|
Komplo teorisi mi, fiili durum mu?

Kürselleşmenin en önemli paradokslarından biri, dünya ölçeğinde farklılıkları ortadan kaldırmayı amaçlarken, lokal düzlemde farklılıklara daha bir vurgu yapması, farklılıkları daha bir belirginleştirmesidir.

Bu paradoksun el ilginç sonuçlarından biri şu: Küreselleşme ne ölçüde yaygınlaşırsa, küreselleşen ülkelerin veya güçlerin daha lokal ayrıntılar veya sorunlar konusundaki bilgileri ve bilgilenme kaynakları da o ölçüde artıyor. Bu durum, küreselleşebilen güçlerin lokal ayrıntıları, sorunları, dinamikleri ve aktörleri hangi durumlarda nasıl daha iyi yönlendirebilecekleri konusunda kafalarında daha net fikirlerin oluşmasına imkan tanıyor.

Kim daha fazla küreselleşebiliyorsa, o, daha fazla güçleniyor demektir. Küreselleştikçe, lokal ayrıntılar, dinamikler ve somut durumları tanımak ve yönlendirebilme imkanına kavuşabilmek kolaylaşıyor.

İşte bu fiili durum, bildiğimiz komplo teorilerini ortadan veya tedavülden kaldırıyor. Artık, hayali senaryolar geliştirmenin, sonra da onlara inanmaya kalkışmanın pek fazla anlamı da, heyecanlı yanı da kalmadı. Çünkü Soğuk Savaş''tan sonraki süreçte yaşanan gelişmeler, örneğin küreselleşmenin hemen her alanda hızla yaygınlaşması, önceden komplo teorileri ile açıklanan durumları, fiili durumlar haline getirdi.

Bu yeni durum, dünyanın en fazla küreselleşebilen "aktör"ü olan ABD''nin dünyanın en ücra köşesindeki olaylara, gelişmelere bile müdahale etmeye kalkışmasına yol açıyor. En belirgin özelliklerinden biri "belirsizlik" olan postmodern durum, ABD''nin bu tür müdahalelerinin, sanki son derece doğalmış, kaçınılmazmış gibi algılanmasına yol açıyor. ABD''li yöneticiler ve stratejiler bu tür durumlarda bütün mevcut enstrümanları hemen devreye girdirerek, "Eğer ABD, filan yerdeki duruma müdahale etmeseydi, şöyle şöyle felaketler vuku bulacaktı. ABD, bu müdahaleleri, barış, demokrasi ve insan haklarının yerleşmesi için yapıyor" vs demeye başlıyorlar.

Oysa bu müdahalelerde barış, demokrasi, insan hakları ve özgürlükler gibi kaygılar, sadece retorikten (boş laftan) ibaret. Barış, demokrasi, insan hakları retoriği, ABD''nin dünya üzerinde kurduğu hegemonyanın araçları.

Bu durum tam da Huxley''in öngördüğü bir dünya ile karşı karşıya getiriyor bizi: Huxley''e göre, yeni dünyada insanlara türlü zulümler yapılacak, ama karmaşık süreçleri (örneğin küreselleşme gibi), enstrümanları (yeni kitle iletişim araçları gibi) ve söylemleri (örneğin retoriksel söylemlere başvurmak gibi) kullanarak geliştirilen zulümler, çevirilen dolaplar insanların tüm bu olan bitenlere tepki göstermelerine ve üzerlerine düşen şeyleri yapmalarına yol açmayacak, tam tersine insanlara haz verecek. Çünkü insanların, toplumların en mahrem yerlerini, hayatlarını bile kontrol altına alma girişimleri, sonuçta insanları son derece cazip, baştan çıkarıcı biçimlerde ve söylemlerde takdim edildiği için insanlar bir yandan olan bitenlerden haz alacaklar, öte yandan da olan bitenlerin tam olarak künhüne vakıf olamayacaklar kolay kolay.

İşte bu postmodern durum, komplo teorilerinin fiili durumlara dönüşmesine yol açıyor. Bu durumun son örneği, Perşembe günkü yazımda konu edindiğim ABD''nin en etkili think-tank kuruluşlarından The Washington Institute''ün Türkiye masası''nın beyni olan Alan Makovsky''nin yazısı oldu.

Makovsky''nin yazısından Amerikalılar''ın Türkiye''deki cumhurbaşkanlığı seçimi sürecindeki gelişmeleri adım adım takip ettikleri anlaşılıyor. Yazıda Türkiye''yi bekleyen üç tehlikeden sözediliyor ve en ciddi tehlike şöyle açıklanıyordu:

"Yeni cumhurbaşkanının İslam konusunda takınacağı (olumlu) tavır, sivil-asker dengesini bozabilir...Demirel''in halefi, oy toplama kaygısıyla Demirel''in YÖK Başkanlığı atamasını değiştirmeye kalkışabilir veya bu doğrultuda vaatte bulunabilir. Ya da türbanlıların davasına sahiplenebilir. Bu durumda, orduyla sorunlar çıkabilir ve Türkiye giderek umut vaadeden ekonomik reform rayından çıkıp, siyasi istikrarsızlığın hakim olduğu bir döneme girebilir."(!)

Bu ne demek, peki?

Gayet net anlaşılabileceği gibi, ABD''nin Türkiye''deki cumhurbaşkanlığı seçimlerine müdahalesi demek. Komplo teorilerinde olduğu gibi hayali senaryolar yok burada. ABD''nin hassas olduğu konular, en küçük ayrıntılara kadar açıkça dile getiriliyor.

ABD demek istiyor ki, Cumhurbaşkanlığı seçimleri, Türkiye''de 28 Şubat''la birlikte gerçekleştirilen "balans ayarı"na halel getirecek bir mecraya sürüklenmemeli, sistem üzerinde kesin olarak netleşen asker-sivil dengesini bozmamalı. Aksi takdirde Türkiye "siyasi istikrarsızlığın hakim olduğu yeni bir döneme", yeni bir kaosun eşiğine sürüklenebilir!

İşte bu, önceden komplo teorileri ile açıkladığımız şeylerin, artık fiili durumlar haline geldiğini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

24 yıl önce
Komplo teorisi mi, fiili durum mu?
1915"e dair yeni belgeler mi bulundu?
Sadâkat imtihanı
Kürtler nankör mü?
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!