|
Ramazan bereketi, bir hüzün iki sevinç

Herkesin ömründe birincil mesele edindiği bazı takıntıları vardır. Ramazan ve mübarek günlerin başlangıcı ya da ru’yet-i hilal meselesi de benim bu takıntılarımdan biridir. Kırk yıldır senenin belli günlerinde de olsa bunu hep mesele edindim. En başında biraz da gençlik heyecanıyla konuya ideolojik bakıp aykırılıklar yaptığımız oldu. Sonra ise, bu iş böyle olmaz, işin aslını bilmeliyiz diye fıkha ve ilgilendirdiği kadarıyla bilime başvurunca, Müslümanların bu kadar basit bir meseleyi nasıl olup da halledemediklerinin hayret ve üzüntüsünü yaşadım ve bu her yıl sürdü. Allah’tan bu sene Ramazan’a doğru günde başladık. Ama bu bilerek değil, duran bir saatin günde iki kez doğruyu göstermesi gibi bir tevafuk oldu. Olsun, yine de sevinçliyim. İkinci sevincimi yazımın sonunda söyleyeceğim.

Meselenin özü şudur: İslam’daki temel ibadetlerin zamanları Ay’ın ve Güneş’in hareketleriyle ilgili olduğu için Müslümanlar Batı’dan çok önce astronomi bilimini kurmuş ve geliştirmişlerdi. (Bu arada, demek ki, İslam sadece küresel değil, kâinat ölçeğinde bir dindir). O zamanlar nasları bilimin ışığında anlayan ulema da duruma hâkimdi ve problem olmadı. Ama Müslümanlar neden geri kaldı, sorusunun cevabını aradığımız yazı serilerimizde değindiğimiz gibi bunun iki sebebi çok önemlidir: Biri, Müslümanlar bilimle alakalarını kopardılar, kevnî ayetleri okumayı sürdüremediler ve fiziki bırakıp tamamen metafiziğe kaydılar. İki, yönetim fıkhını kurup geliştiremediler ve bilahare ‘işleri aralarında hiçbir zaman şûra ile olmadı’. Bu tür konuları dert edinen devletlerini yitirdiler. Bunu ayrıca yazmaya çalışacağım.

Oysa Kuranıkerim bize vurgu ile şunu anlatıyordu: Ay da Güneş de Allah’ın birer ayetidir ve hiç şaşmayan dakik hesaplarla hareket ederler. İnsanlar kendileri için önemli olan vakitleri bilsin, ayların senelerin hesabını yapabilsinler diye böyledir. Bunları bizzat Allah söylüyor.

Ay, Güneş ve Dünya arasındaki hassas ilişki hep aynı şekilde devam eder. Her gün kılınması gereken namazın vakitleri Güneş’in günlük deveranına göre hesaplanır. Aylık ve yıllık ibadetler olan oruç ve hac da Ay’ın deveranıyla hesaplanır. İslam’ın ilk yıllarında Güneş’e göre namaz vakitleri gölge ile hesaplanırdı. Bunu da bizzat Resulüllah (sa) öğretmişti. Yeni ayın girmesi de o zaman ancak ilk hilalin görünmesiyle mümkündü. Hilali görünce oruca başlayın, diğerini görünce bitirin buyurmuştu. Çünkü yeni ayın başlangıcı olan, Dünya, Güneş ve Ay arasında ayda bir kez vuku bulan kavuşumu/içtimaı tespit edecek hesap kitap henüz yoktu. Bunun da bu hesap ve kitabın bilinmemesi sebebiyle böyle olduğunu yine bizzat Resulüllah söylemişti. Tıpkı namaz vakitleri için Güneş’in deveranı tam ölçülemediği gibi Ay’ınki de ölçülemiyordu. Sonra hesaplar gelişti ve ne hikmetse Müslümanlar Güneş’e göre olan hesapta, yani namaz vakitlerinde problem yaşamadılar. Takvime bakıp mesela akşamın vaktinin girdiğini anladılar, çıkıp Güneş’in batıp batmadığını gözetleme ihtiyacı duymadan oruçlarını açtılar, namazlarını kıldılar. Ama sıra yeni ayın tespitine gelince birisi, ‘Resulüllah görerek başlayın demiş’ diye tutturdu ve hadisin ne başına, ne sonuna baktı, ne de ayetlerle olan bütünlüğünü göz önünde bulundurdu ve bu anlayış Müslümanları yıllardır uğraştırdı durdu, tefrika konusu oluşturdu. Oysa yeni ayın girmesi astronomik bir olaydı ve önemli olan yeni ayın girdiğinin tam tespitiydi. Müslümanlar bunu anlama gereği duymadılar. Bu hikâyeyi delilleriyle beraber daha önce defalarca anlattığım için şimdi o yönüne girmiyorum.

Aslında meselenin bilinmesi kolaydı, hatta çok kolaydı, ama uygulaması siyaseti ve bunu olduğu gibi kabul eden bir devletin varlığını gerektirdiği için zordu. Sayın Mehmet Görmez, başkanlığı döneminde meseleyi ciddi olarak ele aldı ancak sözünü ettiğimiz sebeplerden ötürü sonuçlandıramadı.

Bu Ramazan’da sevindiğim ikinci husus ise sosyal medyada tesadüfen gördüğüm bir ilandı. İLEM (İlmî Etüdler Derneği) mensupları ya da ilgilileri olan ve alanlarındaki başarılarıyla herkesin tanıdığı ve çoğu da ilahiyatçı olmayan profesörler Ramazan boyunca internet üzerinden düzenli dersler yapacaklarmış. Bu beni hem kıskandırdı hem çok sevindirdi. Kimler bu hocalar ve neler okutacaklar?

İhsan Fazlıoğlu, el-Münkız okumaları,

Tahsin Görgün, Kırk Hadis okumaları,

Ömer Türker, Esma-i Hüsna okumaları,

İbrahim Halil Üçer, Hikem-i Atâiyye okumaları,

Eşref Altaş, Tefsiri-i Kebir okumaları.

Bu derslere gıpta edilmez mi? Dua edin biz ilahiyatçılar da bunu başarabilelim.

#Ramazan
#Allah
#Güneş
#İLEM
4 yıl önce
Ramazan bereketi, bir hüzün iki sevinç
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet