|

Batı'yı geçmenin yolu 'Batılılaşmak'ta değil

Dünyanın her tarafında Batı'ya karşı bir mukavemet, bir isyan, bir hesaplaşma duygusu var. Fakat Batı'yla hesaplaşmanın en yaygın şekillerinden birisi, 'Batılılaşmak' yoluyla gerçekleşiyor. Yeni bir İslam medeniyet hareketini başlatmadan, medeniyet inşasına başlamadan, dahası kendi medeniyet tasavvurumuzu bile geliştirmeden, Batı'ya meydan okumak tuhaflıktır.

Haki Demir
00:00 - 18/10/2012 Perşembe
Güncelleme: 22:59 - 17/10/2012 Çarşamba
Yeni Şafak
Batı'yı geçmenin yolu 'Batılılaşmak'ta değil
Batı'yı geçmenin yolu 'Batılılaşmak'ta değil

Batı'ya meydan okumak, ABD veya AB'ye meydan okumak olarak algılanır. Oysa Batı, Batı'daki devletlerin her birinden ve toplamından fazla ve farklı bir şeydir. Batı'daki devletler, 'Batı'nın neticelerinden biridir ama Batı'nın kendisi değildir. Herhangi bir Batılı devlete meydan okumak mümkün. Hatta onunla hesaplaşmak da mümkün ama Batı'ya meydan okumak ve onunla hesaplaşmak başka bir şeydir. Batı'ya meydan okunamayacağını ve onunla hesaplaşılamayacağını söylüyor değiliz, tabii ki. O da mümkün fakat nasıl meydan okunacağını ve nasıl hesaplaşılacağını bilmek şartıyla...

Batı bir kültür havzasıdır, bu kültür havzasının merkezi Avrupa ve Kuzey Amerika'dır ama muhiti tüm dünya haline gelmiştir. Batı kültürü, 20. asrın sonuna gelindiğinde tüm dünyayı işgal etmiş, tüm kültür ve medeniyet havzalarını yok etmiştir. Netice olarak dünya, Batılılaşmıştır, bilerek veya bilmeyerek, farkında olarak veya olmayarak.

BATI'DAN NEFRET Mİ ETMELİ?

Dünyanın her tarafında Batı'ya karşı bir mukavemet, bir isyan, bir hesaplaşma duygusu var. Fakat Batı'yla hesaplaşmanın en yaygın şekillerinden birisi, 'Batılılaşmak' yoluyla gerçekleşiyor. Ülkeler, milletler, nispi kültür havzaları, Batı ile hesaplaşmak istedikleri oranda Batılılaşıyor ve Batı ile Batı'nın kültür havzasına dahil olduktan sonra hesaplaşabiliyorlar. Bu, çok vahim bir durum...

Dünyada yeni merkezlerin oluştuğu, bu merkezlerin Rusya, Çin, Hindistan, Brezilya olduğu malum. Rusya, Çin, Hindistan gibi Doğu ülkeleri, Batılılaştıkları (kapitalistleştikleri) nispette ekonomik kalkınmayı başardılar. Ekonomik kalkınmaya başardıkları nispette güçlenmeye başladılar. Doğu'nun kalkınması, tabii olarak Batı'yı ekonomik krize sürükledi. Doğu'nun kapitalistleşmesi, Batı için daha fazla pazar anlamına geliyordu ve bu sebeple Batı, Doğu'nun kapitalistleşmesine katkı verdi. Batı'nın i projeksiyonu, dünya ne kadar kapitalistleşirse Batı o kadar büyür, zenginleşir, gelişirdi. Doğu (ve dünya) kapitalistleşti fakat Batı'nın öngörüsünün tam aksi gerçekleşti: Doğu'nun kapitalistleşmesi Batı'yı ekonomik krize soktu.

Dünyada güç merkezleri, güç dengeleri değişiyor. Dünya güç haritası yeniden çiziliyor. Ülkelerin siyasi sınırlarının yerinde duruyor olmasının bir önemi yok, güç haritası başka bir zeminde hazırlanıyor.

GÜÇ HARİTASI YENİDEN ÇİZİLİYOR

Güç haritasının yeniden şekillendiği dünyada, Batı'yla bir hesaplaşma olduğunu söylemek mümkün. Fakat Doğu'nun Batı'yla hesaplaşması, iktisadi mahiyet taşıyor. Temel mantığı, 'biraz da biz sömürelim' türünden bir tezahüre sahip. Bu tespitin temel sebebi, Doğu'nun, Batılılaşarak kalkınmayı başarmasıdır. Kapitalistleştiği nispette kalkındığına göre, kalkındığı nispette de sömürmeye başlıyor. Doğu'nun Batı'ya meydan okuduğu doğru ama 'Batı'nın Doğusunun', 'Batı'nın Batısına' meydan okumasından ibaret bir hesaplaşma ile karşı karşıyayız.

Batı'nın Batısı, orijinal bir kültüre sahip. Batı'nın Doğu'su ise, Batı'nın kötü bir kopyası. Batı ihtiyarladı, ömrünün sonuna geldi, çöküşü mukadderdir. Fakat Batı ölürken, Doğu'da döl veriyor, Doğu'da kendini yeniden inşa ediyor.

