|
Kültürel çalışmalardan çıkan sentez…

“İnsanlar karakter bakımından imal edilemez, kişilik üretimine tabi tutulamazlar.”

2000’li yıllarda Yeni Şafak’ta yayınlanan bir yazısında İsmet Özel, insan yetiştirmek kavramının çağlar boyunca insanların başına bela olmuş bir kavram olduğunu, bu belanın etkisini en çok 20. yüzyılda kendini gösterdiğini söylüyordu:

“Gençleri önceki kuşakların kusurlarından arıtılmış kalıplara dökme çabası sadece otoriter rejimlerde değil, liberal düşüncede olan insanlarda da bir takıntıya dönüştü. Yeni nesli liberal görüşlü kılma uğruna liberalizm karşıtı tutumları zor kullanmak suretiyle yasaklamak ve liberal anlayışı tek alternatifmiş gibi algılatacak bir tezgâh kurmaktan başka çareleri kalmadı…”

İsmet Özel yazısında ilaveten der ki:
“Güzel ahlâk aşılamaya çalışan kimse anlamlı bir yol tutamaz. Çünkü kimsenin kendinde bulunmayan bir şeyi başkasına vermesi mümkün olmaz. Eğer doğruluk istiyor ve bu isteğimizi başkalarıyla paylaşma gereği hissediyorsak burada genç ve yaşlı ya da cinsiyet ayrımı yapmak anlamsızdır.”

Bu yazıdaki tespitler bugün için de üzerinde düşünmeye değer. Liberal çevreler kendi anlayışlarını tek alternatifmiş gibi sunarak gençlere yükleniyor, giderek tahammülsüzleşiyorlar. Biz muhafazakârlar ise gençlerden beklentimizi yüksek tutuyor, belki de olması gerekenden fazla beklentiyle omuzlarına fazla yük yüklüyoruz. Onlarla yapılan tüm çalışmaları bu bakışla değerlendirdiğimde, kalıcı olanın onlara güzel ahlâk kazandıracak “muhit” yani çevreyi sağlam tutmak olduğu kanaatindeyim. Hatta fazla beklentiye girmenin, onların üzerinde oluşturduğu stres ve ağır baskının tersi etkilere yol açtığına da çoğu kez şahitlik ettim. Eğitim çağlar boyunca en zor iş olarak kabul edilmiş. Karakter terbiyesi ise çok daha zor. Öyle ki peygamberlerin en büyük misyonu da hep bu olmuş. Bu kadar zor bir işin kamplar-konferanslar ile sağlanması ise neredeyse imkânsız. Gençlere ulaşmaya çalışmak kolay değil ancak birlikte yaşarken onlara örnek olmak çok daha kolay…

***

Bu çelişkiler sadece bize özel değil. Gelenekselciler ve yenilikçiler arasındaki çatışma her kültürde geçerli. Bir psikiyatrist dostum geçenlerde bu ikilemin Yahudi toplumundaki görünümünü yazan Chaim Potok isimli bir romancı hakkında bir yazı göndermişti. Yazar bu çatışmayı örnekleriyle sergilerken sentezin kıymetinden bahsediyor. Çeşitli platformlarda Ortodoks Yahudi mahallelerindeki gelenekselciler ve yenilikçiler arasındaki çelişkileri anlatan filmler de bu izleğin bir ürünü. Konu benzer temalar nedeniyle bizim için de önemli.

Chaim Potok diyor ki:

“Her birey kendine göre kapalı bir ortamda ailesi ve yetiştirilme biçimine özgü kurallarla büyür. Ona gerek birey gerekse bağlı olduğu toplum olarak ‘yegânelik’ aşılanır. Aile ocağından lise ve üniversiteye geçtiğinde ise sayısız yabancı düşüncelerle karşı karşıya kalır. Çağdaş eğitim sisteminde bu düşünceler ‘Batılı laik hümanizma’ ya da ussal akımlardır. Bunların kurucuları ise Darwin, Freud, Kafka, Picasso’dur… Geleneksel eğitim almış bir genç, dış dünya ile bu akımların etkilediği disiplinler üzerinden tanışır. Böylece evlerinde gördükleri ile dışarıda öğrendikleri arasında dikine kültürel çatışmalar başlar. Bu çatışmalar hayatımızı oluşturuyor. Biz de bu çatışmaların içinden geçtik. Şimdiki gençler de geçiyor. Sonrakiler de geçecek. Mesele bu kültürel çatışmaları uzlaştırma arayışımızda yatıyor. Taviz ve uzlaşma arasında kalın bir çizgi olduğunun da altını çizeyim.”

Bu çatışma her türlü geleneksel yapı için kaçınılmaz. Gelenekler nereye kadar taşınabilir ki… Biz de de benzer temaları ele alan “Ömer” dizisi ya da “Kızılcık Şerbeti” dizisinin çok izlenmesi ve sohbetlere konu olması da bunu gösteriyor. İnsanın yetişmiş olduğu evren ile yaşadığı kültürel evren arasındaki çelişkiler hiç bitmeyecek. Burada çatışmayı körükleyip geçmişe çekmek ya da eseflenip durmak yerine geleceğe bakıp senteze yönelmek gerekiyor.

Strateji savaşı ve Çin

Çin giderek daha çok ilgi alanımıza giriyor. Ukrayna savaşını Çin’in “Kuşak Yol” inisiyatifinin bir parçası olarak Asya ve Avrupa’yı Belarus üzerinden birleştiren “Kuzey Koridorunu” işlevsiz hale getirmek amacıyla çıkarıldığını söyleyen uzmanlar Çin’in her atağını dikkatle takip ediyor. Bu süreçte Kazakistan’ın önerdiği Asya ve Avrupa’yı Türkiye üzerinden birleştiren alternatif bir “Orta Koridor” önerisi de dikkatleri bizim üzerimize çekmiş durumda. Türkiye’nin NATO içinde giderek güçlenmesi, İsveç’te Kur’an-ı Kerim yakma eylemleri, “Rusya bunu yaptırıyor” imaları da bu resmin içinde strateji savaşlarının bir parçası gibi duruyor. Her bir oyuncunun kendi kültürel kodlarına uygun strateji izlediği bugünlerde Çin, Amerika ve Rusya’yı çok daha dikkatle izlemek gerekiyor. Dünyayı yöneten güç merkezi Batı’dan Asya’ya doğru kayarken strateji ile siyaset çok önemli hale geliyor…

#Aktüel
#Toplum
#Kültür
#Ayşe Böhürler
10 ay önce
Kültürel çalışmalardan çıkan sentez…
Ek vergiye tepki: Cepler susacak
Yaralı coğrafyalarımızı konuşmaya daha yeni başlıyoruz
Sosyal Çürüme Yazıları 7: Dedelerden himmet umma cumhuriyeti
Paket iyi de ‘kampanya’ nerede?..
KDV artışının KDV indiriminden daha çok alkış aldığı ülke