, eğitim gibi haklarının ihlal ediliyor olmasıdır. Bugün, elitlerimizin hem toplumla, hem de dış ülkelerle köklü anlaşmazlıklar yaşamalarına yol açan Türkiye''nin en temel sorunu işte burada karşımıza çıkıyor: Öz/güven bunalımı.

Bu sorun içeride, elitlerin, topluma güvenmemeleri; elitlerin kimliklerinin, önceliklerinin, duyarlıklarının ve dinamiklerinin toplumunkiyle çatışıyor olması biçiminde tezahür ediyor. Örneğin böyle bir sorun, Osmanlı döneminde yoktu. Çünkü, elitlerle toplumun kimlikleri ve duyarlıkları örtüşüyordu. Ancak ne zaman ki, Türkiye''deki elitler Türkiye''de bir kültür ve medeniyet değiştirme projesi başlattılar ve proje gereğince toplumumuzun kimliğini, önceliklerini, duyarlıklarını silbaştan tepeden belirlemeye ve dizayn etmeye soyundular; işte o zamandan itibaren toplumla elitlerin kimlikleri çatışma halinde.

Elitler, bastırılanın yerini doldurabilecek yeni,güçlü, köklü ve kalıcı bir kimlik icat etmeyi başaramadılar. Toplum, müslümanlıkla ilişkisini sürgit muhkemleştirerek ve yenileyerek, yeni bir dinamizmle sürdürdüğünü söylemeye ve bunu göstermeye çalıştıkça, elitlerdeki panik ve özgüvensizlik psikolojisi her geçen gün belirginleşmeye, gün ışığına çıkmaya ve sırıtmaya; dolayısıyla her bir şeyimizi alt üst etmeye başladı.

Elitler, kendilerine güvenlerini yitirdikleri için, hem toplumla, hem de dışarıyla ilişkilerine hep kuşku, korku, panik psikolojisi yön ve şekil veregeldi.

Bugün Avrupa ile ilişkilerimizin bu denli belirsiz, kuşkuya dayalı ve sorunlu olması, bizim kendimize olan güvenimizi yitirmemizi, teslimiyetçi olmamızı; dolayısıyla hem Avrupa''nın hem de ABD''nin bizim işlerimize açıkça burunlarını sokmalarını; hatta bizim adımıza bizi bizden daha fazla düşünmelerini kolaylaştırıyor.


24 yıl önce
Öz/güven bunalımı
Sudan’da olanlar da Sudan’la sınırlı değil
Kara dinlilerle milletin savaşı
- “Siyasi terör”istler! ABD ve Avrupa’daki şu fiyatlara da bakın. - 2008’den beter bir kriz Batı’yı vuracak. Türkiye boyun eğmez!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!