|
Birkaç şey birden

Ölüm, fâni olandan bâki olana göç etmektir. İnancımız budur. Dünya, gelip geçtiğimiz yerin, yolun adıdır.

Ölümü her daim kalbimde tutayım diye mezarlık kartpostalları, fotoğrafları biriktiriyorum. Osmanlıdan günümüze. Ara sıra bakıyorum onlara. İyi geliyor.



Dünya üstünde görmek istediğim birinci yer Ahlat ilçemiz. Nedeni basit. En büyük Selçuklu mezarlığı orada. Üstelik iyi korunmuş durumda. Gidince birkaç gün kalmak lazım. Bir de kılavuz edinmek gerekiyor. Her şeyi bilemeyiz, bulamayız.

İnsan nefsi sonsuzdur. Uzay boşluğu gibi sürekli genişler. Yaşlandıkça maddiyata bağlılık artar. Bu ilmî olarak ispatlanmıştır. Daha geniş bilgi için Ölüm Psikolojisi kitabı okunabilir. (Faruk Karaca, Beyan Yayınları.) Yeni baskısı var mı, bilmiyorum.

***

Bu hafta iki kitabı birlikte okuyup bitirdim. Bitlis Tarihî Mezarlıkları ve Mezar Taşları ile Ayakta Kalan Köy Odaları. Birinci kitabın yazarı Kadir Pektaş. Yayıncısı Kültür Bakanlığı. (2001) İkinci kitap Yozgat yöresindeki köy odalarını konu ediniyor. Yusuf Karakaya yazmış. Bu iki kitap yan yana gelince şu söz çıkıyor ortaya: “Dünyada mekân, ahirette iman.” İşin aslı öyle değil ama olsun.

Yazarımızla beraber köy odalarını geziyoruz. Genellikle variyetli ailelerin yaptırdığı misafir odaları bunlar. Dönemine göre hiçbir masraftan kaçınılmamış. Şimdi ne durumdalar? Kimi harabe olmuş, kimi sahipsiz kalmış. Şenlik bitmiş. Manzara, Cahit Koytak’ın Beyler de Kalkar şiirini hatırlatıyor.

Yazar, böyle kıymetli ve emek mahsulü bir eseri kendi imkânlarıyla kitaplaştırmış (2017). Belli ki destek veren pek olmamış. Kitapta Yozgat yöresine ait deyimler de var. Mesela köylülere “Kara Türk” deniliyormuş. Altını çizdiğim sözlerden biri: “Geçmişten ibret almayan kişi, geleceğe ibret olmaktır işi.”

Toprağın üstündeki bu evlerde oturanlar, süslü odaları yaptıranlar nereye gitmiş olabilir? Mezarlık kitabına, yani toprağın altına dönelim artık. Konan ve göçen insanın iki evi.

Kadir Pektaş, Bitlis ilinin tarihi mezarlıklarını incelemiş. Kümbetlerden köylere kadar. İncelenen mezar taşları daha çok Selçuklu, Ahlatşah ve İlhanlı dönemine ait. Her bir mezar taşı, milletimize ait tapu senedi gibi. O büyük hikâyemizin küçük ve dokunaklı parçaları.

Niçin ‘dokunaklı” dedik? Daha kitabın ilk sayfalarında karşımıza çıkan bir mezar taşı yazısı: “Kabrin nakışına değil, kalbin üzüntüsüne bakın.” (Sayfa 7)

Birçok mezar taşında hep aynı ifade dikkat çekiyor: “Kısa ömürlü.” Savaşlar, salgın hastalıklar, zorluk ve yokluk. Bu iki kelime, bizi Yunus Emre’ye götürüyor. Google’a değil, kütüphaneye bakalım: “Bu dünyada bir nesneye / Yanar içim, göynür özüm: / Yiğit iken ölenlere / Gök ekini biçmiş gibi.” (Yunus Emre, Yeditepe Yayınları, Mart 1958, sayfa 30.) Dönemini yansıtmak tam olarak budur.

1365 yılının şubat ayında vefat eden Ali oğlu Muhammed oğlu Abdülaziz’in şâhideli mezarında yazan: “Fânilik evinden bakîlik evine intikal etti.” (Zeydan Mezarlığı). Böylece yazımızın girişindeki cümlenin kaynağı belli oldu.

Şerefhan Türbesi’nde bulunan sandukada ne yazıyor, onu da okuyalım: “Sığdım kabre, sığmaz iken âleme.” Duru ve derin.

Kitaba alınan onlarca şâhide, sanduka ve kitabe yazısında beni en fazla etkileyen hangisi oldu? Emir İbrahim Han’ın kabrinde yazan: “Fatiha. Ah kalbimi alevlendiren ölüm ve onun hâlleri.” (Sayfa 65.)

Kurtarma kazılarıyla mezarların gün yüzüne çıkarılması ise dünyaya ve insana mahsus başka bir ironi. Söylemeden edemedim.

***

Sadece insanlar ölmüyor, evler yıkılıp yok olmuyor. Yerleşim yerleri de zamanla tarihe karışıyor. Onlardan geriye ufak bir iz bile kalmıyor. Nuri Akbayır’ın hazırladığı Osmanlı Yer Adları Sözlüğü’nden (Tarih Vakfı Yurt Yayınları) bir örnek verelim: Dilan, Van iline bağlı bir nahiye imiş. 1933 yılında Erciş ilçesinin bir köyü oluyor. 1970 kayıtlarına göre ise böyle bir yer yok. (Sayfa 45)

Bütün bu yazdıklarımızın özeti: “Yerin üstünde olan herkes fânidir.” Kalıcı gibi davranamayız.

***

Buraya müstakil bir bölüm ekleyelim. Yazıyı bitirdikten sonra Köy Odaları kitabının yazarı Yusuf Karakaya’ya ulaştım. Telefon ettim. Tanıştık. Hayli dertli. Emekli öğretmen. Seksen yaşında. Yozgat ilinde yaşıyor. Bu kitaba yedi yıl emek vermiş. On bin kilometre yol gitmiş. Kadim bir geleneği tüm yönleriyle gözler önüne sermiş. Misafirperver bir milletiz vesselam.

Yazımıza konu olan birinci kitap, 2001 yılında Kültür Bakanlığı tarafından yayınlanıyor. İkinci kitabımızın yayıncısı ise yazarı. Yıl 2017. Kültürel iktidar mı dediniz?

#Yusuf Karakaya
6 yıl önce
Birkaç şey birden
Bir Başka Mesele: Sistemi psikiyatr ve psikologlar bozdu
Niçin Diyanet
Bi şey yapmalı!
Hayallerin ötesinde yaşanan bir zaman dilimi
Zengin millet fakir devlet