|
"İnsanlığın son umudu"nu söndürmek!

Önce şu gerçeğin altını çizmem gerekiyor: Dünyada her şeye rağmen varlığını sürdürme emareleri gösteren tek din İslâm"dır.

İslâm"ın dışındaki bütün dinler, önce sömürgeci saldırı, ardından modern meydan okuma sonrasında Batılılar tarafından ya fiilen yok edildi ya da fosilleştirildi.

MODERNLİĞİN ZAFERİ: İNSANLIĞIN YOKOLUŞ SERÜVENİ...

Taoizm ve Konfüçyanizm, Çin"in hızla kapitalistleşmesiyle birlikte fosilleşti.

Aynı şekilde, Hinduzim ve Budizm de, Hindistan"ın aynı hızla kapitalistleşmesiyle birlikte tükendi; insanlığın en büyük medeniyet havzalarından biri, o büyülü Hint medeniyet tecrübesi felçleşti; Hindistan çölleşti...

Japonya"nın yaşadığı "kültürel intihar"ı konuşmaya bile gerek yok: Japonya"nın kapitalist "ekonomik mucizesi" ne kadar gerçekse, bu kapitalist mucize"nin, Zen"in, Şintoizm"in ve Japon Budizm"inin mezarını kazdığı da aynı ölçüde gerçektir!

Geldiğimiz noktada, Çin"in güçlü Konfüçyan ahlâk pratiği, Hind"in binlerce yıllık derûnî medeniyet tecrübesi, Japon ve Kore havzasının medeniyet birikimleri, Anglo-Amerikan pragmatizminin prangalarına yenik düştü ve yaratıcı ruhlarını kaybetti.

Latin Amerika"nın ve insanlığın en eski, en köklü ve tabiî kaynaklar bakımından en zengin ama el"an en yoksul kıtası Afrika"nın hâli ise yürekler acısı...

"EVET, İSYAN!"...

Daha önce de yeri geldikçe zikrettiğim gibi, bu gerçeği, çağımızın en büyük tarihçilerinden Arnold Toynbee, açıkça itiraf etmekten çekinmeyecekti -yaklaşık yüzyıl önce:

"300 yıl içinde insanlık tarihinde geliştirilen 26 medeniyetten 26"sını fiilen yok ettik, 9"unu ise fosilleştirdik."

Bu yakıcı gerçeği, Toynbee"den yaklaşık yarım asır sonra, insanlığın vicdanlarından biri, yapısal antropolojinin "kurucu-babası", Claude Levi-Strauss da dile getirecekti.

Levi-Strauss, Batı uygarlığı"nın geliştirdiği modern meydan okumayla, bütün dünya kültürlerinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu söyleyecek ve "kurtarılması gereken kültürlerin çeşitliliğidir" diye haykıracaktı!

POSTMODERN DROMOKRASİ"NİN ZAFERİ: KÜRESEL ONTOLOJİK FELÂKET!

Şu an bütün küreyi istilâ eden postmodern neo-pagan saldırı, insanlığı çölleşmenin eşiğine fırlatıyor...

Postmodern neo-liberal "tüketim dini", insanı, arzularının, hızın, hazın ve ayartının hapishanesinde tüketiyor...

Eski Roma"nın hedonist / hazcı, rölativist / göre"ci ve nihilist / hiçleştirici yok oluş biçimleri, şimdi postmodern formlar kazanarak insanlığı -bütün insanlığı ama!- hızın ve hazın, ayartının ve fetişlerinin kölesi hâline getirerek yeni bir barbarlık biçiminin hortlamasına yol açıyor -Baudrillard ve Maffesoli"nin de dikkat çektikleri gibi.

Dün, Roma, "askerî zorbalık düzeni" (Braudel) üzerinden kendi azmanlaşmasının kurbanı olmuştu.

Bugün, bütün insanlık, ayartıcı neo-pagan kültürel küresel düzenin estetize ederek insanı dünyanın sorunlarına karşı duyarsızlaştırdığı ve ekstatik haplarla u/yuttuğu ontolojik bir yok oluş felâketine doğru yuvarlanıyor hızla, hazla ve tam gaz...

TÜRKİYE"NİN YÜRÜYÜŞÜ, KÜRESEL SİSTEMİ NEDEN ÜRKÜTÜYOR?

Büyük dinler, medeniyetler ve kültürler arasında sadece İslâm, hem medeniyet kurucu kaynaklarını ve dinamiklerini hem de her zaman dirilme ve yeniden tarihe girme imkânlarını ve anlam haritalarını her şeye rağmen iyi kötü koruyabiliyor.

O yüzden, küresel sistem, varlığını, İslâm"ın yeniden tarihe girme imkânlarını ve dinamiklerini yok edebilmesine borçlu. İslâm"a Karşı İslâm stratejisini bu nedenle geliştirdi.

O yüzden, küresel sistem, Soğuk Savaş"tan sonraki süreci, örtük, sinsice ve "sinik"çe" (cynycal = ikiyüzlü) ayartıcı postmodern yöntemlerle İslâm"la -adı konulmamış- bir savaş süreci olarak yürütüyor.

O yüzden, Türkiye"nin yürüyüşü küresel sistemin lordlarını fenâ hâlde ürkütüyor.

Türkiye"nin önce dışarıdan korunaklı bir ekonomik, teknolojik ve stratejik duvar örerek gerçekleştirdiği yarma harekâtı, önümüzdeki on yıllık süreçte -dışarıdan kontrol edilen- içerideki vesayetçi ekonomik, kültürel ve medyatik düzene/ğe karşı gerçekleştirilecek yarma harekâtıyla tamamlanacaktı.

İşte tam bu ikinci yarma harekâtına geçilecekken, üç büyük ve tarihî seçim arefesinde, Türkiye, MİT krizinden itibaren darbe üstüne darbe yemeye başladı...

"İNSANLIĞIN SON UMUDU"NU SÖNDÜRMEK!

Küresel sistem tarafından Mısır"ın düşürüldüğü, İran"ın önünün şaşırtıcı bir şekilde açıldığı bir zaman diliminde, Türkiye"nin yürüyüşünün durdurulması, İslâm dünyasının bağımsızlık umutlarının suya düşmesi anlamına gelecektir.

Türkiye"nin, karşı karşıya kaldığı kritik dönemeci başarıyla aşabilmesi gerekiyor.

Türkiye"nin, bu kritik dönemeci aşması engellenirse, İslâm dünyası, tarihinin -belki de- en karanlık dönemini yaşamaya mahkûm olmaktan kurtulamaz!

Sadece bununla da kalmaz: Bütün dinlerin kökünü kurutan seküler-kapitalizmin saldırısına karşı direncini yitiren İslâm"ın yiyeceği bu büyük tarihî darbeyle birlikte, İslâm, insanlığın son umudu olma imkânını da yitirir -Allah muhafaza!

Şimdi, Cemaat"e soruyorum:

Böylesi bir yıkımın vebalini kim üstlenebilir?

Ve bunun hesabını, iki dünyada da kim, nasıl verebilir? Verebilir mi, gerçekten?

10 yıl önce
"İnsanlığın son umudu"nu söndürmek!
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü
İsrail’le ticaret ve Deutsche Welle