|
"Derin" terör

Türkiye''de bazı gerçekleri, söylenen şeyleri herkesin söylendiği şekilde anlayabileyeceği, algılayabileceği şekilde anlatabilmek, gerçekten çok zor. Yani, büyük bir iletişim/sizlik sorunu var toplumumuzun. İletişimsizlik sorunu olarak nitelediğim şey aslında "kavram kargaşası" olarak bilinen fenomenden pek de farklı bir şey değil.

Bu tür bir sorunun, özellikle Türkiye gibi, köklü epistemolojik ve kültürel kopuşların, travmaların yaşandığı toplumlara özgü olduğunu, böyle bir sorunun örneğin Batı ülkelerinde yaşanmadığını 12 yıl gibi görece uzun sayılabilecek bir süre Batı''da yaşamış biri olarak yakinen biliyorum.

Batı''da böyle bir sorun yok; çünkü Batı ülkeleri bizde olduğu gibi, tarihin belli bir noktasından itibaren kendi kültürleriyle, anlam haritalarıyla, kök paradigmalarıyla epistemolojik, ontolojik ve fenomenolojik bir kopuş yaşamadılar.

Yani Batı''da süren, sürgit yenilenen ve yeni şekillerde yeniden icat edilen bir kültür var. Oysa bizde tam tersi bir durum sözkonusu.

Zihinleri bulandıran süreç

Batı''da modernik veya modernleşme deneyimi, Batılılar''ın kültürel kodlarını, anlam haritalarını yeniden icat etmeleri, yenilemeleri ve çağdaşlaştırmaları şeklinde tezahür eden çoklukla yaratıcı bir deneyimdi. Batı modernleşmesi, Batı uygarlığının yeniden icat edilmesi ile sonuçlandı.

Oysa bizdeki modernleşme deneyimi, bizim deneyimlerimizin, sorunlarımızın ve koşullarımızın ürünü olarak icat edilmemişti. Toplumu, bizim anlam haritalarımızı, tepeden, jakoben yöntemlerle baştan aşağı "hizaya getirmeyi amaçlayan", yüzyılların deneyimi, mücadelesi ve birikimiyle oluşturduğumuz anlam haritalarımızı, dinamiklerimizi dinamitleyen, olumsuzlayan; toplumu, İslam kültüründen, İslam kültürünün kodlarından, anlam haritalarından uzaklaştırmayı amaçlayan bir medeniyet ve kültür değiştirme projesiydi.

Sonuçta Türkiye''de uygulanmaya çalışılan proje, elitlerle toplumun kimliğinin, önceliklerinin, çıkarlarının ve duyarlıklarının farklılaşmasına, çatışma içinde olmasına yol açtı.

Türk devrimi, toplumu olmayan; bu toplumun geliştirdiği kültürel tabanı ve dinamikleri yok sayan bir devrimdi. Bu projenin, bize kazandırdıkları kimi önemli tecrübelere rağmen, bizi doğası gereği, kaçınılmaz olarak bir elit-toplum çatışmasının eşiğine sürüklemesi kaçınılmazdı.

"Devrim''ciler", kendilerinin de tam olarak bilemedikleri, sadece kendi dar ideolojik kalıpları doğrultusunda ezberledikleri birkaç slogandan öte bir şey söyleyemiyorlar/dı. O yüzden hızla akıp geçen, değişen zamana, tarihe, koşullara rağmen hep aynı sloganları tekrarlamaktan başka bir şey yapamıyorlar/dı. Bu, bir donma (opaque''lik), yerinde sayma halinden başka bir şey değil/di. Yaratıcı, imaginatif hiçbir yanı yok/tu. Üstelik, tüm yaratıcı, imaginatif ve farklı görüşlere, buluşlara, icatlara karşı da tuhaf bir paranoya geliştiren patolojik zihin ve ruh halini sürgit daha rigid ve daha dogmatik şekillerde yeniden üretiyor/du.

Her şey, her kavram, salt belli, dar ve dogmatik kalıplarla tanımlanıyor ve her yeni, gerçekçi, yaratıcı yorum biçimi hemencecik tehlike olarak yaftalanıp mahkum ediliyor/du. İşte yaşadığımız bu son derece katı, tartışmasız, "kuşkuya yer bırakmayan" tecrübe, sonunda kaçınılmaz olarak kısa devre yapmaya başlamıştı.