Çin kadim bir kültür ve medeniyete sahipti ve Batı'dan tamamen farklıydı. Çin'in sekiz on hanelik bir köyüne bile girdiğinizde farklı bir kültür ve medeniyet havzasına girdiğinizi anlardınız, köy evlerinin mimarisi bile bambaşkaydı. Yeni (Batılılaşmış) Çin'de ise Şanghay'ın şehir planı ve mimari özelliklerini New York'tan ayıramazsınız.

Doğu, Batı'nın 'baba bir anne ayrı' üvey evladı haline geldi. 'Baba bir' yani kültürel beraberlik, 'anne ayrı' yani iktisadi, siyasi, askeri menfaat ihtilafları. Batı ile Doğu'nun hesaplaşması, baba ile üvey evlat arasındaki kavgaya benziyor. 20. asırdaki iki cihan harbi, Batı'nın öz evlatları arasındaki menfaat kavgasıydı. 21. asırdaki kavga, Batı ile üvey evladı arasında geçecek gibi görünüyor. Şimdi dünyanın bir Batılılaşmış Doğu sorunu var.

İSLAM DÜNYASI NE YAPMALI?

İslam âlemi, yerleşik olduğu coğrafya itibariyle iki kutbun ortasında yer alıyor, zaten fikri temelde de ikisinin karşısında bulunuyor. Kendine gelene kadar, kendi öz kaynaklarını keşfedene kadar, kendi öz müesseselerini kurana kadar, kendi medeniyetinin inşasına başlayana kadar, iki kutuptan birine eklemlenmeden, denge siyasetini takip etmelidir. Kendine gelmeden, gelemeden, iki kutuptan birine meydan okuma imkanı yok.

İslam dünyası ve Türkiye kendini, Batı ile Doğu arasında ideolojik bir tercih yapmak zorunda hissetmemeli. Birine mutlak düşman, diğerine mutlak dost olmak gibi garip ruh hallerine savrulmamalı. Birisi aslı, diğeri kopyası olmak üzere ikisi de Batı'dır. İkisiyle de ontolojik kavgamız var. Bunlarla münasebetlerini düzenlerken, hangisinin ne kadar faydalı olacağının hesabını yapmalı, bu hesabın da farklı konularda ve alanlarda değişebileceğini, zaman ve şartlar değiştikçe tercihlerini de değiştirebileceğini unutmamalıdır. İki Batı arasında ideolojik tercihler yapmak, yanlış mevzilere sahip olmayı ve o mevzilerde yerleşik hale gelmeyi zorunlu kılar. Bu, ağır bir stratejik hata olur.

Batı'ya meydan okumak, bazı alanlarda mümkün olabilir. Günümüzde iktisadi alan, Batıya meydan okuma imkanını oluşturuyor. Bugün İslam ülkelerinin hiçbiri Batı ile askeri alanda hesaplaşamaz. Batı ile girilecek askeri çatışmanın tamamı kendi topraklarımızda gerçekleşir. Modern silah sistemleri ve teknolojisi dikkate alındığında, kendi ülkenizde yaptığınız savaşın galibi olmazsınız. Mümkün olduğunca iki Batı ile savaştan uzak durup, kendi evimizi toparlamamız gerek.

YENİ BİR MEDENİYET ANLAYIŞI ŞART

Yeni bir İslam medeniyet hareketini başlatmadan, medeniyet inşasına başlamadan, dahası kendi medeniyet tasavvurumuzu bile geliştirmeden, Batı'ya meydan okumak, Batı ile hesaplaşmaya girişmek, mermiyi ithal ettiğin ülkeye karşı, elindeki silaha güvenerek savaş açmak gibi bir tuhaflıktır.

Yapılması gereken bir medeniyet hareketi başlatmaktır. İslam coğrafyası İslam medeniyetinin arsası haline getirilmelidir. Huruç hareketinin zamanı, medeniyet inşaatının, medeniyet ihracına ulaştığı safhadır. Dünyaya yeni bir anlayış, yeni bir kültür, yeni bir medeniyet arzedene kadar, büyük huruç hareketleri bekletilmelidir. Tüm kaynakların medeniyet inşasına yönlendirilmesi gerekiyor.

İran'ın Doğu Bloku ile ideolojik evliliğe kadar uzanacak olan ittifakını durdurması, Türkiye'nin Batı Bloku ile derin işbirliğinin sığlaştırılması zamanı gelmiş olmalıdır. Ne var ki buradaki temel problem, İslam medeniyet inşasının arsası dediğimiz İslam coğrafyasının, inşaat yerine savaş alanı olarak kullanılmasıdır. İran'ın buradaki vebali tarihi mahiyettedir ve bir an önce kendine gelmesi gerekiyor. Aksi halde Müslümanlar için İran'ın da Batı veya Doğu bloklarından birinin has unsuru haline gelmesi kaçınılmaz olacak.

* Hukukçu-Yazar

12 yıl önce