
17 Aralık öncesi, cemaatten olmayan yargı mensuplarının yaşadığı korkuyu şimdi İstanbul’da Başsavcıvekili olan bir isim anlattı. “Yargı mensupları onlarla iyi geçinmek zorundaydı, yoksa başlarına gelmeyen kalmazdı” diyen Başsavcıvekili, “Devir onların devriydi ve hedef aldıkları kişileri tasfiye etmek için en ahlaksız yöntemleri kullanmaktan çekinmezlerdi” diye anlattı. Normalde polis mahkum ettirmek için çalışırken, savcının şüphelinin hem lehine hem aleyhine olan delilleri topladığını ve adaletin yerine gelmesi için uğraştığını belirten Başsavcıvekili, “Ama yıllardır bu böyle olmadı. Yargıya yerleştirilen bu çete, polis fezlekelerinin altına imzalarını attı ve iddianame kılıfı altında mahkemeye gönderdi. Özel yetkili mahkemeler zaten özel görevlendirilmişti. İstenilen yönde kararlar verdi. Bu mahkemelerin verdiği kararlar ise yine özel görevlendirilmiş Yargıtay Ceza Daireleri’nce onandı” dedi. Başsavcıvekili, “17 Aralık’ı aslında “şer” görüyoruz ama bu çetenin ortaya çıkarılması hususunda hayırlı bir işlevi oldu” diye konuştu.
17 Aralık operasyonunun en tepesinde adı Ergenekon soruşturmasıyla duyulan Zekeriya Öz vardı. Fatih Belediye Başkanı Demir, Savcı Öz’ün usulsüz taleplerini yerine getirmediği için makamını bastığını, iş takibini yaptığı işadamıyla belediye personeline usulsüz talimatlar verdiğini kaydetti.
Paralel yapılanma, özellikle Milli Eğitim, Adalet, İçişleri Bakanlıkları ve bağlı kurumlarında kadrolaşmak için büyük çaba içinde. Bu yolda kendilerine engel çıkaracak herkesi ahlaksız yöntemlerle tasfiye ediyor. Tasfiyelerde iki yöntem uygulanıyor. İş adamları ve polisler “örgüt” suçlamasıyla operasyonuna maruz bırakılırken, devlet memuru ve yargıçların sicilleri müfettişler vasıtasıyla bozuluyor. Sicilleri bozulan isimler yıllardır çalıştıkları yerlerden sürgün ediliyor. Eğer bunda başarılı olunamazsa uydurma suçlamalarla teknik ve fiziki takip uygulanıyor. Paralel yapının hedefine giren kişinin kendisi, çocukları ve eşleri yıllarca dinleniyor ve kişisel bir açık bulunduğunda bu, ‘şantaj’ malzemesi olarak kullanılıyor.
En büyük kumpaslar arasında İstanbul ve İzmir Askeri Casusluk davaları gösteriliyor. Bu davada 43 ay tutuklu olarak hapis yatan emekli Yarbay Mehmet Seyfettin Alevcan, tutuklandığı sırada HAVELSAN’da çalışıyordu. Paralel yapının emniyet ve yargıdaki yapılanması gibi TSK’da da etkin olmak için türlü numaralar çevirdiğinin altını çizen Alevcan, “Paralel yapı eğer 17 Aralık darbesiyle ifşa olmasaydı yargı, askeriye ve emniyetteki yapılanma aynen devam edecek ve biz kesinlikle hapiste olacaktık” diyor. Alevcan, davalara bulaştırılanların %90’ının kurmay subay olduğunu, amiral olabilecek isimlerden seçildiğini aktararak paralel yapının asıl hedefini şu sözlerle tanımlıyor: “Amaçları Deniz Kuvvetleri Komutanlığını sil baştan dizayn etmekti.”
