|
Cumhurbaşkanı, ne?

Genel seçimler, cumhurbaşkanlığı seçimleri gibi, her "büyük" olay, Türkiye''nin karşı kaşıya kaldığı temel sorunların nereden kaynaklandığı gerçeğini bir kez daha gözler önüne seriyor: Türkiye''de hiçbir kurumun tam olarak oturmadığı; demokrasinin, laikliğin ne olduğu, ne tür özelliklere sahip oldukları; Türkiye''de demokrasinin ve laikliğin herkesimin işine nasıl geliyorsa öylece tanımlandığı; siyasetin mantığı ve işleyişi, siyasi yapıların niteliği, siyaset-toplum ilişkileri gibi bir yığın en temel konularda bile ortak bir anlayış, ortak bir akıl yok. Herkes, herşeyi, nasılsa öylece değil, nasıl görmek istiyorsa veya nasıl işine yarıyor ve geliyorsa öylece tanımlamayı yeğliyor.

Bu durum, Türkiye''de, en temel konularda bile başta en "tepedekiler" olmak üzere, hem herkesin kafasının bir hayli karışık olduğunu; hem de modernleşme tarihimiz süresince inşa etmeye çalıştığımız hiçbir kurumun ve söylemin tam olarak inşa edilemediğini, bu yüzden de hiçbir kurumun nasıl olması gerekiyorsa öylece işletilemediğini gösteriyor.

Kafamız, karışık. Çünkü, 200 küsur yıldır Türkiye''nin nereye sürüklendiği, nereye doğru gittiği konusunda elitlerin de, toplumun da kafası oldukça karışık. Becerilen tek şey: Yuvarlana yuvarlana, düşe kalka bir yerlere doğru gidiyoruz. Hepsi bu!

İşte bu nedenledir ki, beklenen performansı gösteremiyoruz. Nereye, niçin gittiğimizi az çok bilebiliyor olsak, yapıp ettiğimiz şeylerin ne anlama geldiğini, nereye kadar anlamlı ve işlevsel olduğunu ve olabileceğini de kestirebileceğiz.

İşin tuhaf tarafı şu: Bu muğlaklık, belirsizlik durumu, Türkiye''yi istedikleri yöne sürüklemek isteyenlerin işlerini kolaylaştırıyor.

"Fırsattan istifade" derken vaziyet idare edilmiş oluyor. Ortalıkta hiç de istikrar filan olmadığı halde, belki de bu yüzden, istikrar söylemini dillendirenler, aslında istikrar söyleminin ne denli güçlü olduğunu değil; gücün, sistemin veya iktidar aygıtlarının hegemonyasını daha fazla sürdürebilmek için istikrar, yani statüko, yani durağanlık, yani vaziyetin korunması gibi söylemlere ne denli ihtiyaç duyduğunu kanıtlamış oluyorlar.

İşte "Cumhurbaşkanı ne?" sorusu burada anlam ve önem kazanıyor.

Türkiye''de istikrarın sürdürülebilmesi, yani vaziyetin bir süre daha, daha iyi idare edilebilmesi için cumhurbaşkanının söylenildiği gibi sembolik bir anlamı olmadığının, aksine stratejik ve hatta icrai bir anlamı ve konumu olduğunun kabul ettirilmesi gerekiyor.

Cumhurbaşkanını halkın seçmesini isteyenler, aslında Türkiye''nin tıpkı Mısır gibi ülkelerde olduğu gibi kesin olarak otoriter bir sisteme kaydırılabileceğini asla unutmamalılar. Türkiye''de istikrarın, yani statükonun devam edebilmesi için cumhurbaşkanının sözde yetkisiz ama gerçekte yetkili biri olması her zaman arzulanacaktır.

Ancak bu ikircikli yaklaşımlarla Türkiye, bugüne kadar olduğu gibi bugünden sonra da kendi önünü tıkamaktan başka bir şey yapmamış olacaktır.

Vaziyet böyle gittiği sürece Türkiye''nin güçlenebilmesi ve büyüyebilmesi bir hayli zordur. Türkiye''deki muğlaklıkları, kafa karışıklıklarını aşmanın tek yolu, elitlerle toplum arasına konulan duvarın kaldırılmasıdır.

Bu duvar kaldırılabildiği zaman, elitler toplumdan çekinmeyecekler ve Türkiye''de halkın iradesi, sesi, talepleri ve duyarlıkları her şeye yön vermeye başlayacak, Türkiye''nin daha umutlu yarınlara doğru yol alabilmesi imkan dahiline girmiş olacaktır.

İşte bu süreçte cumhurbaşkanının ne olduğu, ne tür işlevlere sahip olacağı, işlevlerini ve yetkilerini ülkenin lehine olacak şekilde nasıl kullanabileceği gibi sorular boşlukta kalmayacak, cevaplanmış olacaktır.

Demek ki, en esaslı sorunlardan biri, "cumhurbaşkanının ne olduğu" sorusuna yalpa yapmadan cevap verebilmektir.

Bakalım, Türkiye, bu soruya cevap verebilme cesareti gösterebilecek mi? Sezer''in cumhurbaşkanlığına doğru yürümesi, bu sorunun farkına varıldığının bir göstergesi olarak okunabilir mi, bunu zaman gösterecek. Yoksa Sezer de vaziyeti kurtarmak ve idare etmek için mi dışardan getirilip cumhurbaşkanı yapılmak isteniyor? Bu sorunun cevabını da yine bekleyerek öğreneceğiz.

24 years ago
Cumhurbaşkanı, ne?
Çok eğleniyormuş
Kurumlar kanunun sağladığı hakkı kötüye kullanınca personeller mağdur oldu
Trump Tillerson’ı Ankara’ya hangi talimatla göndermişti?
Tehlikeli bir duygudur sevgi...
Görüyon de mi Türkiye’yi!