|
Deprem günlükleri-4: Travma yönetimi

Depremin ardından memleketimizdeki hemen herkesin ruh halini özetleyecek nefis bir Ali Ayçil dizesi var: “Hem yaralı, hem yakını bir yaralının.”

Bu meseleyi konuşmanın hem vakti hem saati. Konuşmamız lazım zira adına hayat dediğimiz oyun biçimi, her şeye ve her duruma rağmen devam ediyor, edecek. Dolayısıyla, “geride kalanlara ne olacak?” meselesini şimdi konuşmazsak çok geç olacak.

Yazının başlığını bilerek “travma yönetimi” olarak belirledim zira deprem, yaklaşık 15 milyon insanda doğrudan, yaklaşık 10 milyon insanda ikincil, geri kalanımızda da genel geçer bir travma oluşturdu.

Şurasından başlayayım. Depremin yakınlarını aldığı, evlerini yıktığı insanlar henüz yas bile tutmaya vakit bulamadan kendi dertlerine, hayatta kalma işine odaklandılar. Bu ruh hali bir zaman sonra geçecek ve geriye vaktinde tutulmamış yaslar, zamanında serbest bırakılmayan korkular, hatta belki kalıcı ruh hasarları kalacak. Öncelik, bunun yönetilmesinde. Pek çok STK’nın haftalık mesaisinin 2-3 gününü gönüllü olarak deprem bölgesinde geçirecek psikolog ve psikiyatristleri mobilize etmesi gerekecek hızla. Kadınlar ve çocuklar başta olmak üzere psikolojik desteğin had safhaya çıkması gerekiyor.

Diğer yandan Diyanet İşleri Başkanlığı’nın da bir “manevi rehberlik” seferberliği başlatması gerekecek bölgede. Vaizler, manevi danışmanlar, hocalar vasıtasıyla yıpranan maneviyatın onarılması safhası önem arz edecek.

Şuradan devam edeyim: 10 ili doğrudan etkileyen depremin en yıkıcı sonuçlarından biri de zaten merkeze göre insan kaynağı kalitesi sıkıntılı olan bölgelerden nitelikli insan kaynağının kaçışı olacak. Tabiri caizse “dünya kadar derdi ve yapılacak işi” olan bölgeden nitelikli insan kaynağı kaçarsa işimiz çok zorlaşır. Bunun hem maddi tedbirini almak gerekir, hem de “memlekete karşı sorumluluk” yanını vurgulamak lazım gelir. Dünya kadar iş varken “iş yapma kabiliyeti düşük” insan kaynağı ile cebelleşmek işleri geciktirecektir.

Bir başka önemli mesele de kültür sanat ve eğitimin dönüştürücü gücünü ıskalamamaktır. Deprem bölgesinde, deprem bölgesinin hâletiruhiyesine uygun şekilde hem kültür sanat etkinlikleri tertip etmek hem de “nitelik geliştirici eğitimler” planlamak şarttır. Önümüz Ramazandır. Ramazandan başlayarak bu işlere hız vermek, bilhassa gönüllü insan kaynağını kullanarak ve bölgenin hassas durumunu göz önünde bulundurarak işler üretmek çok kritik önemde olacaktır.

Diğer yandan, deprem nedeniyle işleri yeniden durma noktasına gelen sanatçıları ve sanat topluluklarını da şu aşamada gözetmek devletin ve milletin boynuna borçtur. Bilhassa özel tiyatro topluluklarından, yayınevlerinden, enstrüman icra eden dostlarımdan onlarca telefon aldım bu meselelerle ilgili. “Zaten pandemide perişan olmuştuk, şimdi bir de deprem yüzünden işlerimiz durma noktasına gelecek, hayatta kalmakta çok zorlanırız” diyor hepsi. Zannediyorum devletimiz bu çağrıyı yanıtsız bırakmayacaktır. Hem zaten bu insan kaynağını deprem bölgesinde mobilize etmek de bir taşla iki kuş vurmak anlamına gelecektir.

Bir nokta daha. Yine STK’lar eliyle hızlıca bir “yerinde üretim programı”nın peşine düşülebilir. Depremzedelerin üretebileceği kimi ürünlerin üretim, dağıtım ve satış planlamasını yapmak, elde edilen geliri bizatihi bu ürünleri üreten depremzedelere döndürmek hem maddi hem manevi büyük bir destek anlamına gelecektir.

Yetim Vakfı ve İHH gibi “balık tutmayı öğretme” konusunda çok tecrübeli STK’larımız var. Bu görev öncelikli olarak onlara düşer zannediyorum.

“Travma yönetimi” dedik. Bunun da tıpkı arama-kurtarma ve enkaz kaldırma gibi bir şekilde “devlet-millet” birlikteliğiyle olması gerekiyor. İnanın, maddi enkazı kaldırmaktan daha ağır bir sorumluluk manevi enkazı kaldırmak.


