|
Yeni bir dünyanın eşiğinde...

Herşeyi haz''za tahvil ederek haz üreten ve haz tükettiren mekanizmalar aracılığıyla acılarımızın bile acılarını hissedemez hale geliyoruz.

Bütün bir insanlık olarak yepyeni bir dünyanın eşiğindeyiz: Parametreleri, ayırt edici özellikleri henüz tam olarak keşfedilemeyen ve farkedilemeyen bambaşka bir dünya bu. Kendine özgü imkanları ve zaafları da beraberinde getireceği ancak hissedilebilen bir dünya.

Genişletilmiş bir geniş zaman

Zaman ve mekan kavramlarının yer yer mutasyona uğradığı (=bambaşka bir hal aldığı) izlenimi veren ama kesin olarak köklü transformasyonlara uğradığı apaşikar ortada olan bir dünya ile karşı karşıyayız. Öyle ki, geçmiş ve gelecek kavramları, geçmiş ve gelecek duygumuz sanki tedavülden kalkıyor gibi. Geçmişi ve geleceği de ihtiva ve ihata eden (=kuşatan veya belki de kucaklayan) genişletilmiş bir geniş zaman idraki hükmünü icra etmeye başlıyor. Aslolan geçmiş ve gelecek değil de; şu an: Şimdi ve Burası.

Görüldüğü gibi burada zamanı kavrayış ve tecrübe ediş sürecimizde sıradan bir transformasyonu aşan, mutasyona ilişkin özellikler taşıyan yeni bir durum var sanki.

Simetrik saptamaları mekan kavramı ve mekanı tecrübe ediş biçimlerimiz için de yapabiliriz: Mekanda da hızlı bir hareketlilik, bir daralma veya daralarak genişleme; yani bütün mekanların ve zamanların bütünleştirilmesi gibi yepyeni bir fenomenle karşı karşıyayız.

Bu yeni durum, kimi zaman melankolik, kimi zaman nostaljik, kimi zamansa patolojik/paranoyak idrak ve tecrübe biçimleri üretiyor. Bildik, bugüne dek edinegeldiğimiz duyarlıklarımız aşınırken, başlıca tanımlayıcı, ayırt edici özelliği veya tezahürü duyarsızlık olan yeni duyarlık biçimleri geliştiriyoruz. Neden?

Acı''nın hazzı ve korkusu

Nedeni, galiba, bedenimizde, ruhumuzda, bütün bir hayat tarzımızda derin izler ve etkiler bırakacağı anlaşılan geçmiş ve gelecek zamana ilişkin; mekanı algılayış ve tüketiş veya tecrübe ediş biçimlerimize ilişkin önemli kuşkuların ve korkuların belirmesi. Hayatı, ancak hayattan korkarak ve dolayısıyla hayattan korkmayı sürgit erteleyerek yaşayabilmemizi sağlayabilecek; başka bir deyişle hayattan kaçarak hayata tutunmamızı ya da hayata tutunarak hayattan kaçmamızı ve ancak böylelikle hayattan HAZ almamızı mümkün kılacak yeni bir hayat tarzı geliştiriyoruz.

Geliştirdiğimiz bu yeni hayat tarzında, her ne suretle olursa olsun, acıya yer yok. Acı bile türlü haz biçimleriyle bastırılabiliyor; hatta hazza dönüştürülüyor artık. Milyonlarca insan, belki de insanlık tarihinde görülmemiş acılara düçar oluyor; yepyeni ve derin acılar içinde kıvranıyor. Ama acı tecrübe edilemiyor bile; sürgit tehir ediliyor; erteleniyor. Sürekli olarak haz üreten, acıdan bile haz alınmasını sağlayan, acıyı bile hazza dönüştüren, yani herşeyi haz''za tahvil ederek haz üreten ve haz tükettiren mekanizmalar aracılığıyla acılarımızın bile acılarını hissedemez hale geliyoruz.

