|
Zararın neresindeyiz?

İnsan, tabiatın sahibi değil, bir parçasıdır.

Zırar, karşılıklı zarar verme anlamına geliyor. İki düşman devletin, rakip firmanın yahut siyasi partinin birbirlerine zarar vermeye yönelik çabalarına ‘zırar’ diyebiliriz. Eski dostların küstükten sonra mahrem meseleleri ortaya dökmeleri de böyledir. Bu yolun sonu bellidir: Kazanan da kaybediyor.



Tabiat bizim düşmanımız veya rakibimiz değildir. Doğaya verdiğimiz zararlar, zırar olarak geri dönmeye başladı. İklimler değişiyor, doğal afetler artıyor, hiç olmadık tabiat olayları yaşanıyor. Dengeyi bozan bir çam ağacı yahut saka kuşu olamaz.

Yoğun biçimde kullanılan zirai ilaçlar, su kaynaklarına orantısız müdahale, toprağın yüksek verime zorlanması, kazanma hırsına endeksli sanayileşme, neredeyse kişi başına kadar inen motorlu taşıtlar vs. Mesela ne yapılırsa yapılsın, trafik sorununa çözüm bulunamıyor.

Aşırı otlatma, bitkileri yok eder. Çünkü tohum verecek fırsatı bulamazlar. Aşırı tüketimin neye karşılık geldiğini bu örnek üzerinden düşünelim.

DOĞRU DOKUNUŞLAR

AK Parti yönetimi, günlük hayata yerinde ve doğru dokunuşlar yapıyor. Naylon poşetlere sınırlama getirilmesi, bunlardan biri mesela. Benzer bir düzenlemeyi pet şişeler için de bekliyoruz. Çünkü ikisi de tabiata eşit derecede zarar veriyor. Sadece hammaddeleri değil, doğada yok olma süreleri de neredeyse aynı.

Geziyor, görüyorum. Su kıyıları, dere boyları, yol kenarları, ormanlar ve yaylalar naylon poşetle, pet şişeyle dolu. Birine müdahale edip diğerine dokunmamak, akla başka şeyleri getirebilir. Tütün mamulleri ile alkol gibi. Biriyle alabildiğine mücadele ediliyor, diğerine karşı sessiz kalınıyor. Alkollü sıvılara ‘içecek’ diyemediğim için üzgün değilim.

Birinci sınıf tarım arazilerini korumaya yönelik yasal düzenlemeler, sıfır atık projesi, ağaçlandırma çalışmaları, arıtma tesisleri ve başka birçok hamle. Fakat uygulama ve denetim kısmı yetersiz kalıyor. Örneğin en olmadık yerlerde dahi kaçak dökülen molozlar ve çöp yığınları karşımıza çıkabiliyor.

Öte yandan: Kanunlar ve kolluk kuvvetleri bir yere kadardır. İnsanın biraz da içinde olması gerekir.

NELER YAPILABİLİR?

Sorumluluklarını yerine getirmeyenler, sorunun bir parçası olmaya doğru giderler.

Ortalama ömrümüz yetmiş yıl. Kullanıp sağa sola attığımız naylon poşet, pet şişe, telefon kartı, plastik eşya asırlar sonra başka insanların ve canlıların karşısına çıkacak. Atmadan önce bunu düşünelim. Ayrıca alternatif ürünlere yönelmeliyiz. Mesela gittiğimiz her yerde, en ücra köşelerde bile bittikten sonra atılmış plastik çakmaklar gördük. Bir çakmağın doğada kaybolma süresinin yüz yıl olduğu söyleniyor. Kibrit öyle mi?

Tabiat, sanıldığının aksine, kendini hemen öyle toparlayamıyor. Yaralarını sarması hayli uzun sürüyor.

Roma ve Bizans devrine ait mezarlar yok oldu, şehirler metrelerce toprağın altında kaldı. Buna karşılık o dönemde açılan mermer ve taş ocaklarının izleri hâlâ duruyor. Çimenlerin üstüne yakılan küçük bir ateşin izi bile birkaç yıl boyunca silinmiyor.

Sorumsuzluk ile kazanma hırsı birleşip tabiata savaş açmış sanki. Dünya ölçeğinde bir sıkıntıdan bahsediyoruz. Böyle bir savaşın kazananı değil, ancak kaybedeni olur.

Ülke olarak zararın neresindeyiz? Çok şükür, bazı olumsuzluklara rağmen zarardan dönebilecek durumdayız. Yaratılan her canlıyı emanet bilenler çoğunluktadır.

Peki, neler yapılabilir? Koruma sahalarının genişletilmesi, kurtarılmış bölgelerin oluşturulması, kaçak avcılığın önüne geçilmesi, su havzalarına gereken özenin gösterilmesi, piknik alanlarına sınırlama getirilmesi, günübirlikçiler için sabit kamp yerlerinin oluşturulması, zorunlu yayınların daha etkili kullanılması ve tarım arazilerinin imara kapatılması aklıma ilk gelenler. Bütün bunlara, yirmi yıllık doğa gezilerimizin özeti de diyebiliriz.

#Zırar
#Tabiat
#Doğa
5 yıl önce
Zararın neresindeyiz?
Kâbe, Beytü"l Mamur ve Zemzem Tower ya da modernliğe boğdurulmak istenen asalet
“Almanlar et başında”
Varsıllar vergi ödemesin!
Amerikan Evanjelizminin Trump’la imtihanı
Genişletilmiş teröristan projesi böyle çöktü