Murat Yılmaz: Sürdürülebilirlik çok önemli


Geçtiğimiz cuma gecesi Yetim Vakfı ile birlikte depremzedeler yararına bir mezat düzenledik. Bilhassa hat üstadı Mahmut Şahin hocamızın dostlarından ve öğrencilerinden infak olarak topladıkları nefis eserlerin satışa çıktığı mezatta 480.000 TL civarında yardım toplamış olduk. Tekrarını da 10 Mart gecesi yapmaya karar verdik nasipse.

Mezat esnasında instagram yayınımıza Adıyaman’dan bağlanan Yetim Vakfı Başkanı Murat Yılmaz, çok ama çok önemsediğim bir mesaj verdi. Dedi ki: “Bundan sonraki süreçte yardımların sürdürülebilir hale gelmesi çok önemli. İlk anda binlerce tırla bölgeye yardım taşıyan insanımız, bir süre sonra gündemin soğuması ile bu yardımları keserse bölgede sıkıntı olur. Unutulmasın ki gıda en az 4-5 aylığına deprem bölgesinin en önemli ihtiyacı olmaya devam edecek.”

O kadar haklı ki Murat Yılmaz. Yardım meselesinin sürdürülebilir olması önümüzdeki süreçte hayati önem arz ediyor. Unutkanlık başa belâ. Çok ama çok büyük bir afetle sınandığımızı, sürecin daha epeyce zaman süreceğini akılda tutmak gerekiyor.


Yetim mezadı demişken


On ikincisini yapmış olduk Yetim Vakfı ile işbirliği içerisinde düzenlediğimiz yetim mezadının. Önceki 11 mezatta insanların bağışladığı ürünlerin satışından elde ettiğimiz gelirle Türkiye’nin ve dünyanın dört bir yanından 228 yetimin sponsoru olmuştuk. Bu son mezadı bütünüyle depremzedeler yararına düzenlemiş olduk.

Bu son afet, zaten epeydir aklımızda olan bir projeyi hızlandırmamızı da temin etti. Allah izin verirse bir aya kalmaz “yetimmezati.com” isimli bir mezat portalını hayata geçirmiş olacağız. Sürdürülebilirlik derken biraz da bunu kastediyorum yani.

Diğer yandan sevgili Ersin Çelik’le konuştuğumuz bir husus var. Önümüzdeki süreçte Türkiye’ye “özelleştirilmiş alanlarda çalışacak” bir dünya STK gerekiyor, gerekecek. Zannediyorum güçlü bir STK birikimi olan Türkiye’de bu, yeni bir aşamaya geçmek anlamına gelecek.

Bunu, uzun uzun konuşmak lazım.


Bir de buradan çağrı yapayım


IHH, biliyorsunuz, deprem bölgesinde konteyner kent kurmak için var gücüyle bir kampanya yürütüyor. Altyapısı tamamlanmış, içi dayalı döşeli bu konteynerların birim başı maliyeti 100 bin lira.

Projeyi ilk gördüğüm andan beri sosyal medyada her gün “eğer bu mesajı görüyorsan gereğini yap ve 3072’ye Yuva yazıp mesaj at” diyorum. 10 TL bağışlamış oluyorsunuz böylece projeye.

Doğrusu ben bu proje için mesaj atma işini bir “şükür” meselesine çevirdim. Geçen gün mesela “beni Ümit Özdağ olarak yaratmayan Allah’a şükürler olsun” diyerek attım mesajımı. Bugün sabah “ya Murat yetkin gibi görme engelli olsaydım. Yarabbi sana şükürler olsun” diyerek yolladım. Siz de böyle şükür vesileleri bulabilirsiniz bence.

Haydi, pamuk parmaklar ekrana. Yuva yazıp 3072’ye. İyilik yürüsün, büyüsün.


Bir tebrik de kendimize


Depremin ilk dakikasından itibaren, bünyesinde gazetemiz Yeni Şafak’ı da barındıran Albayrak Grubu, üzerine düşeni fazlasıyla yapıyor ve şahane bir yardım organize ediyor.

8 Şubat itibariyle 150 milyon TL’lik ayni ve nakdi yardımı deprem bölgesine ulaştıran Albayrak Grubu, geride bıraktığımız hafta boyunca da yardımlarını sürdürdü.

Kazancını bu topraklardan elde eden firmalarımızın zor zamanda fedakârlık yapmaları ve ellerini taşın altına sokmaları cidden önemli.

Umarım grubumuzun bu yaklaşımı, henüz kendilerinden pek bir hamle göremediğimiz kurumlara da örnek teşkil eder.

#Deprem
#İHH
#Albayrak Grubu
#İsmail Kılıçarslan
1 yıl önce
Deprem günlükleri-4: Travma yönetimi
Evet sokağa çıkamayacak hale geleceksiniz!
Batı’da İsrail spiritüel bir tutkuya dönüştürüldü...
Din savaşı
13 şehit
İstanbul’da bir Yemenli âlim: Abdülmecid el-Zindanî