|

Halka ve demokrasiye suikast

Demokrasiye, insan hayatına ve şerefine yönelik suikast girişimlerini telin etmeyen, bunun kabul edilemez olduğunu söylemeyen her aktör bunu zımnen onaylamış demektir. Bu meselenin çözümünde engelleyici rol oynasa dahi hiç kimsenin hayatı ve şerefi ayaklar altına alınmayı hak etmez.

Mazhar Bağlı
00:00 - 9/03/2011 Çarşamba
Güncelleme: 23:56 - 8/03/2011 Salı
Yeni Şafak
Halka ve demokrasiye suikast
Halka ve demokrasiye suikast

1999 yılından bu yana Dicle üniversitesinde öğretim üyesiyim. Diyarbakır'da bulunuyorum. Şiddetin pek çok türü ile karşılaştım. Kürt siyasi aktörleri ile ortak bir paydada buluşmasam da doğal olarak aynı atmosferde bulunuyorum. Şiddetin buradaki mantığını okuyabiliyorum ve bu şiddetin neleri içine aldığını da bizzat yaşayarak görüyorum. Belki de değerli dostum Mehmet Metiner'i en iyi anlayanlardan birisi olduğumu düşünüyorum.

Zaman zaman bölgeden demokrasi, insan hakları, kardeşlik ve barış gibi ifadeleri içeren sloganlar ve söylemler gündemin ilk sırasına oturur. Bunları dile getiren insanların da buna inandıkları ve bunu arzuladıkları varsayılır. Bunun üzerine oturtulan söylem ve projeler için gerekli politik çalışmalar da yapılır. Ama bütün bunların sadece bir similüsyon (…mış gibi) olduğu, tamamen sahip olunan çirkin yüzün örtülmesi için bir maske olarak kullanıldığını bizzat yaşayarak gördüm.

MEHMET METİNER VE ŞİVAN PERVER

Bu konuyla ilgili bir sürü mağdur-kurban-örnek kişiden ve olaydan söz edilebilir ama Mehmet Metiner olayı bu konuyla ilgili en çarpıcı örneklerden birisidir. Sayın Metiner bu ülkede belki de bu sorunun çözümünü en çok arzu edenlerden birisidir ve nasıl böyle bir tezgah yapılabilir diye düşünenler olabilir. Zaten iş tam da böyle olduğu için Metiner hedefe oturtulmuştur. Suikast planlarına dahil edilmiştir. Şiddete hayır dediği için Miroğlu tehditler almaktadır, onlar gibi düşünmediği için büyük Kürt ozan Şıvan Perwer ihanetle, işbirlikçilikle itham edilmiştir, bu kulunuz şiddetin ve illegalitenin her türlüsünü lanetlediği için iftira ve linçe maruz kalmıştır, demokrasi ülkede oturmaya başladığı için savaş çığırtkanlıkları yapılmaktadır. Çözüm isteyen herkes bu denklemin dışına itilecektir. Bunun için de örgüt ve onun bileşenlerinin elinde ne imkan varsa derhal seferber edilir ve uygulanır. Bir tek Allahın kulu da buna itiraz edemez, etmez. Perwer'in de dediği gibi bunların mantığı şudur; “Baskı altında tut, ez, korkut ve yıldır, iftira at ve kirlet, irade ve ruhunu teslim al, köleleştir ve kullan.”

Mehmet Metiner ile ilgili örgütün yayın organında daha önce de pek çok yazılar yazıldı ve hedef gösterildi. Bu konuda söz sahibi olan her bir aktörün itibarsızlaştırılması için her yola başvurmaktan çekinmeyen bir yapı var karşımızda. En son hatırladığım yazılardan birisinde sayın Metiner, Kürtçedeki meşhur aşk hikayesi Mem-u Zin'de kötülüğün sembolü olan Beko Awan'a benzetilmişti. Beko Awan, masum aşıkların (Mem ile Zin'in) kavuşmasını sabote eden, tüm kötülüklerin baş aktörüdür hikayede.