Acıyı bile hazza dönüştürebilmek ilk bakışta müthiş bir şey gibi geliyor insana. Oysa bu aynı zamanda çok tehlikeli ve ürkütücü bir şey.

Çeçenistan''da, Mozambik''te ekranlarımızda katledilen, öldürülen, açbiilaç insanların, kadınların, çocukların ya da sözde en-gelişmiş dünyanın varoşlarında, sokaklarında, caddelerinde insanların gözlerinin içine baka baka rezalet ve sefalet içinde yaşayan insanların acılarını, çığlıklarını duyabiliyor muyuz? Daha da önemlisi, onlara elimizi uzatabiliyor muyuz?

"Pornografi"nin körleştirici cazibesi

Acının ortadan kaldırılmasından değil, acının bile hazza dönüştürülmesinden sözediyorum: Televizyonlarda, gözümüzün içine baka baka acı içinde kıvranan ve can veren insanları seyretmiyor muyuz her Allah''ın günü! Bu acı görüntülerini, pornografik bir film seyreder gibi seyretmekten başka bir şey yapamıyoruz. Bunun kanıtı; neden filan yerde, falan yerde yaşanan insanlık suçlarına, katliamlara, acılara televizyonlar yer vermiyor; neden filan acılar, katliamlar, cinayetler falan televizyon kanalları tarafından atlanıyor veya daha az yer veriliyor şeklindeki taleplerimiz ve çığlıklarımız değil mi!

Sanat tarihçisi Gombrich, "görüntü, gözü körleştirir" derken ne demek istiyordu acaba?

Veya Baudrillard, "çağımızda gerçeğin yerini görüntü, görüntünün yerini gerçek almaya başladı" derken neye dikkat çekiyordu?

Ya da Wittgenstein, "bütün bir batı felsefesi, sadece hayatı anlama kaygısı içinde oldu; insanı anlama çabasını gözardı etti" derken gelecekte olabilecekleri mi haber veriyordu yoksa?

İnsanın eşya, Tanrı ve diğer insanlarla ilişkisini belirleyen şey, zaman ve mekan''la kurduğu veya geliştirdiği ilişkilerdir. Zamanı ve mekanı idrak ve tecrübe ediş biçimlerimiz, kurduğumuz ve kurguladığımız hayatın nasıl bir şekil alacağını, ne tür şekillerde tezahür edeceğini de haber verir.

Bugün yeni bir dünyanın eşiğine doğru hızla ilerlerken zaman ve mekan kavrayışımızı salt genişletilmiş geniş bir zamana indirgememiz; bu hayat''tan, bu dünya''dan yani geçmiş''ten ve daha çok da gelecekten duyduğumuz korkunun bir tezahürü mü acaba?

Bugün, sözgelişi, kadını konuşurken, kadın-insan''a ilişkin asli sorunları gündeme getirmek yerine kadın-cins''e ilişkin arızi (elbette ki kesinlikle yaşanmaması gereken gayr-ı insani) sorunları gündeme getirmekle kadını paranteze almadığımızı, yani kadınlara yaşatılan acıları haz alacak şekilde bir kez daha örtme çabası içinde olmadığımızı söyleyebilir misiniz?

Reklamların özgürleştirici olduğunu bangır bangır bağıran adam, bizi ne denli reklamcılara satıyorsa; kadın sorununu, kadın cinsine, hele de kadının cinsiyetine indirgeyen söylemler ve hareketler de, aslında kadınların içine sürüklendikleri acıları, sıkıntıları ve haksızlıkları o denli örtüyor; böylelikle kadın''ı, paranteze alarak bir kez daha "tüketiyor" demektir.

"Yeni dünya"da yolculuğumuz sürecek.

24 yıl önce
Yeni bir dünyanın eşiğinde...
Yenilenen Yeni Câmi’nin özellikleri
Alman medyası Türkleri yeni tanıyor…
Siyasette yumuşama: Mümkün mü?
Genç kimdir?
Başkan Erdoğan soykırım davasının müdahili olarak ABD’ye gidecek mi?