Hangi "terör"?

Sonuçta, kafalar karışmaya, kavramlar içinden çıkılamayacak şekilde kuşa çevrilmeye mahkum edildi. Ve gelsin paranoyalar, hayali düşmanlar ve rutinleşen aforozlar...

Bunları Ahmet Taner Kışlalı''nın hunharca katledilişi dolayısıyla geliştirilen o "hayali korku" (=irtica terörü) senaryoları"nı anlamlandırmak için yazıyorum. Kışlalı, kimler tarafından ve niçin katledildi sorusuna şöyle bir cevap verilmeye çalışılıyor: "Kışlalı, laik, Atatürkçü, bir insandı. Olsa olsa Kışlalı''yı, laik cumhuriyetin düşmanı olan mürteciler öldürmüş olabilir."

Bunun, son derece naif, safça, hatta "aptalca" bir uslamlama yöntemi olduğu çok açık değil mi? Ama Türkiye''de, bu şekilde işleyen bir beyin yıkama mekanizması, psikolojik savaş var ne yazık ki.

Peki, ne terörü bu? Cevap: İrtica terörü. Güldürmeyin Allah aşkına. İlle de bir terör olayından sözetmek gerekirse, bu olsa olsa "derin terör" olabilir. Muammer Aksoy''lar, Bahriye Üçok''lar ve Uğur Mumcu''lar, gerçekte bu "derin terör"ün kurbanı olmuşlardır. Şu atmosferde söylemeye nezaketen dilim varmıyor ama yine de söylemek zorunda hissediyorum kendimi: "Devrim", maalesef kendi çocuklarını yiyor; hem de acımasızca. İyi de neden? Nedeni şu: Çağdaşlık, aydınlanma, bilim, akıl gibi sloganlara yaslanan Türkiye''deki bir- takım "derin" güç odakları ve çıkar çevreleri, bu insanları "yok ederek", irtica tehlikesi üretmeye, masum kitleleri provoke etmeye ve sonuçta, toplumsal barışı, huzuru konsensüsü dinamitleyerek, toplumu kamplara bölmeye ve çıkarlarını korumayı sürdürmeye çalışıyorlar. Türkiye''nin kesinlikle büyümesini, güçlenmesini, çağdaşlaşmasını istemeyen dışardaki birtakım güçlerin işaretleriyle hareket eden içerdeki bu küçük ama etkili güçler, "iş"i bu şekilde daha kolay ve rahat götürebileceklerini çok iyi biliyorlar.

Ama sonuçta olan Türkiye''ye oluyor. Türkiye''nin gücü, birikimi, enerjisi, hayalleri, ümitleri ve tabii geleceği dinamitleniyor.

Soru şu: Türkiye''de ortak bir heyecanla, ortak ideallere doğru, ortak hüzünleri ve sevinçleri paylaşarak çığır açıcı bir geleceğe doğru hep birlikte yürümek; farklılıkları zenginlik olarak kabul edip, seçeneklerimizi, zenginliklerimizi, yaratıcılıklarımızı çoğaltarak, katlayarak durmamacasına koşmak, Türkiye''nin zararına olabilir mi?

Ama sadece kendi çıkarlarını ve geleceklerini düşünen içerdeki veya dışardaki birileri, böyle hep birlikte koşan bir Türkiye''nin tehlikeli olacağını düşünüyorlar ve işte "bu Türkiye"nin yükselişe, yürüyüşe geçmesini sürgit engellemeye, en azından ertelemeye çalışıyorlar.

Tıpkı öncekiler gibi Kışlalı''yı da kendi süfli emellerine kurban edenler, zaman zaman "derin" teröre başvurmaktan medet umuyorlar. Ama Kışlalı''nın katlinden sonra aydınların, medyanın, ve hükümetin, artık bu toplumun aptal yerine konulamayacak kadar bilinçlenmeye başladığını gösterir şekilde hareket etmeleri, geleceğimizi, kaderimizi toplum olarak kendimizin belirleyebileceği konusunda umutlanmamıza yetiyor, diye düşünüyorum.


25 yıl önce
"Derin" terör
Evergrande! Yeni bir küresel kriz kapıda mı?
Baş gavatın adamı konuştu
İran'a ambargonun kaldırılması
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!