“AKP Kürdistan'da devletin gözdesi, Mehmet Metiner de AKP'nin gözdesi olmuş. Mehmet Metiner bizlerin Ahmet Türk'ü tehdit ettiğimizi de yazmayı ihmal etmemiş. Kürtler'de var olan Beko Awan figürünü herhalde bilir. Ancak bu kadar basit bir Bekoluk kişinin kalitesinin ne olduğunu ortaya koyar. Ahmet Türk'ü değil de benim gibilerini hedef gösteriyorlar deseydi, belki bir nedeni vardır derdik.” İşte Metiner ile ilgili örgüt ve onun uzantılarının genel kanaati bu. Hem hedef göstermek hem de itibarsızlaştırmak. Amaç ise bellidir, konuyla ilgili kimsenin söz söylemesine imkan vermemek ve bu meselenin çözümünü mümkün olduğunca ortadan kaldırmaktır. Bu olanlara karşı takınılan lakayt tavırlar ise bu yapının tüm bileşenleri ile birbirinin aynısı olduğunu gösterir.

Ne güvercin vardır ne de şahin, ne insan hakları savunucusu vardır ne de dağdaki eşkıya. Bundan böyle bana hiç kimse burada ve bu çevrenin içinde birilerinin insan haklarına veya insan onuruna saygı babında bir çabanın içinde olduğuna inandıramayacaktır. Bugün tekrar savaş çığırtkanlığını yapanların buna neyi gerekçe gösterdiklerini net olarak bilen var mı? Konu sadece yaklaşan seçimlerde seçmen stabilizasyonu sağlamaktan öte bir anlam ifade etmemektedir. Bunun için gençlerin kanının akması gerektiğini düşünmek kime ve neye hizmet edecektir? Siyasi temsilde var olduğu söylenen adaletsizlik için gayri siyasi yollara başvurulması nasıl bir amaca hizmet eder? Demokrasi talebi için demokrasiyi boğma girişimi gerçekçi olabilir mi? Halkın özgürlüğü için halka rağmen halk için var olma çabasının nasıl sosyolojik ve siyasi bir sonuç doğurduğunu bizzat her birimiz yaşayarak görmedik mi? Dikte edilen ideolojik yapıların neleri beraberinde getirebileceğini bilmeyen var mı?

İnsanın hayatının anlamını yitirdiği bir dünyadan kimseye fayda gelmeyecektir. Hiçbir değeri olmayan ideolojilerden bir ütopya kurulamaz, yüksek insani erdemlerin sadece ideolojisini yaparak bunlar tahkim edilemezler.

SESSİZLİK SUÇ ORTAKLIĞIDIR

Tüm bu yapılanlar ve yapılanma bize aslında bu meselede bir muhatap arama yerine bir parametre aramanın çok daha doğru olduğunu bir kez daha kanıtlamış oldu. Aradığımız muhataplar kendileri dışındaki herkese mutlak kötü değerlendirmesi üzerinden bakıyorsa eğer doğal olarak aramamız gereken gözü dönmüş bir ideolojik körlüğün içinde debelenenlerin kişiliği veya varlığı değil, birçok toplumsal kesimi ortak bir paydada buluşturacak olan bir “değer düzlemidir.” Bu bağlamda toplumdaki değerleri katleden bir güruhun kimi ne kadar temsil edebildiği de en önemli sorunlardan birisi olarak var olmaya devam edecektir. Burada temsiliyetin bir kemiyetle mukayyet olmadığını ayrıca belirtmeye gerek var mı bilemiyorum?

Son olarak demokrasiye, insan hayatına ve şerefine yönelik suikast girişimlerini telin etmeyen, bunun kabul edilemez olduğunu söylemeyen her bir aktör bunu zımnen onaylamış demektir. Bu meselenin çözümünde engelleyici rol oynasa dahi hiç kimsenin hayatı ve şerefi ayaklar altına alınmayı hak etmez.

* Doç. Dr.; Dicle Üniversitesi Öğretim Üyesi

13 yıl önce