|
Laik Türk militerati"sinin traji-komik hâlleri (2)

Amacım, Yeni Aktüel yazarı Mehmet Ali Kılıçbay''ın tutarsız ve sığ eleştirilerine “cevap yetiştirmek” filan değil. Cevap yetiştirme kaygısıyla yazıp-çizen biri değilim.

Bu sütunda, ülkemizin ve dünyanın temel varoluşsal sorunlarını, biraz derin nefes alarak, farklı disiplinlerin imkânlarını seferber ederek, medeniyet perspektifi ekseninden okumaya, anlamlandırmaya ve bir imal-i fikir etmeye çalışıyorum.

İki haftadır, laik Türk elitokrasisi ve mi/literatisisinin traji-komik zihinsizleştirilmiş zihin ve patolojik zihniyet hâllerini yapı-çözümüne tabi tutarak deşifre ediyorum.

“Diyalojik bir konuşma” çabası benimkisi. Zihinsel olarak opaque''leşmiş / donmuş, kendine ait söyleyeceği bir şey olmayan, Batıda üretilen şeyleri burada “satmakla” bir şey yaptığını sanan, zihni dışarıya bağlı, bedeni burada dolaşan şizofren bir cemaat''le diyalojik bir konuşma geliştirebilmek mümkün mü? Pek mümkün değil ama denemekte yarar var.

Türkiye''nin temel sorunu, entelijansiyasının olmaması sorunudur. Bu toplumun rüyalarını, iddialarını; bunların kaynağı olan kültürel dinamiklerini, anlam haritalarını, kök-paradigmalarını; hulâsâ, kültür, sanat, düşünce, tarih ve medeniyet tecrübesini ve bu tecrübenin ürettiği, hâlen bu toplumun ayakta ve hayatta kalabilmesinin yegâne kaynağı olan ruhu içselleştiremeyen, daha kötüsü, bu ruhu etkisizleştirmeye hatta yok etmeye soyunan, dünyada türü bulunmayan nev-i şahsına münhasır tuhaf bir entelijansiyanın varolması sorunudur.

Laik Türk elitokrasisi ve militeratisi, kendi değildir. Bir kendi yoktur: Batı''dan devşirilen ve Salah Birsel''in deyişiyle “yapıştırma bıyık” gibi duran, yabancılaşmış bir kendi imgesi vardır.

O yüzden, Batılıların kendi somut ihtiyaçlarının ürünü olarak geliştirdikleri ve tarihsellikle malul (aslâ mutlaklaştırılamayacak) seküler insan ve dünya tasavvurunu, bu toplumu “adam etme”nin yegane yolu ve kaynağı olarak görerek bu topluma dayatmaya kalkışır. Dolayısıyla “ajan”lık ve “ajans”lık yapar, başkalarının “ajanda”larını taşır.

Böyle yapmakla, kendisinin bir şey üret/e/mediğini (özne''leşemediğini), başkalarının ürettiklerini ithal etmekten başka bir şey yap/a/madığını (nesne''leştiğini); bunun bu toplumu da yabancılaştırma misyonu ve misyonerliği yapmak anlamına geldiğini bile göremez. Bu yaptığı şeyin, sömürgeleştirilememiş bir ülkede sömürgecilerin gönüllü acentalığını yapmaktan, bu ülkeyi içerden sömürgeleştirip Batılılara teslim etmekten, tarihî yürüyüşünü durdurmaktan başka bir şeyle sonuçlanamayacağını söylediğiniz zaman küplere biner. Tıpkı Kılıçbay, Emre Kongar, Türker Alkan, Kanadıkırıkkuş ve türdeşleri gibi.

Bu topluma, “hayâlî kimlikler” empoze ederken, gerekçesi, aslında oldukça masumane ama son derece tutarsız, saçma, grotesk ve kakafoniktir: “Bu toplum, geri kalmıştır; ilerlemesi için sekülerleşmesi / Batılılaşması gerekir. Bu toplumun geri kalmasının nedeni, İslâm''dır. Türkiye''deki dinciler, ülkeyi ortaçağ karanlığına sürüklemek için kolları sıvamış durumdalar” vs. vs.

Laik Türk mi/literatisinin dünyayı, dünyanın ve bu ülkenin dinamiklerini algılama biçimi bu kadar sığ, bu kadar tarih-ve-gerçek-dışı ve bu denli bön ve berbattır işte.

Bütün bu içi boş, tutarsız, ezberlenmiş repliği papağan gibi tekrarlayıp dururken, İslâm hakkındaki, İslâm düşüncesi, sanatı, medeniyeti, İslâm''ın insana ve dünyaya neler önerdiği konusundaki bilgisi, sıfırdır; ya da kültürel antropologların “cenaze levazımatçıları” diye tarif ettikleri, bütünüyle üçüncü sınıf pozitivist ve “görevli” oryantalist Batılı araştırmacıların hiçbir tarihsel ve somut gerçekliği olmayan, yalan yanlış bilgi kırıntılarından ibarettir.

Yani, hazım kapasitesi de, verilen her şeyi yutacak kadar bozulmuştur! Batıdan gelen her şeyi, analiz etmeden, tartışmadan, bir filtreden (ne filtresi?) geçirmeden keyifle tıkınır; sonra da nefes bile alamaz hâle gelir! Sonunda -çok affedersiniz ama- berbat bir şekilde “kusmak” zorunda kalır. Ne “kusar”; kime, niçin ve nasıl kusar? Biliyor, görüyor ve yaşıyorsunuz bunları!

Eğer bu ülkede, hakikaten bir entelijansiya olmuş olsaydı, bu traji-komediye tahammül edebilir miydi?

Görüldüğü gibi, laik Türk elitokrasisi ve militeratisisinin İslâm''la ilişkisi, sıfırdır ve her şeyimizi sıfırlayıcı bir ilişkisizlik ilişkisidir. İyi de, acentalığını yaptığı seküler Batı''yla ilişkisi nasıldır, acaba? Bunu da Cuma günkü yazıda görelim.

18 yıl önce
Laik Türk militerati"sinin traji-komik hâlleri (2)
İşte bizim kadınımız (Meridyen Derneği)
Avrupa’nın maskesi düştü: Şimdi toparlanma vakti...
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı