|
Gündelik hayattan sahneler/Vaziyet mi vasiyet mi?*

Babam yol yorgunu olunca hemen dinlenmek ister genellikle. O gece vakit geç olduğu halde biraz oturalım dedi. Oturduk. Sağdan soldan, eşten dosttan konuştuk. Covid 19’dan ölenler de girdi sohbetin içine aniden kalp krizi ile gidenler de. Bir iki beyin kanaması kaynaklı ölüm bile dahil oldu.

Bir anlam veremedim sohbetin gidişine. Babam neşeli bir adamdır Gam yükünü kimseye yüklemez. Çocuk ile çocuk genç ile gençtir.

Sormadığım halde babam durmadan “gidenler” den bahis açıp, açtığı bahsi bir başka sohbete giriş niyetine kullanmaya kalkınca...

İçime bir kurt düştü. Allah muhafaza bir hastalığa yakalandı da ...

Babam durduk yere “Ölüm hak, miras helal” dedi.

Hayda.

Hiç sesimi çıkarmadım. Tekrarladı: “Ölüm hak miras helal, vasiyet de sünnettir”.

Yüzümden ne kadar şaşırdığım belli oluyordu ki babam karşımda oturmaktan vazgeçip pencerenin sunduğu kör karanlığa aldırmadan uzun uzun dışarı baktı.

Bu sohbeti olağan bir şekilde nihayetlendiremiyoruz madem bir emrivaki yapayım dedim.

“Babacığım yatağın hazır. İlacın, sabah için limonlu ballı suyun, hepsi hazır. Yol yorgunusun. Uykunu daha fazla kaçırmayalım istersen.”

“ O değil de...” dedi babam.

Çocukluğumdan beri babamın durduk yere ortaya atıverdiği “o değil de...” diye başlayan cümlesi gecenin pek tekin olmayacağının habercisi gibi geldi, ürperdim.

Tekinsizliği bertaraf edebilirmişim gibi “ O değil de BU!” deyip lüzumsuz bir kahkaha savurdum ortaya. Babam o değil de diye başlayan ama tamamlanmayan cümlesini benim gotik kahkahama rağmen tamamlama yoluna gitti.

“Vasiyet...” dedi.

Neden bilmiyorum zihnim kelime oyunlarının peşindeydi. Onun vasiyetinin karşısına hemen vaziyeti çıkardım.

“Evet baba vaziyet kötü”. Neden böyle dediğime hiç anlam veremeden. Hangi vaziyet dese ne diyecektim!

“Haklısın oğlum vaziyet sahiden kötü. İnsan yaşadıkça neler görüyor. Belki de şimdiye kadar gördüklerimiz şimdiden sonra göreceklerimizin yarısı bile değil.”

Yok bu gece bitmeyecek.

Bundan sonrası için babamın hiç sözünü kesmemeye karar verdim. Bir müddet karşılıklı sustuk. Sonra babam cebinden bir kağıt çıkartıp bana uzattı: “Bunu kaybetmeyeceğin bir yere koy.”

“Ne ki bu!?”

“Bu benim vasiyetim gibi.”

“Vasiyet benim bildiğim noter onaylı olur. Burada da zaten onaylamayı gerektiren bir şey yok.”

“Sen iyice bak. Oku ...”

“Baba belki sen bana yanlış bir kağıt verdin. Burada Ragıp Kolcu cep telefonu, ev adresi var. Başka da bir şey yok.”

“Başka bir şey olmasına gerek yok.”

“Kim baba bu! Doktor filan mı?”

“Bilmem mesleğini sormadım.”

İleri yaşlarda rastlanan hafıza kayıpları, kişilik bozuklukları diye yazıp gugulladım. Babam cep telefonuma Ragıp denen adamın telefonunu kaydettiğimi sandı.

“İki ayda bir adresini güncelliyor ama cep telefonu değişmedi neyse ki...”

“Baba senin bu Ragıp Bey ile irtibatın nedir?”

“Bir irtibatım yok ne irtibatım olacak...”

“...”

“Bana söz vermeni istiyorum. Çünkü ben söz verdim.”

Ahahaha geliyor gelmekte olan.

“Ne sözü verdin baba!”

“ Ben öldükten sonra arabamı kendisine vereceğinizi...”

“Babam benim, Allah geçinden versin. Senin araba çoktan miadını doldurdu. Niye eski arabayı hiç tanımadığımız birine veriyoruz, sen niye ona vereceğimize dair söz veriyorsun. Yanlış anlama arabanı istediğin kişiye istediğin zaman hediye edersin tabi de...”

“Yok hediye değil. Parası ile.”

Kafamın kemikleri ağrıyor. Babam ile anlaşmak yerine gittikçe daha da müphemleşen uçurum bir sohbetin içinde irtifa kaybediyoruz.

“Baba iznin olursa yarın ben BU Ragıp Bey’i arasam.”

“Ararsın tabi oğlum. Ne diyeceksin? Ben söz verdim. Hak vaki olduktan sonra araba onun. Parası ile tabi.”

Araba onun kısmını anlıyor ama arkasına ilave edilen parası ile kısmını anlamıyordum.

“Tamam baba. Senin sözün benim sözümdür. Sözün yere düşmez asla. Ama sabah olsun. Ben ŞU Ragıp denenle... Yani Ragıp Bey ile görüşeyim...”

II-

-“İyi günler Ragıp Bey... Ben telefonunuzu babamdan aldım.”

-“Babanız?”

-“Mehmet Demir.”

-“Mehmet Demir... Hatırlayamadım. Arabasının markası ne demiştiniz?”

-“Arabası ile ilgili bir şey demedim. Siz sanayide misiniz?”

-“Yooo... Yanlış birini aradınız herhalde.”

-Yanlış olduğunu sanmıyorum. Babam dün gece sizin adınızın, telefon numaranızın hatta ev adresinizin olduğu bir kağıt verdi.”

-“Ha anladım. Babanızın arabasının markası ve rengi neydi? Bu kendisini hatırlamamda yardımcı olur.”

-“Ya sabır. Siz benim babamdan ne istiyorsunuz? Niye kişisel bilgilerinizi babama veriyorsunuz? Babam size ne konuda söz veriyor?”

-“Telaşa gerek yok beyefendi. Kötü bir niyetim yok.”

-“Siz bir niyetinizi aşikar edin de hele. İyi mi kötü mü olduğuna ben karar vereyim.”

-“Sıkıntı yok kardeşim. Piyasa böyle olunca. Biz de yaşlı kişilerin... Çünkü onlar çok temiz kullanıyor.”

Manyak mı bu ya. En iyisi konuşmanın bundan sonrasını kaydetmek.

-“Babanızın arabası dikkatimi çekti. Ben eskiden babanızla aynı sokakta oturdum birkaç ay. O sıra gördüm. Baktım temiz. Pek de kullanılmıyor. Talip oldum. Satılık değil dedi. Satacağınız zaman haberim olsun. Telefon numaram bu adresim de şu diye eline yazıp verdim.”

“Eeee...”

“Taşınınca tekrar gittim güncellenmiş adresimi verdim. Hayat pahalı durmadan adres değiştirmek zorunda kaldım. Her adres değişiminde babanızın kapısını çalıp adresimi güncelledim.”

“Ne istiyorsunuz kardeşim NE!”

“Babanız arabasını satacağı zaman almak istiyorum. Yaşlı insan bir müddet sonra arabaya binmeyecektir. Ya da Allah geçinden versin. İkinci el araba piyasası malum. Vasiyetinde bana şey etsin diye...”

“Bu mu YANİ!”

*Hikaye, 2 Aralık 2021 tarihinde Cüneyt Özdemir’in Youtube kanalında babası ile aralarında geçen diyalog üzerinden kaleme alınmıştır.
#Covid 19
#vasiyet
#Cüneyt Özdemir
2 yıl önce
Gündelik hayattan sahneler/Vaziyet mi vasiyet mi?*
İsmailağa buluşması
Nezahet, Zarafet ve Nezaket...
İmalat PMI, kredi kartı harcamaları ve Fed
Kim bu çılgın tüketiciler
Yıl 2030: Sokak köpekleri simülasyonu